İlahi Hanife Hanım!

Can Yayınları birkaç yıl önce “Miras” dizisine başladı. 2019’da, Mahmut Yesari’nin İstanbul’un Antika Tipleri ve Bâbıâli Hatıraları adlı iki kitabını yayımlayan yayınevi kısa süre önce de Hanife Hanım’ın İstanbul Maceraları’nı yayımladı. Üç kitabı da Tahsin Yıldırım derleyip yayıma hazırladı. Uzun zamandır bir kitap okurken bu kadar güldüğümü anımsamıyorum. Hanife Hanım benzetmeleri, birbirinden ilginç deyimleri, yakıştırmalarıyla başlı başına özgün bir kişilik. Hanife Hanım’ın İstanbul Maceraları’nda edebiyat, sanat, kültür, kent tarihlerinde okuduğum birçok kişiyi, adeti, yeniliği, eski İstanbul yaşayışıyla insanlarını gördüm. Kitap, salt bu yönüyle bile çok değerli.

İlahi Hanife Hanım!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.02.2022 - 00:02


YESARİ’NİN ROMANCILIK ANLAYIŞI

“en taze rakıların/ en ıssız kuytularından/ sırılsıklam tefrikalar çıkaran/ mahmud yesârî bey’i/

kim arar, kim sorar”

Attilâ İlhan

Attilâ İlhan’ın dizelerini, bundan tam on yıl önce, Mahmut Yesari’nin Yakacık Mektupları kitabı için yazdığım yazıya gerdanlık (epigraf) diye almıştım. O yazımda, Selim İleri’nin, yine on yıl önce (23 Mart 2012) Radikal Kitap’ta çıkan “Yitik Yesari” yazısından söz etmiştim.

İleri, “Mahmut Yesari’nin dergilerde, gazetelerde kalmış sayısız güzel yazısı var. Kim okuyacak, kim okur kaygısıyla günümüz yayıncılarının hiç yüz vermeyeceği yazılar. Fakat yazık ediliyor. Benden söylemesi, yitik Mahmut Yesari bir definedir.” diyor o yazısında.

Bu yazımda yeniden anmamın nedeni, okurun ilgisini bilmiyorum ama araştırmacılarla yayıncıların birkaç yıldır Mahmut Yesari’yle ilgilenerek, Yesari’nin bundan böyle o kadar da ‘yitik’ olmayacağını umut ettiğim için.

Can Yayınları birkaç yıl önce “Miras” dizisine başladı. O diziden güzel kitaplar çıkıyor. 2019’da, çok sevdiğim Mahmut Yesari’den iki kitap basmışlardı: İstanbul’un Antika Tipleri, Bâbıâli Hatıraları. (İki kitabı da sevgili dostum Haydar Egesel armağan etmişti bana.)

Kısa süre önce bir kitabını daha yayımladılar Mahmut Yesari’nin: Hanife Hanım’ın İstanbul Maceraları. (Üç kitabı da Tahsin Yıldırım derleyip yayıma hazırladı.)

Dün bütün gün Hanife Hanım’laydım. Uzun zamandır bir kitap okurken bu kadar güldüğümü anımsamıyorum. Ergenliğimde, Hüseyin Rahmi’lerin yanı sıra Burhan Felek’in Vatandaş Ahmet Efendi kitabını okuyup çok eğlenmiştim.

Hanife Hanım’ın İstanbul Maceraları’nı Burhan Felek’in Vatandaş Ahmet Efendi’si kadar, belki ondan da çok sevdim. Hanife Hanım’ı da çok sevdim. Mahmut Yesari’yi sevdiğim gibi sevdim Hanife Hanım’ı.

Yesari’nin Hanife Hanım’ın ardına sığınıp olayları, kişileri, romanları eleştirmesine aldırmadım. Hanife Hanım birinin sözcüsü olamayacak yapıda, başlı başına özgün bir kişilik çünkü. Kimi zaman Karagöz gibi birçok şeyi yanlış anlasa da alık değil. Öyle ki sözüne güç vermek, taşı gediğine koymak için anlamazlığa vurduğu bile söylenebilir.

(Mahmut Yesari’nin Hanife Hanım’ı konuşturmasında Hüseyin Rahmi’nin yarattığı kişilerinin ağzına verdiği lafları anımsamam boşa değil. Mahmut Yesari’nin kaleminde bu yön de var.

Selim İleri’nin, onun yazı sanatı için dediğini önemsiyorum: Mahmut Yesari’nin romancılık anlayışı Hüseyin Rahmi’den uzak izdüşümlerle, Reşat Nuri yatkınlığı ve Aka Gündüz kardeşliğiyle, okura roman sanatını âdeta bir an önce sevdirmek arzusunda odaklandırılabilir.)

İSTANBUL’UN ALTINI ÜSTÜNE GETİRİYOR!

Büyükannem çok gezenler için “girmediği bir Gerede Zindanı kaldı” derdi. Hanife Hanım da İstanbul’un altını üstüne getirmiş. Bir bakıyorsun çayda baloda, bir bakıyorsun sinemada boks maçında...

Vapurda biletini araması, Güzel Sanatlar Akademisi’nde “kesik başlı adamlara” bakakalması, stadyumda ortalığı birbirine katması, radyonun “Ayten’ine” kafayı takması evlere şenlik!

Tüm bunlar olurken sağa sola verip veriştirmesi ise okuyanı kırıp geçiriyor. Tanımadığı kimse de yok hani. Sen şunun kızı bunun oğlu değil misin diye el aleme salça olup, terslenince de “ayol o vallahi, bunadım mı ben” diye söylenmesi yok mu!

