Cezaevi günceleri neyi söyler?
Cezaevi Güncesi tutuklu bir aydının okuyarak, yazarak, cezaevi avlusunda voleybol oynayarak, spor yaparak direnmesinin öyküsüdür. Ataol, kendinden zamanını alanların elinden aldıkları zamanı okuyarak yazarak onlara bırakmıyor. Dünyayla bağını sıkı tutarak zındana direniyor. Okuduklarını kendi içinde tartışıyor en çok. Cezaevindeki aydın takımının gerçek yüzünü de görerek, göstererek anlatıyor o karanlıktaki günlerini. Bizim gibi ülkelerde yazan çizen, yazar, ozan, aydın kim varsa bu kitabı okumalıdır. Dilerim kimsenin yolu düşmez cezaevine ama yaşananlar hiçbir şeyin bizi şaşırtmayacağını gösteriyor.
Fotoğraf: VEDAT ARIK
ZINDANA DİRENMEK!
“Bir ay ve birkaç gündür Kartal Maltepe Tutukevi’ndeyim. Aklımda günlük tutmak yoktu. Az önce Flaubert üstüne bir yazı okuyunca notlar almaktan kendimi alamadım yine.” Ataol Behramoğlu’nun Cezaevi Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü: Günceler 1 (Nisan-Aralık 1982) böyle başlıyor.
Bazen içeride nasıl yaşandığını düşünmekten alamaz insan kendini. Ben olsam ne yapardım diye geçirdiğim çok olmuştur içimden. Okumak, yazmak, kendi yalnızlığına kapanmak ne kadar olanaklıdır oralarda? Ayrıca bu gerçekten ozanı, yazarı, sanatçıyı oralara kapatanlar, tutukluların zamanlarını ne kadar alabilirler?
İşte Ataol, kendinden zamanını alanların elinden aldıkları zamanı okuyarak yazarak onlara bırakmıyor. Dünyayla bağını sıkı tutarak zındana direniyor. Okuduklarını kendi içinde tartışıyor en çok. Cezaevindeki aydın takımının gerçek yüzünü de görerek, göstererek anlatıyor o karanlıktaki günlerini.
Hilmi Yavuz’un Varlık dergisinde kendisiyle yapılan konuşmayı eleştiriyor. Şiirin oluşumunda etkin olan öğeleri tartışırken kendince bir yaklaşım getiren Hilmi Yavuz’un şu savına karşı çıkıyor: “Şiirin kesinkes belirlemeseler bile benzetme ve iğretileme, dünyayı şiire dönüştürmede belirleyicilerdir bana göre.”
Hilmi Yavuz’un “Düzyazının lojiği ile dünyanın lojiği arasında birebir tekabül ilişkisi varsa istenildiği kadar benzetmeye ve öteki söz sanatlarına başvurulsun, düzyazı lojiği içinde kalındıkça dünyanın olduğu gibi değil, olmadığı gibi yeniden kurulmasının mümkün olamayacağını düşünüyorum.” sözlerine de eleştirilerini, “Hilmi’yle taban tabana karşıt konumlardayız” diye sıralar Ataol Behramoğlu.
BİREYCİ. EYLEMSİZ AYDINLAR!
Cezaevine düşen yazarın en büyük dayanağı kitaplarla kalemidir kuşkusuz. Körleşme’yi okuyor Ataol. Bu kitaptan yaptığı alıntıyla içeride işkencelerden geçen Kien’i anlatır kısacık bir bölümde: “Dövülüyor Kien, pataklanıyor, ayaklarla eziliyor. Alanın kısıtlı oluşu nedeniyle kendisine vuranların duyduğu doygunluk kısıtlı kalıyor. …”
Burada cezaevlerinden dış dünyaya uzanan bir insanlık gerçeğini kendi gerçekliğine bağlı yorumluyor. Asıl yorum onun: “Bireyci, eylemsiz aydınların en yüksek dozda eleştirilmesi. İnsanı öfkeyle, tiksintiyle dolduran aydın tipinin.” (s. 12)
Eskiden okuduğu Ahmet Muhip Dıranas’ı, Orhan Veli’yi, Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Turgut Uyar’ı yeniden okur. Bu şairlerle ilgili yargılarını da söyler. Çevirilerinde halk şiirinin örneğin Köroğlu özgün deyişlerini, sözlerini diline yerleştirmeye çalışır.
SİNİR SAĞLAMLIĞI, DİSİPLİN, ÜRETİ!
Şair, çevirmen, düşünür Ataol Behramoğlu içeri düşünce kendine bir izlence düzenler. Ona göre çalışır. “Sinir sağlamlığı, disiplin, üreti. 21 Ağustos 1982”
Tutuklanan kişi insandır. Yakınları vardır. Dostları, sevdikleri, çocukları… 19 Nisan 1982’de şunları yazar: “Bugün sevgili annemin ölümünün (kaçıncı? 6. mı, 7. mi?) yıldönümü. Bir anne gerçekten ölür mü? Babam ve Sevim Hanım ziyarete gelecekler. Ludmilla da. Bugün görüşme günü. Teyzemi sanırım kaybettik. Ağır hasta diyorlar. Annemden bir yadigârdı benim için. Ludmilla’nın test sonuçları iyi çıkmış. İkinci aydan gün alıyorum.”
29 Nisan 1982’de “Artemio Cruz’u okuyorum, Bitirmeye az kaldı.” diye yazar. Aynı gün “Fuantes yaşamı ne güzel anlatıyor” diye not düşer. İngilizce çalışır. Poe’nun öykülerini kendi dilinden okur. “Atilla Josef, beni tutsak kılanlara bir zerresini bağışlamam yaşamak hakkımın, diye haykırıyordu …” diyen şaire yakınlık duyar.
18 Mayıs 1982’de, “Dün yavrum geldi yine. Bu kez o istemiş gelmeyi. Bir kutu bisküvi gönderdim ona; tel örgü arkasından maymun gibi kemirdi. Bir ara kucağıma gelmek istedi yine… Tabii olanaksızdı. Ve görüşmenin sonuna doğru durgunlaştı yine…” der, okuyanın boğazına bir düğüm oturtur.
AYDINLIK VE İNSANCA HER ŞEYE KARANLIK, ZAVALLI VE ALÇAK BİR DÜNYADAN SALDIRILAR: İDDİANAME!
21 Mayıs 1982’de, “Nâzım’ın büyüklüğünü bu koşullarda çok daha iyi kavrıyorum. Olağanüstü büyüklüğünü. Yarattığı mitos’u. 20. Yüzyılın en büyük, en gerçek, en ölümsüz destanıdır onun yaşamı ve şiiri.”
28 Mayıs’ta Yılmaz Güney’in Cannes’da aldığı ödüle kendi almışçasına sevinir. 2 Haziran 1982’de, “Flaubert’in gücü (Madam Bovary) gerçekçiliğiyle şairce bir duyarlığı birleştirmesinden geliyor” diye hem yazarla hem romanla ilgili görüşünü açarak belirtir.
9 Haziran 1982’de, “İddianameyi okudum bitirdim. Aydınlık ve insanca olan her şeye karanlık, zavallı ve alçak bir dünyadan saldırılar. Yasalar ve hukukla da ilgisi.”
10 Haziran’da, Kuşatmada kitabının toplatıldığını, Hükümeti ve emniyet kuvvetlerini aşağılama davasında da 1 yıla mahkum olduğunu öğrenir. “Bir günde iki haber birden. Eh fena değil.” der kendi kendine.
Bu arada dışarıda kitapları yayımlandıkça, şiirleri kimi korkusuz dergilerde çıktıkça da ferahlar. Bu gelişmeler ona güç verecektir. Hele 1 Kasım 1982’de yazdığı günlük onu dünyanın kucakladığı duygusu verecektir.
“Bugün babamlar, sonra Ludmilla geldi. Asya-Afrika Yazarlar Birliği (Lotus) Ödülü’nün bana verilmiş olduğu haberi düş gibi bir şey… Bakalım yarın nasıl verilecek gazetelerde.” Bunu düşünmekte haklıdır şairimiz. Faşist generallerin rüzgârı kasıp kavurmaktadır ortalığı. Ne yapacakları belli olmaz!
Cezaevi Güncesi tutuklu bir aydının okuyarak, yazarak, cezaevi avlusunda voleybol oynayarak, spor yaparak direnmesinin öyküsüdür. Bizim gibi ülkelerde yazan çizen, yazar, ozan, aydın kim varsa bu kitabı okumalıdır. Dilerim kimsenin yolu düşmez cezaevine ama yaşananlar hiçbir şeyin bizi şaşırtmayacağını gösteriyor.
Cezaevi Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü: Günceler 1 (Nisan-Aralık 1982) / Ataol Behramoğlu / Tekin Yayınevi / 200 s. / 2022.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu