Yazınsal deneme

Eline kalem alan, çağının yazarlarını bilmekle yetinmemeli; değişimlerin toplumsal, bireysel boyutlarını yansıtan klasikleri de tanımalıdır. Bu bağlamda insan gerçeğinin kavranıp anlatıya dönüştürülmesinin ana kaynağı olan yazınsal denemenin bir toplumun düşünsel düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalı...

Yazınsal deneme
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.02.2021 - 00:09

DENEME

Deneme dümdüz bir anlatı sanılır. Oysa deneme, kimi durumda öykü damlacıklarından, romanın geniş soluğundan, eleştirinin gerçekçi bakış açısından beslenen bir anlatıya dönüşür. Hevesli bir lise öğrencisinden, en yetişkinine, hatta adlı sanlı yazarına herkes deneme yazabilir. Ama yazınsal türde deneme yazan azdır.

İlk akla gelen Ahmet Haşim, Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüboğlu, Salah Birsel, Nermi Uygur’dur.

Batı yazınında şairinden romancısına deneme yazmayan yazar yok gibidir. Denemeyi anlatı dünyasına kazandıranlar ise Montaigne ile Francis Bacon’dır. Başta André Gide, Albert Camus olmak üzere yüzlerce yazar adı da sıralanabilir.

Deneme, okullarda duygu, düşünce ve görüşlerin kesin yargılara varmadan, içtenlikli bir üslupla dile getirildiği bir yazın türü olarak öğretiliyor. Öğrenciye ipucu veren bu tanım yeterli sayılsa da, yazınsal denemenin dışında kalır.

Denemeyi yazın dünyasına armağan eden Montaigne, üç ciltten oluşan Denemeler adlı kitabının önsözünde bu bağlamda aydınlatıcı bir açıklama yapıyor: “Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Kitapta size asla bir şey kanıtlama iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi ya da yargılarınızı istemiyorum.”

MONTAIGNE

Montaigne, insan yaşamında akla gelecek her türlü tutum ve davranışları kendi ürettiği düşüncelerle İlk Çağ yazarlarına göndermeler yaparak daha da geliştirmiştir. Montaigne, düşüncesini özgürce söylerken kimsenin ona hak vermesini, yargılamaya kalkmasını istemiyor, insana özgürce düşünmenin yolunu açıyor.

Denemenin amacı bilgi vermek değil, düşünceyi açımlayan konuları, insan hayatının içine girerek yerine oturtmaktır. Montaigne, “Her insanda insanlığın bütün halleri” vardır ana düşüncesi bağlamında genellikle şu konuları işlemiştir denemelerinde: Kendini tanımak, anlamak, yüreğin aynası, bilgi, ruh ve beden, korku, korumak...

Montaigne’den korku üzerine beş aforizmadan birkaç örnek:

“Beni korkutan ölüm değil, ölüyor olmak.”, “Neden sürekli hayattan şikâyet ediyorsunuz? Sürekli acı içinde yaşıyorsanız, bu sizin korkaklığınız yüzündendir.”, “En korktuğum şey korkunun kendisidir, bir kez sardı mı vücudu diğer duyguların önüne geçer.”, “Korkunun bana yaptırdığı şeyleri korkmadan da yapabilirsem gerçekten güçlü olurum.”, “Korktuğumuz insanlardan gördüğümüz saygı, gerçek saygı değildir.”

Bu konuların işlenişinde bilgi kaynaklarının yanında geniş bir felsefe bilinci de var.

FRANCIS BACON

Bacon ise ölüm, öç, mutsuzluk, iki yüzlülük, ana-baba-çocuklar, sevgi, iyilik, huy güzelliği, soyluluk, toplumsal kargaşa, boş inanç, ülke yönetimi, kurnazlık, çıkarcılık, bilge görünmek, dostluk, para, krallık, sağlığın korunması, kuşku, sömürgeler, insan yaratılışı, eğitim ve insan ilişkileri üzerinde yoğunlaştırır düşüncelerini.

İşlenen konular karşılaştırıldığında, denemenin bu iki büyük ustasının, üsluplarının yanında konu seçimi yönünden de farklı yönleri var. Bu da, denemenin neredeyse kalıplaşmış bir tanımla, şiir, roman, öykü gibi “çağının aynası” olduğunu gösteriyor.

Ayrıca, Montaigne’in konu alanlarına düşünsellik egemenken, Bacon, yaşadığı çağın gereği olan insan ilişkileri üzerinde durmuştur. Onları birleştiren bir yan ise, dil düzeylerindeki kendilerine özgü değişkenliktir.

Sözcüklerin Vicdanı, İnsan Yüreğine Yolculuk, O İyi Kitaplar Olmasaydı, Anadilin Toprağında adlı deneme kitaplarının yazarı Emin Özdemir, bir yazısında deneme yazarlarının dilsel özelliklerine değiniyor:

“Deneme, düzyazının sorgulayan gücü, kendine özgü söylemi olan yazınsal bir türdür. Kimileri, yazınsal bir tür olmanın ötesinde bir söylem biçimi olduğunu savunurlar. Oysa denemesel söylem ise, dille içli dışlı olmayı, sözcüklerin iç evrenine uzanmayı, bu evrenin katlarında dolaşarak onlara yeni boyutlar kazandırmayı gerektirir.”

Öyle olmasaydı, döneminin ünlü deneme yazarı Ahmet Haşim, bir başparmağı ele alarak aklın, insanın gelişim evrelerini böylesine yalın, mantık ürünü kanıtlarla doğruladığı bir deneme yazabilir miydi?

“Başparmak, insan medeniyetinin yarısını vücuda getirdikten sonradır ki, dimağ, kemik mahfazasında tabii uykusundan silkinerek konuşmaya başlamış ve belki insan işlerine karışması faydadan ziyade zarar vermiştir. Aklın başparmağa nazaran esaret veya galibiyetine göre medeniyet ilerlemiş veya gerilemiştir. Bütün taş ve demir sanayisi başparmağın, felsefe ve edebiyat gibi boş hünerler de zekânın eseridir. Orta Çağı aklı, bugünkü Amerika’yı ise başparmak yapmıştır. Bizde de başparmağın akla ve ukalalığa üstün gelmesini temenni etmek hepimizin kutsal bir vazifesi olmalı.”

DİLSEL BİLİNÇ

Jean-Paul Sartre, sözü yazarın dili iyi kullanmasına bağlayarak “Önemli olan konu değil, onun nasıl işlendiğidir.” der. Sartre’ın sözü, yalnızca deneme için değil yazınsal olan her anlatı için de geçerlidir.

Aziz Nesin, “Üç insanımızdan biri şairdir.” demişti bir yazısında. Son zamanlarda bu gerçek daha da belirginleşmiştir. Yazınsallığı kavramadan, belli başlı şairleri, anlatıcıları okumadan şiir, roman yazarları türedi. Oysa eline kalem alan, çağının yazarlarını bilmekle yetinmemeli; değişimlerin toplumsal, bireysel boyutlarını yansıtan klasikleri de tanımalıdır. Bu bağlamda insan gerçeğinin kavranıp anlatıya dönüştürülmesinin ana kaynağı olan yazınsal denemenin bir toplumun düşünsel düzeyinin göstergesi olduğu da unutulmamalı...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler