Behçet Çelik’in kaleminden ‘Patikaların İyi Yanı’
Behçet Çelik, 11 öyküden oluşan Patikaların İyi Yanı’nda (İletişim Yayınları), neredeyse bulutların dışında boş alan bırakılmayan, yüksek binalarla kuşatılmış kalabalık şehirlerde yaşayan kent insanının çıkmazlarını, sıkıntılarını, iç dünyalarını dile getiriyor. Yollarda harcanan, kasvetli mekanlarda uzun çalışmalarla geçen zaman, işsizlik, parasızlık, çaresizlik üçgeni, emeğin sömürüsü, anlaşılamadığımız sığ ilişkiler, paranoya ve sanrılarla kuşatılmış beyinlerimiz, yalnızlığımız hepsi var bu öykülerde.
KOKULAR VE DOKULAR!
Behçet Çelik bütün roman ve öykü kitaplarında olduğu gibi Patikaların İyi Yanı’nda da iç dünyada olup bitenlere, oradaki karanlık noktalara, küçük anlık ışıklar tutma çabasını sürdürüyor. Geçmişle hesaplaşmalar, geçmişin bugüne uzantıları, şimdimize etkileri bütün öykülerde kendilerine yer buluyor.
Öyküler birbirinden çok farklı temaları anlatıyor görünse de, kahramanların iç sıkıntıları, çıkmazları, çözüm arayışları, düşünce ve duyguları, benzer yanlar barındırıyor.
Öykü adları, öykülerin içerikleri hakkında fazla ipucu vermiyor, öykünün bütünlüğü içinde yerini alıyor. Ana yemekten ziyade, sofradaki mezelerin gizemli görünüş ve tadında.
Öykülerde mekan betimlemeleri de önemli bir yer tutuyor, seçilen sözcükler, mekanları bize göstermek için açılan kapılar gibi.
Öykülerde yer alan kokular ve dokular da dikkat çekici: “Rutubetli, kireçle badanalanmış, rengi dalga dalga atmaya yüz tutmuş bir duvarın tozsu kokusu.” Daha çok güneş vurduğunda hissedilen giysilerin küllüğün, ucuz şarabın birleşmiş rahatsız edici kokusunun yayıldığı portatif giysi dolabı. Yazarın “Yalnızlığın bir kokusu varsa tam da bu” diyerek yaptığı benzetme.
Kitabın ilk öyküsü ‘Seyrelme Telaşı’nda: Şehrin tozunun güneşe ait zannedildiği saatler, insanlar, hayvanlar ve binaların siluetlerinden ibaret oldukları, sığ arkadaşlıkların birlikte yenilen yemekle doldurulan boşlukları… Teknolojinin bir yandan yaşamımızı kolaylaştırıp, diğer yandan insanlardan uzaklaştırması, görünmez boşlukların farkına varmamız. Kale duvarları gibi içine hapsedildiğimiz işyerlerimiz, evlerimiz, seyrelme telaşıyla kapatılan pencereler, battaniyenin altına sığınmalar var.
DİYALOG VE SUSMAK!
‘Lahmacunun Kıtırı ya da Kesintisiz Boşluk’ adlı öyküde: Düşüncülerin de cismi, ağırlığı olduğu, uzayda yer kapladıkları, bir sıkışmışlık, boşlukta kalmışlık etkisiyle varlıklarını hissettirdikleri, düşüncelerin dengemizi bozduğu zamanlarda, düşüncelerden de düşülebildiğini görüyoruz.
Yazar, “Olabilecek en çıkışsız yer bir kafesin içi, parmaklıkların ardı değil, kesintisiz boşluk,” diyor ve bunun aklın zihnin ötesinde bir korku ve dehşet yarattığını anlatıyor.
Öyküye adını veren ‘Lahmacunun kıtırı,’ bir tesadüf gibi aradan öyküye giriyor.
‘Upuzun Cümleler’ adlı öyküde: Öykünün kahramanı Beril, ailenin en sağlam diyalog kurma yolunun küsmek barışmak olduğunu söylüyor ve ailecek hiçbir şey yapmadan, hep bir şeyler beklediklerini fark ediyor.
“Amcası daldığı yerden dönmek bilmeyince…”
Halanın ağır susuşu “Bu kez bir şeye benziyor susuşu, hem de çok benziyor,” gibi cümlelerle yazar, bir durum öyküsüne sözcüklerin kıvraklığını katarak, akıcılığı da artırıyor.
BASTIĞIN HER YOL!
Kitaba da adını veren ‘Patikaların İyi Yanı’ öyküdeki karakterlerden Nermin’in anlatımıyla: “ Bir ana hikayesi var insan ömrünün, yaşam yolu gibi bir şey, bir de tali yollar, sokaklar, hikaye parçacıkları. Böyle zannederdim. Birkaç yıl öncesine kadar bu ana yolun sona erdiğini, ana yoldan bir daha dönmemek üzere saptığımı düşünürdüm… Patikaların iyi yanı, oradan yürüdüğünde aman, yola girdim, eyvah, yoldan çıktım derdi olmaması. Her an yoldaymışsın, ayak bastığın her yer yolmuş,” diye açıklanıyor.
DURMA, ANI HİSSET!
O andan da geçmek de ; eskimiş bir sallanan sandalyenin bir denge noktasının olduğunun farkına varılması; ‘o andan geçtiğini’ bilmek olarak anlatılıyor. “Önemli olan, o anda durup kalmak değil, o anı hissedebilmek.
Şehirlerin taşarak, sayfiye yerlerini de içine katması, “Toprağa birer kama gibi saplanmış siteler,” yüksek binalar, viyadük ve üstgeçitlerle, eskinin izlerinin silinmesi anlatılırken, “Yine de buraların sayfiye olduğu zamanların ruhu, bir yerlerde kalmış,” deniliyor.
İnce U adlı öyküde: İyiliklerin, jestlerin, kıymetinin geç bilinmesi, insan doğasının olağan sonucu olarak anlatılıyor.
Göz Aşinalığı’nda, orta yaştaki Engin ve üniversiteyi yeni bitiren Banu’nun her gün aynı kafeye gidip, göz aşinalığına rağmen hiç selamlaşmamaları, bir tesadüf sonucu gece yarısı parkta karşılaşmalarıyla başlayan tanışmaları anlatılıyor.
‘Bulutun İçinde’ öyküsünde, umudun hep var olduğu: “Her şey bitti, buraya kadarmış dedim. Değilmiş, asıl o zaman başlıyormuş, her şey bittikten sonra,” cümleleriyle anlatılıyor.
“Kim inkar edebilir, göze görünenlerle, içe doğanların, kendimizi apansız aralarında bulup, yanlarına sokulduklarımızın, harflerin, tınıların, görüntülerin, karabasanlar, kaygılar, sanrılar gibi, hiç değilse onlar kadar dahil olmadığına hikayemize…” diyen yazar, bizi de bu düşüncelerin akışına katıyor.
‘Patikaların İyi Yanı’ iç dünyalarımızın röntgenini çeken öykülerden oluşuyor.
Patikaların İyi Yanı / Behçet Çelik / İletişim Yayınları / 131 s.
En Çok Okunan Haberler
- Dönmek isteyen gençler için şartını açıkladı
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- 'Seküler müdür kalmadı'
- ‘Kartlar bloke edilebilir’ uyarısı!
- CHP'nin ilçe başkanından açıklama!
- Jose Mourinho'dan genç futbolcuya övgü!
- Bir acayip Türkiye hikâyesi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Başkan Özarslan’dan açıklama
- Kılıçdaroğlu'ndan Özel'e 'Suriye' yanıtı