Hakkını yemeyeyim; İbrahim Çallı’dan Osman Cemal’e, Namık İsmail’den Mekki Sait Esen’e, Vartan Efendi’den Baba Saffet’e tanımadığı yoktur Hanife Hanım’ın. Hepsi de kendisine saygıda kusur etmez, gördükleri yerde halini hatırını sorup elini öperler.

Bir yerde üç otuz yaşında olduğunu söylese de her elini öpeni hoş karşılamaz; meşhur tiyatrocu Baba Saffet elini öpmeye kalkınca “A, çocuk mu oluyorsun! Elimi ne diye öpeceksin? Handiyse bir yaştayız ayol” diye çıkışır.

Hanife Hanım’ın takılmaları da pek hoştur doğrusu. Mahmut Yesari’yle gazeteyi gezerken (“Hanife Hanım Matbaada”), kütüphane odasında Vartan Efendi’yi görünce “Ayol, sen daha ölmedin mi? Sen geberme e mi!” diye takılması, Emin Âli’nin antikaya merak sardığını duyunca “Antika arıyorsa İbnülemin Mahmut Kemal Bey’i gözü görmüyor mu?” demesi beni benden aldı.

CUMHURİYET SONRASI İSTANBUL’U VE DEĞİŞEN SOSYAL HAYAT!

Kitabın sonuna, Yesari’nin tek perdelik “Hanife Hanım Hizmetçi Arıyor” oyununu da koymuş Tahsin Yıldırım. 1939 yılında Çığır Kitabevi’nden çıkan bu oyundaki Hanife Hanım’la İstanbul maceralarına atılan Hanife Hanım arasında biraz daha yaşlanmanın bedensel durgunluğu var yalnızca. Zekâsına, verip veriştirmesine halel gelmemiş!

Mahmut Yesari, 1930’ların başlarında Yeni Gün gazetesinde yayımlamış Hanife Hanım’ın İstanbul Maceraları’nı. Tahsin Yıldırım’ın “Sunuş” yazısından aktarıyorum:

“Bu eserde Cumhuriyet sonrası İstanbul’daki sosyal hayatın değişimi, dönüşümü, dönemin kültür sanat adamları ve antika tipleri Çarşambalı Hanife Hanım’ın gözünden komik unsurlarla desteklenerek anlatılmıştır.

Yazılarını büyük oranda anılarından hareketle kaleme alan Mahmut Yesari, 1 Aralık 1942’de Yarımay’da yayımlanan ‘Ağzı Açık’ başlıklı yasızında evlerinin müdavimlerinden bahsederken Hanife Hanım’ı da şöyle anar:

Evin kadrosu şuydu: babam, annem, biz üç kardeş. Müjgân Bacı, ahçıbaşı Necati, sütninem Hanife Kadın. Halayık yoktu. Müjgân Bacı’nın elinden iş gelmez. Hanife Kadın da beceriksizdi.”

YESARİ VE HANİFE HANIM’IN İNSANLARI...

Yesari, beceriksiz sütninesi Hanife Kadın’ı düşünerek mi yarattı Hanife Hanım’ı bilmiyorum. İstanbul maceralarını çoğu yerde karnımı tuta tuta gülerek okuduğum Hanife Hanım, dil yönünden hiç de beceriksiz değil. Onu edebiyat için önemli kılan da dili zaten.

Benzetmeleri, birbirinden ilginç deyimleri, şunu bunu çekiştirirken yaptığı yakıştırmalar o kadar güzel ki okumamın hazzını bölmemek için kalemsiz okumaya karar vermeme karşın az kaldı kaleme sarılıp, mimlemedik yerini bırakmayacaktım. Gerçi daha başından anlamıştım: Bir kere okuyup kaldıracağım kitaplardan olmayacaktı Hanife Hanım’ın İstanbul Maceraları.

Hanife Hanım’ı bu kadar sevmemin bir nedeni de onun gibi antika tiplere düşkünlüğüm olmalı. Öylesi ‘orijinal tipler’le birkaç kez karşılaşmış, ne anlattıklarından çok nasıl anlattıklarına kulak kesilmiştim.

Zaman zaman benim de ayırtında olmaksızın allahlık deyimleri söyleyip yazmamın birazı okumalarımsa, çoğu öyle konuşan kişileri tanımamdır. Geçen yıl, sırf bu kişileri sevdiğimden ve öylesi deyimleri yazmak istediğimden bir antika tip yaratıp “Deli Günlükleri”ne başlamıştım. Hanife Hanım’ı benim delime benzettiğim için de sevdim.

Hanife Hanım’ın İstanbul Maceraları’nda edebiyat, sanat, kültür, kent tarihlerinde okuduğum birçok kişiyi, adeti, yeniliği, eski İstanbul yaşayışıyla insanlarını gördüm. Kitap, salt bu yönüyle bile çok değerli.

İlginç deyimleri ve İstanbul Türkçesiyle Hanife Hanım’ın İstanbul Maceraları, iyi ki yazılmış, iyi ki yayımlanmış. İstanbul’u, Türkçeyi, antika tipleri seven bir okur olarak Mahmut Yesari’ye, Tahsin Yıldırım’a, Can Yayınları’na ve kitabın kapağına konulan karikatürüyle Ramiz’e ne kadar teşekkür etsem az.

Okundukça yaşayacak Hanife Hanım’a, onun dilinden ve canıgönülden sesleniyorum: Sen ölme e mi!..


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler