‘Baba’ adlı oyunda başrolde Haluk Bilginer var: İnsan zihninde ne biriktirir?

‘Baba’ adlı oyunda başrolde Haluk Bilginer var: İnsan zihninde ne biriktirir?

24.12.2025 04:00:00
Güncellenme:
‘Baba’ adlı oyunda başrolde Haluk Bilginer var: İnsan zihninde ne biriktirir?

Demansla mücadele eden bir babanın zihninde zaman, mekân ve ilişkilerin çözülüşünü sahneye taşıyan Florian Zeller’in “Baba” adlı oyunu, Haluk Bilginer’in etkileyici performansıyla aile yaşam döngüsünü tersine çevirerek seyirciyi hafıza, unutma ve insan olmanın anlamı üzerine yeniden düşünmeye çağırıyor.

Yaşam döngüsü... Bakın uzmanlar nasıl açıklıyor bu döngüyü: Aile yaşam döngüsünün evreleri Carter ve Mc Goldrick (1989) tarafından beşe ayrılmıştı. Bağımsızlık evresi, eş seçimi ve evlilik, ebeveynlik: çocuğun bebekliğinden adölesanlığına (çocukluktan erişkinliğe geçiş süreci) kadar olan dönem, yetişkin çocuklara sahip aile evresi, emeklilik ve yaşlılık evresi...

Çocukken babamıza baktığımızda ne kadar büyük gelirdi gözümüze. Yukarı doğru bakardık ve bir çınar ağacı kadar uzun görünürdü. Sonra yaklaştıkça boyuna, derler ya sırtını yasla koca bir dağa. Baban sen büyüdükçe küçülür. Sen çocuktun sonra baban yaşlandı ve o oldu çocuk. “Baba” adlı oyunda tam olarak bunu anlatıyor bize. Baba ne demek diye sorsanız on kişiye herkes aynı cevabı veremez büyük ihtimalle. Biri merhamet derken diğeri korku diyebilir.

Demans hastalığıyla mücadele eden bir babanın yaşamını mercek altına alan “Baba” daha önce yurtdışında da defalarca sahnelendi. Anthony Hopkins’in başrolünde oynadığı “Baba” beyazperdede çok ses getirdi. Şimdilerde ise Oyun Atölyesi tarafından sahnelenen Florian Zeller’in yazdığı, Muharrem Özcan’ın yönettiği “Baba” adlı oyunda başrolü Haluk Bilginer oynuyor.

LABİRENT!

Zihnin labirentleri, zaman, mekân ve insanların karışması... Biz seyirciler bu labirentin içinde seyrediyoruz oyunu. Roller değişiyor ve karakterler birbirlerinin yerine geçiyor, koltuk, tablo, masa, örtüler vazo yer değiştiriyor, diyaloglar tekrarlanıyor. Zamanın gel gitlerini, sahnede zihnin karışmasını zamanın ilerlemesi ve birbirine girmesini bu değişimlerle görüyoruz.

Bir zamanlar gururlu bir yaşlı adam olan André, zihinsel gerilemenin ilk belirtilerini göstermeye başlar. Oyunun geçtiği dairesinde onu himayesine alan kızı Anne, yalnızca ona yardım etmek ve onu korumak ister ancak hastalığı ilerler. Sahne genişler, önce masa ve sandalye çıkar sahneden, sonra ortada duran sehpa, duvarda asılı tablo yok olur. Mekân büyümeye başlar ve boşluğun ortasında bir yatak ve bir şifonyer kalır. Şifonyerin çekmecesinde ise birkaç fotoğraf, gönderilen kartpostallar ve saat. Ama saat önemli. Bilmeli insan zamanı. Zihnin çekmecesinde peki ne biriktir insan, bol miktarda anı.

GERÇEK İLE HAYAL...

Peki zamanın akışı giderek çözülürken hafızanın ince çizgileri silikleşirse; tanıdık yüzler yabancılaşır, bildik olanın sınırları kaybolursa? İşte belki de hatırlayamamak, kim olduğunu bile bilmemek daha mı iyidir? Gerçek ile hayal, dün ile bugün, baba-kız arasındaki bağın içinde eriyip birbirine karışırsa...

“Baba”, hatırlamanın ve unutmanın arasında salınan bu yolculuğa ilişkin bir deneyim sunarak zamanın karşısında insan olmanın anlamını yeniden düşündürüyor bizlere. Perde kapanıyor seyirciler ayakta büyük büyük alkışlıyor, şöyle arkaya doğru dönüp bakıyorum, yaş almış yüzlerin gözleri ıslak... “Baba” bize belki de yarını bugünden anlatıyor.

Oyunda Özlem Zeynep Dinsel, Faruk Barman, Ezgi Coşkun, Mine Nur Şen, Ufuk Tevge rol alıyor.