Lacan ile ‘Psikanalizin Temel İlkeleri’

Écrits isimli kitabından dilimize ilk kez çevrilen iki metni içeren Psikanalizin Temel İlkeleri’nde, Fransız psikanalist Jacques Lacan’ın psikanaliz kuramı ve uygulamasının ego odaklı olmaması gerektiğini vurgulayan yaklaşımı sarsıcıdır. Psikanalizin henüz kuramsal altyapısının tamamlanmamış olduğunu söyleyerek onu kutsal mabedinden dışarıya çıkartmıştır.

Lacan ile ‘Psikanalizin Temel İlkeleri’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 14.02.2022 - 00:01

Fransız psikanalist Jacques Lacan’ın psikanaliz kuramının üzerinde halen tartışılması ve geliştirilmesi gereken bir kuram olduğunu vurgulayarak psikanalize devinimini yeniden kazandırmıştır.

Freud’dan sonra boş kalan bu alan, psikanaliz kuramını dinsel bir öğreti gibi dondurarak sabitleştirmeye çabalayan psikanaliz derneklerince doldurulmuş olduğu için Lacan’ın bu çıkışı, kuramı yeniden gelişime doğru itecek bir sorgulamanın ve entelektüel katkının ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Psikanalizin Temel İlkeleri isimli kitapta yer alan Lacan’ın, Roma kongresindeki konuşması (1953), bize Freud adına öğretilmeye çalışılan kuramın Freud’un özgün kuramıyla pek çok zıtlıklar barındıracak biçimde dönüştürüldüğünü göstermektedir.

PSİKANALİZ KURAMININ ÖZGÜN HALİ!

Lacan konuştukça bu sapmalar ortaya dökülmüş ve Lacan psikanaliz çevresine hâkim olan dernekler ve topluluklarca engellenmeye çalışılmış ve dışlanmıştır. Aslında sorun sadece bu kadar sınırlı bir çevrenin içinde kalacak kadar ufak da değildir.

Psikanaliz kuramının özgün hali sadece psikanalizle ilgilenen çevreleri ya da dinsel yapıları değil, dünyada birbiriyle kıyasıya mücadele içinde olan serbest piyasacı demokratik blok ile sosyalist bloğun ikisini birden ciddi biçimde rahatsız eden bazı gerçekleri ortaya dökmekteydi.

Bu açıdan kuramın karşısında giderek genişleyen bir karşı cephe oluşmuştu. Birbirleriyle hiçbir konuda anlaşamayan iki zıt ekonomik ve politik model Freud’un kuramına karşı aynı cephede konumlandılar.

YANILSAMALAR

İki zıt sistemin de bu açıdan ortak bir noktada konumlanmış olmalarının nedenini Marx’ın bir saptamasında bulabiliriz; nesne üreten öznenin yerini tüketime sunulan nesnelerin ürettiği bir öznenin almasının getirdiği bir zorunluluktur bu. Çünkü insanların yaşamlarındaki bu dönüşümle birlikte mükemmel egonun varlığına olan inanç her şeyden daha gerekli duruma gelmiştir.

Ancak Freud’un psikanaliz sırasında keşfetmiş olduğu şey mükemmel egonun sadece bir yanılsama olarak ortaya çıkabildiği gerçeğiydi. Bu yanılsamayı gözlerden ırak tutan ego psikolojisinin karşısında, Lacan’ın Freud’un kuramını kaldığı yerden ayağa kaldırma çabası hiç de kolay bir süreç olmamıştır.

Yanılsamaların toplumda heyecan yaratarak yoğun talep görmek gibi bir özellikleri vardır. İnsanlar sıklıkla kendilerine heyecan ve coşku veren yanılsamaları gerçeğe yeğlerler. Ne yazık ki bu durum psikanalizden geçmiş olsalar da psikanalistler için de geçerli olabilmektedir.

Psikanalistle dernek arasındaki ilişki, derneğe kabul edilmek, dernek tarafından onaylanmak ve derneği yöneten güç olmak arzusu bağlamında, oldukça heyecan yaratıcı bir zemin doğurduğu için Lacan bu zeminde öznelerin kuramsal içeriğin ve doğru pratiğin uygulanmasının öğrenilmesine değil heyecan duygusunu yaşamaya yöneldiklerini vurgular.

NEVROZU YARATAN GERÇEK NEDEN; EGO!

Mükemmel psikanalist olma yanılsamasını güçlendiren bu zeminde sürecin mükemmel ego yanılsamasını güçlendirerek işlediğini çünkü bu imajın tam olarak bu yanılsamaya yaslandığını haklı olarak belirtir.

Psikanaliz olarak adlandırılan tedavi süreci, psikanalize girmiş olan öznenin egosunun hatalı taraflarını anlayabilmek için psikanalistin egosunun bulunduğu konumu aktarım-karşıt aktarım zemininde bir mihenk taşı olarak alıp yürütülebilecek bir süreç midir?

Psikanaliz pratiği açısından sorun tam bu noktada başlamaktadır. Psikanaliz kuramının ve uygulamasının bu çerçevede ele alınmasını savunanların kesin zaferlerini ilan ettikleri noktada Lacan Freud’un yere düşen bayrağını alarak bu yaklaşımın bir yanılsamaya dayandığını haykırmaya başlamıştır.

Kendisi bir yanılsamadan başka bir şey olmayan ego nesnesi bu niteliğiyle nevrozu yaratan gerçek neden olduğu için bir nevrozun tedavisi, yanılsamadan ibaret olan bir egoyu mihenk taşı olarak ele alıp diğer egonun düzeltilmesi süreci olarak nasıl işleyecektir? Öznenin dış dünya ve kendisiyle ilgili yanılsamasının düzeltilmesi başka bir yanılsamayı güçlendirerek nasıl olanaklı olabilecektir?

Psikanalistin egosunun da bir yanılsama olarak biçimlenmiş olmasına karşın bu yanılsama yumağının psikanalizden geçmiş olması ve bir dernek tarafından kabul edilmiş olduğu için kendisini bir mükemmellik abidesi halinde ortaya koyması psikanalizin sorunlarını ortadan kaldırmaktan çok onları katmerli hale getirmektedir.

‘LACAN, ÖZNELER ARASILIĞI VURGULAR’

Lacan bir özne kuramı ortaya koymamıştır. Öznellik adı altında ortaya konulan yaklaşım, ego psikolojisini Lacancı alanda restore etmek çabasından başka bir şey değildir. Lacan şunu şiddetle vurgular; psikanalistin analize gelen nörotik öznede okuması gereken şey öznellik değil, özneler arası zeminde dizgenin güncel bir okumayı sağlayıp sağlamadığıdır.

Öznenin gösteren konumunda bulunması öznelliği değil özneler arası yapıyı önemli kılar. Özne konuştuğunda bu gücün dilini konuşur çünkü anlam oradadır. Bu nedenle Lacan öznelliğin yani intra-sübjektivitenin değil özneler arası durumun yani inter-sübjektivitenin önemine sürekli olarak vurgu yapar.

Öznellik adı altında mükemmel egonun konumunu yeniden ortaya koyarak öznenin bu konumdan duygularının ve düşüncelerinin anlaşılmaya çalışılması bir hatadır çünkü bu yanılsamanın çözülmesini değil güçlenmesini sağlayacaktır. Empati analiz sürecinde olumlu değil toksik bir etki yapmaktadır. Bu kitapta Lacan’ın bu konularla ilgili ilginç ve ayrıntılı irdelemelerini bulabileceksiniz.

Psikanalizin Temel İlkeleri / Jacques Lacan / Çeviren: Mutluhan İzmir / Çolpan Kitap / 188 s. / 2020.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler