Zaman muhabiri Hanım Büşra Erdal: Pensilvanya’ya sadece şahsi isteğimle gittim

"Örgüt üyeliği" ve "darbeye teşebbüs" suçlarından İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan gazeteci Murat Aksoy ve şarkıcı Atilla Taş'ın da aralarında bulunduğu 29 sanık hakkında kararın açıklanması bekleniyor. Duruşma mütalaaya karşı sanık beyanlarının alınmasıyla devam ediyor.

Zaman muhabiri Hanım Büşra Erdal: Pensilvanya’ya sadece şahsi isteğimle gittim
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 07.03.2018 - 11:55

DAVA HANIM BÜŞRA ERDAL'IN BEYANIYLA DEVAM EDİYOR

İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davaya beyanlarla devam ediliyor.

Hanım Büşra Erdal: 1.5 yıllık yargılamanın ardından adil yargılandığımı düşünmüyorum. Sadece mesleğim değil, hayatım, düşünce ve ifade özgürlüğüm de yargılama konusu. Hukuk mezunuyum, hâkim olmayı kabul etmedim. Nasıl devlet tahakkümünden kaçtıysam, cemaat tahakkümünden de hep kaçtım. Sadece emeğimle Zaman gazetesinde yer aldım. Bütün yöneticiler kaçmışken muhabirlerin tutuklu olması adaletsizlik. Ergenekon hakkındaki kitabımın en büyük tanıtımını sosyal medyada bizzat AKP milletvekilleri ve yöneticileri yaptı. Ergenekon davasını izlerken gazetecilik yaptım. “Süper savcılardan” bahsetmedim. Ayrıca kitleleri etkileyecek bir rolüm yok. Zaman sadece cemaat gazetesi değil, 13.5 yol çalıştığım yasal bir gazeteydi. Aşçısından şöförüne herkesi tanıyordum. 15 Temmuz daha yaşanmamışken, 13.5 yıl çalıştığım kuruma sahip çıkmak terör eylemi değil, ekmeğine sahip çıkmaktır. Kaçan yöneticiler kayyumlarla kavga çıkarırken ben aracılık yaptım. Kaçacaklarını bilseydim gazetede görev almazdım. Pensilvanya’ya sadece şahsi isteğimle gittiğim mesajlaşmada görülüyor. Mesajlaştığım kişi Zaman’ın yasal olarak görev yapan New York temsilcisidir. Bırakın darbeye destek olmayı, darbe kelimesine alerjisi olan bir insanım. Darbe karşıtlığı konusunda “darbeye karşı 70 milyon adım” derneğinde aktivizm yapmış biriyim. 15 Temmuz gibi korkunç bir eylemi destekleyemem. Mahkemeniz ne hüküm verirse versin saygın bir vatandaş olarak yaşamayı sürdüreceğim. Bedel ödediğimi düşünüyorum. Tahliyemi talep ediyorum.

Hüseyin Aydın: Mütalaayı okuduğumda iddiaların şüphenin ötesine geçemediğini görüyorum. Örgüt üyeliği suçlamasına katılmıyorum. Bu suçu nasıl, nerede, hangi saiklerle işlediğim anlatılmamış. İddia makamına sormak isterim: Benim hiyerarşik yapıdaki yerim, konumum, bana verilen görev nedir? İddianamede Said Sefa olduğu iddia edilen Fuat Avni örgüt yöneticisi olarak gösteriliyor. Ama ondan aldığım bir talimat yok. 20 ay boyunca bu soruların cevabını bekledim. Bir cevap alamadım. Cihan Haber Ajansı’nda 2007’de çalışmaya başladım. Kapısında “örgüt üyesi olmayan giremez” gibi bir tabela yoktu. Habercilik dışında bir şey yapmadım. Devlet işten ayrılana kadar maaşımdan vergi aldı. Habercilik dışında bir şey yapmadım. Devlet işten ayrılana kadar maaşımdan vergi aldı. İddianameye 11 tweetim konmuş. Savcılığın algı operasyonu yaptığımı somut olarak delillendirmesi gerekmez miydi? Hesabım gizli değildi. En son takipçi sayısı 7 bin civarıydı. RT sayısı 5’i geçmiyor. Böyle nasıl algı yapabilirim? Cımbızlayarak topladığınız 5-10 tweetle herkesi iki sene yatırabilirsiniz. Bunu kabul etmemeliyiz. Duygu sömürüsü hiç yapmadım. Ama kaç kez “Allah canımı alsın” diye dua ettim. Her nefes alışınızda acı çekiyorsunuz. Eşinizin hatıraları çivi gibi batıyor. Eşim ve kızımla görüşten beni çekip götüren gardiyana içimden direnmek geliyor. Gerçekten bu kurumlarda çalıştığım için çok pişmanım. Suç işlemedim, buna dair bir delil yoktur. Takdir sizin.

Murat Aksoy: 19.5 aydır yargılamada hiçbir şey değişmedi. İddianameye giren yazılarda hiçbir somut suç gösterilmedi. Yazılarımda üç şeyi öne çıkardım: Daha özgür, daha demokratik ve daha adaletli bir Türkiye. Bunu da muhafazakar basında yaptım. Nerede olursam olayım gazetecilik yaptım. Yeni Şafak’ta da, T24’de de aynı yazıları yazdım. Yazı yazarken polemiğe girmedim, kimseden talimat almadım. Sadece düşüncelerimi ifade ettim. Bedenimiz ve zihnimiz özgür, ama mesleki tutukluluğumuz devam ediyor. Bu davada yargılanmak mesleğimi sürdürmem açısından Demokles’in kılıcı gibi. Bundan sonra da yazmaya devam ettiğimde daha özgür, daha demokratik ve daha adaletli bir Türkiye istemeye devam edeceğim. Benim için değil, çocuklarım için.

Erkan Acar: Tutuklandıktan 10 ay sonra bu yapının terör örgütü olduğuna dair Yargıtay kararı çıkmış. 1994’te mezun oldum ve Zaman’da çalışmaya başladım. O dönem muhafazakar sağ çizgisinde yayın yapan çok sayıda gazete yoktu. O dönemde gazeteye bakanlar gelir, heyetler gelirdi. Reklamları billboard’da yayımlanırdı. Personeline sarı kart verilirdi. Devletle böylesine sıkı fıkı ilişkiler manzumesi bir terör örgütü için ters değil midir? Kitabım suç delili olarak gösterildi. Ergenekon davasında 100 duruşma izledim. Kitap yazmak istememden daha doğal ne olabilir? Ergenekon hakkında haber ve kitap yazmak suçsa, AKP milletvekili Şamil Tayyar da Ergenekon hakkında 4-5 kitap yazmadı mı?  Mesleki etik hataları yapmış olabilirim ama yasaların izin vermediği hiçbir şey yapmadım.

Mutlu Çölgeçen: 23 yıllık gazeteciyim, yaptığım her haberin savunmasını yapabilirim. ByLock ile ilgili mahkemenin atadığı bilirkişiden gelen rapor benim de Mor Beyin kumpası mağduru olduğumun ispatıdır. Millet gazetesinde 11 ay çalıştım. Daha önce Yeni Şafak’ta 5, Akşam’da 7, Sabah’ta da 5 yıl çalışmıştım. Devletin tüm kurumları Millet gazetesinin çıkmasına izin verdi, sarı basın kartı dağıttı. “Neden bu gazetede çalıştın” sorusunu çok doğru bulmuyorum. Gazetecilik faaliyeti çerçevesinde kalan haber ve yazılarımdan dolayı suçlanamam. Hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesinde haber müdürlüğü yaptım. Sabah’ın halen genel yayın yönetmenliğini yapan Erdal Şafak haberlerimi defalarca manşet ve sürmanşetten kullandı. Adalet ve vicdan terazisinde karar verip suçsuzluğumuzu tespit edeceğinize inanıyorum.

Oğuz Usluer: O dönemde KKTC Cumhurbaşkanı olan Derviş Eroğlu ile röportaj için gittiğim gezi bile şüpheli diye dosyaya konmuş. Onların kandırılıp düştüğü yerde biz boğulduk, kelepçe o yalanın mağdurları olan bize takılıyor. ByLock raporlarında nedense hiç değerlendirme ya da imza yok. Bilirkişi olsa birkaç saate çözecekti, ama bilirkişi talebimiz kabul edilmedi. Faili meçhul BTK raporlarında 6 ay ByLock kullandığım iddia ediliyor. Bu raporlara göre 6 ay içinde telefonu uçuş moduna dahi almamışım. 1 gün içinde 24 saatin üzerinde internete bağlandığım olmuş. Rapora göre gece 3:52’de TEM üzerinde Harp Akademileri Tüneli’nin içinde sabah 8’e kadar 550 kez ByLock’a bağlanmışım. BTK ve log raporları arasında lokasyonlar, bağlantı saatleri ve IP numaraları tutmuyor. Böylesine gerçekdışı verilerle suçlanıyorum. Mahkemeden bir talebim var: ByLock kullanmadığımın tespit edilmesini istiyorum. Adalet yerini bulsun.

Seyid Kılıç: Savcılık makamının esas hakkındaki mütalaası cevap verdiğim isnatlardan ibaret. Samanyolu’nda çalıştığım sürede yasa dışı bir duruma tanık olmadım. Tanık olsaydım ayrılırdım. Kayıtlardan birine göre yememişim, içmemişim, bir günde Mecidiyeköy’den 1236 kez bağlanmışım. Oysa aynı anda Güngören’de görünüyorum. ByLock isnatlarıyla ilgili nasıl hatalar yapıldığı ortada. Bunların bir mağduru da benim. Emniyetten gelen log kayıtlarındaki girişlerin tarihleri ve saatleri BTK raporundan farklı.

 

SAVCI CEZALANDIRILMALARINI İSTEDİ

Gazeteci Murat Aksoy ve müzisyen Atilla Taş'ın aralarında yer aldığı 19'u tutuklu toplam 29 sanık hakkında savcı ceza talebinde bulunmuştu. Mütalaada savcı, Murat Aksoy, Gökçe Fırat ve Muhterem Tanık'ın örgüte yardım suçlamasıyla cezalandırılmasını, Fırat'ın da tahliye edilmesini istedi. Taş'ın aralarında bulunduğu 23 sanığın ise örgüte üyelik suçlamasından cezalandırılmasını talep etti. Taş ve Aksoy'un aralarında bulunduğu 13 sanık 31 Mart 2017'de tahliye edildikten sonra darbeye teşebbüs ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlamalarıyla yeniden tutuklanmıştı. Haklarında yeni soruşturma da yürüyen dava ile birleştirilmişti. Savcı bu suçlamaların yöneltildiği sanıkların bu suçtan beraatine karar verilmesini de talep etti. Dosya kapsamında firari 2 sanığın dosyasının da ayrılmasını istemişti.

DAVANIN GEÇMİŞİ

İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 31 Mart tarihindeki duruşmasında Savcı Göksel Turan, 13 sanığın tahliyesine karar verilmesini istemişti. Ancak mahkeme, Atilla Taş'ın aralarında bulunduğu 21 sanığın tahliyesine karar vermişti. Bunun üzerine savcı, 8 sanığın yeniden tutuklanması için itirazda bulunmuştu. Üst mahkeme, savcının itirazını kabul ederek sanıkların yeniden tutuklanmasına karar vermişti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan ayrı bir soruşturma kapsamında, tahliyelerine karar verilen diğer 13 sanık Ali Akkuş, Atilla Taş, Hüseyin Aydın, Murat Aksoy, Mustafa Erkan Acar, Seyid Kılıç, Yetkin Yıldız, Gökçe Fırat Çulhaoğlu, Yakup Çetin, Bünyamin Köseli, Cihan Acar, Abdullah Kılıç ve Oğuz Usluer hakkında "Darbeye teşebbüs" ve "Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs" suçlarından gözaltı kararı çıkarılmıştı. İki hafta emniyette gözaltında tutulduktan sonra mahkemeye çıkarılan 13 kişiden Ali Akkuş serbest bırakılırken; 12 sanık ise tutuklanmıştı. Öte yandan bu mahkemenin heyeti ve duruşma savcısı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) tarafından açığa alınmıştı.

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon