Var ol Kierkegaard!
Varoluşçuluk deyince akla gelen isimlerin başında her ne kadar Sartre yer alsa da bu harekete yön veren, felsefenin gamlı baykuşu Søren Kierkegaard. Onunla beraber girdiği yol ayrımı belirginleşen Varoluşçuluk, “Hıristiyan” ve “Tanrıtanımaz” olarak adlandırılmaya başladı. Yasemin Akış, Søren Kierkegaard’da Kaygı Kavramı adlı çalışmasıyla filozofun kaygıya yüklediği anlamı inceliyor.
Varoluşçuluk deyince akla gelen isimlerin başında her ne kadar Sartre yer alsa da bu harekete yön veren, felsefenin gamlı baykuşu Søren Kierkegaard. Onunla beraber girdiği yol ayrımı belirginleşen Varoluşçuluk, “Hıristiyan” ve “Tanrıtanımaz” olarak adlandırılmaya başladı.
Kierkegaard ilkin “ben başka kişilerden ayrı olmam nedeniyle varım” diyerek işe koyulur ve Hegel’le hesaplaşmaya girişir.
İnsan aklının güçsüzlüğüne paradoks kavramıyla değinirken kesinlik (rasyonellik) yerine belirsizliği, umut yerine umutsuzluğu, mantıksallığın ve ahlaki rahatlığın yerine duyguları öne çıkarır.
Aklımızla ve bilgimizle kavrayamayacağımız pek çok şeyin bulunduğu evrende Kierkegaard’un Hegel’i eleştirisi tam buraya denk gelir: Kişisel duygu yoğunluğu ve öznellik ağır basar ve Kierkegaard bir anlamda Hegel’i ters yüz eder.
AHLAKİ KÖTÜLÜK
Hıristiyan Varoluşçuluğu’ndaki temel kavramlardan biri olan ahlaki kötülüğü Kierkegaard da sıkça işler. Bunun yanında yazgı Kierkegaard’un vazgeçemediği bir kavram.
Nihayet paradoks, öznellik, umutsuzluk, duygu yoğunluğu ve bir başınalık gibi dönemeçler bizi asıl durağa; kaygıya götürür.
Yasemin Akış, Søren Kierkegaard’da Kaygı Kavramı adlı çalışmasıyla bu durakta olup bitenleri inceliyor.
Akış, Kierkegaard’un kaygı kavramını Hıristiyanlık’taki günah ve kalıtsal günahla bir arada işleyişine ve eğitici bir tavır takındığına da değiniyor.
Kaygıyı besleyen bu iki kavramın yanı sıra korkudan da bahseden Kierkegaard, korkunun belli bir nesne veya olaydan kaynaklandığını söyler ama kaygının membaında hiçlik bulunur.
Kierkegaard için kaygı günahın koşulu değil. Günahın aktif hale gelip kişinin kaygılanmasına neden olan şey, bireyin kendi sorumluluğuyla yaptığı eylemler; bu yüzden Kierkegaard psikolojiyi esas yöntem olarak belirleyip çözümlemeler yapar.
Buradan bakınca, Akış’ın da altını çizdiği gibi Kierkegaard, psikoloji ve felsefi antropolojinin harcını karmaya başlar.
Kierkegaard’un kaygıyı “kişiyi ele geçiren ve korkulan” bir durum değil de insan olmanın bir parçası şeklinde ele alması kendi dönemi için büyük yenilik. Akış bunu “olağan dışı olan, var oluşun kendisi” diye özetliyor.
TİTREYEN İNSAN
Kierkegaard’a göre insan nedensel olarak var olmaz, önce kendisi olması gerekir. Onu kendisi yapan şey ise tarihselliği, aklı, inançları ve özgürlüğü.
Akış’ın da belirttiği üzere Kierkegaard insanı bu bakımdan bir sentez olarak algılar. Söz konusu sentez içinden özgürlük uçsuz bucaksız imkânlar sununca kişi tutumlarıyla, kararlarıyla ve seçimleriyle doğadan uzaklaşır.
İşte Kierkegaard’un bahsettiği özgürlük karşısındaki tutum önce sancıyı sonra da kaygıyı doğurur.
Kaygı aynı zamanda özgürlüğü kısıtlayan bir şekle bürünür ve kişi kaygı içinde yaşamayı öğrenmeye başlar. Yani “kaygı, belirsiz ve bizi sürekli takip eden niteliğiyle hayatımızda varlığını sürdürür.”
Dolayısıyla Kierkegaard için kaygı, hem özgürlük hem de umutsuzlukla bir aradadır; umutsuzluk ve özgürlük insan varlığının değerlendirilmesinde çok önemli birer tutamaç olur.
ÖZGÜRLÜĞÜN OLANAĞI
Özgürlüğünü kavrayan insan kaygıyla da yüzleşir. Bu nedenle Kierkegaard, Akış’ın da hatırlattığı gibi kaygıyı “özgürlüğün olanağı” şeklinde tanımlar. Yani kişi seçimde bulunur ve bundan sonra da kaygı devreye girer.
İnsan iyiyi tercih edip seçebileceği gibi kötüye de yönelebilir, bu da seçme sorumluluğunun yaratacağı korkuyu ve en sonunda kaygıyı gündeme getirir; insana bir titreme gelir.
Akış, kaygıyı dillendiren Kierkegaard’un aslında insanın en halis tecrübesine atıf yaptığını söyler. Bu kaygı tecrübesi ise özgürlüğün ve var oluşun anlamına işaret eder.
Akış’ın kitapta “ilk günahtan” başlayarak Kierkegaard’un bir başınalık, korku, titreme, paradoks, duygu ve özgürlük gibi kavramlardan kaygıya uzanan yolculuğunu anlatırken kaygı karşısında insanın sessizlikle çığlık atma arasında kaldığı anları da özetliyor sanki.
Zamanın kuşatıcılığıyla savrulan insanın yaşadığı gerilimin bir yansıması olması bakımından Kierkegaard’un kaygı kavramı, Akış’ın yaptığı gibi dikkatle incelenmeli. Varoluşçuluğun anlaşılıp kavranabilmesi için bu gerekli.
Søren Kierkegaard’da Kaygı Kavramı / Yasemin Akış / Ayrıntı Yayınları / 192 s.
En Çok Okunan Haberler
-
Havva, erkek arkadaşının evinde ölü bulundu!
-
Pekerlere yasak yok!
-
Yandaşlar hedef gösterdi, akademisyen istifa etti
-
Kanal İstanbul için ‘inat’ yetmiyor
-
İçişleri'nden sokağa çıkma yasağı açıklaması!
-
İşte Türkiye'deki aşının etkililik oranı
-
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday
-
Dikkat! Meteoroloji'den kar yağışı uyarısı
-
CHP'den yeni anayasa tepkisi: Hedef ilk 4 madde
-
Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a bir dava daha!
Video Haberler
-
Turistleri dolandıran gişe memurlarının görüntüleri
-
Tabelalardaki köy isimlerine kurşun yağdırdılar
-
Avcılar'da kızı öldürülen anne: Adalet istiyorum
-
Korkunç an! 5. kattan yere çakıldılar: 5 ölü, 3 yaralı
-
AVM'de dehşete düşüren olay! Cep telefonuna kaydedildi
-
Ceza yazmak isteyen polise 'Bu seferki uyarı olsun' dedi
-
Müslüm Gürses'in mezarına sevenleri akın etti
-
İYİ Parti'den Erdoğan'ı kızdıracak paylaşım
-
Myanmar’da polis, protestoculara ateş açtı: 6 ölü
-
Gergin anlar! Canlı yayında 'çözüm süreci' tartışması
En Çok Okunan Haberler
-
Havva, erkek arkadaşının evinde ölü bulundu!
-
Pekerlere yasak yok!
-
Yandaşlar hedef gösterdi, akademisyen istifa etti
-
Kanal İstanbul için ‘inat’ yetmiyor
-
İçişleri'nden sokağa çıkma yasağı açıklaması!
-
İşte Türkiye'deki aşının etkililik oranı
-
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday
-
Dikkat! Meteoroloji'den kar yağışı uyarısı
-
CHP'den yeni anayasa tepkisi: Hedef ilk 4 madde
-
Kılıçdaroğlu'ndan Erdoğan'a bir dava daha!