Latife Tekin’den ‘Zamansız’
Latife Tekin salgın günlerinde kaleme aldığı romanı Zamansız’da (Can Yayınları), zamansız, zeminsiz, tanımsız ve insan varoluşunun ötesinde her türden dönüşüme, başkalaşıma açık kadim bir aşk duygusunun izinden gidiyor.
NURBANU KABLAN
Fotoğraf: UĞUR DEMİR
1982’de ilk romanı Sevgili Arsız Ölüm’ü yazdıktan yirmi yıl sonra Ormanda Ölüm Yokmuş dedi Latife Tekin. Ölümden yola çıkan yazar sonsuzluğa doğru yol alırken, geceden dersler anlattı, şehirden uzaklaşıp sığındığı doğanın dilini anlatmaya başladı:
“Gölümüz ne zaman durulacak bilemiyorum, Huvişşt Huvişşt Huvişşt! (hişşt sus der gibi) Çalkantılar, uğultular, seslenişler…”
Latife Tekin yeni romanı Zamansız’la da (Can Yayınları) sesleri, renkleri, imgeleri savurup savurup coşkuyla kendine çekiyor. Ateşin sesiyle imgeleri göğsüne bastırıyor, suyun sesiyle renkleri usulca bırakıyor, doğayı delik deşik eden vincin sesiyle topuklarını yere vuruyor ve beyaz elbisesinin hışırtısıyla dönüp duruyor...
Salgın döneminde yazar eline gecenin kalemini alıyor: “İlk kez böyle ateşsi bir yalnızlıkla uğurluyoruz baharı, sessiz insansız…” O sessizlik ortamında kulaklarını açıp doğayı dinliyor ve derinden gelen uğultuyla devam ediyor yazmaya:
Savrulan arabadan önce bir kadın fırlıyor, sonra adam düşüyor boşluğa ve suya düşüyorlar. Başkalaşım, dönüşüm başlıyor; Bu Kafka’nın hamamböceği dönüşümüne benzemiyor hatta zıt bir dönüşüm. Evet ikisi de hayvana; kadın yılanbalığına erkek gelinciğe dönüşüyor ama hamamböceğinin tam tersine ikisi de son derece duyarlı, ikisi de son derece sorgulayıcı:
“Ben cin kulaklı saplantılı bir gelincik, sen uzak körfezleri özleyen hülyalı yılanbalığı.” Hayvana dönüştüklerinde tensel ve tinsel büyük bir aşk hikâyesi başlıyor…
“Dağlar suya batıyor eteklerinden, çek rüzgarı yükseklere sevgilim, gölümüzün üstünü aç.”
Fotoğraf: UĞUR DEMİR
Gelinciğin ve yılanbalığının arasına mavi çanta girer ve yılanbalığı restini çekerek çıkmamak üzere gölün derinliklerine gömülür, gelinciğini böyle cezalandırır. Gelincik için yas günleri başlar, yas günlükleri yazar.
Sevgilisine kavuşmak için mavi çantanın peşine düşer ve bir gün tesadüfen bulur. (mavi çanta Beyaz Elbiseli Kadına aittir ve sevgilisi ile kavga ettiği bir gün çantayı o göle fırlatmıştır, göle fırlattığında yılan balığı onu bulup çıkarmış ve içindekilerle çok ilgilenmişti, bunu kıskanan gelincik de çantayı yeniden göle fırlatmıştı…)
Çantanın içinde Beyaz Elbiseli Kadının sevgilisine yazdığı mektuplar vardır.
“Kadın sevgilisine Benini diyormuş. Neden acaba” diye sorar gelincik! Yazar burada aşkı tanımlıyor. Sevgilide kendimizi hatta daha derinimizi gördüğümüz bir dil kuruyor. Tabii Benini bana doğrudan Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ındaki Hikmet Benol karakterini çağrıştırdı fakat Latife Tekin’in Benini’si daha derin, Benol’un daha ötesine geçmiş ve zaten bu romanı da o inden çıkarıyor.
İşin içine çantanın dahil olmasıyla Beyaz Elbiseli Kadının ve Benini’nin aşkı da giriyor. Aslında iki ayrı aşk gibi sunulan bu hikâyelerin kahramanları aynı kişiler. Gelinciğin ve Beyaz Elbiseli Kadının sözleri birbirinin içine giriyor, sözler ve kahramanlar birbirine dönüşerek devam ediyor metinler:
“Seni düşündüğümde çocukluğumun pencerelerini yağmur damlalarıyla örten fırtınaların ışığı parlıyor gözlerimde” “O ışık ışık kıvılcımlar saçarak dalga dalga gelsin sarmalasın beni, şifa versin, akıl versin, yol göstersin.”
Aşk acısı yüceleştirilir derken: “Bıraktım, üstü açık yara gibi sızlasın aşkımız sonsuza dek.(...)”
Doğanın dilinden çok iyi anlayan yazar, o dili kesenlere, kesmek isteyenlere savaş açar; dağların ovaların ortasına kurulan vinçler adeta onun kalbini deler.
“Yüksek uzun kasalı kamyonlardan dökülmüş gibi dağların düzlüğüne saçılmış evlerin arasından geçiyorum şimdi, beline kadar mermer tozuna gömülerek acıya kestiğin o kaza gününden matem havası tütüyor bakışımın ulaştığı yerde. (...) Enine boyuna dilim dilim doğranıp yarım bırakılmış dağlar.”
Zamansız’da artık her şeyin mermere dönüştüğü, ağaçların, keçilerin, kuşların, çiçeklerin mermerleştiği, insanların kalbinin taşlaştığı bir coğrafyadan, Gümüşlük’ün tepelerinden acıyla haykırarak, şiirsel bir dili destana, insanı hayvana, rüyaları ve gerçekleri birbirine dönüştürerek böyle seslenir Latife Tekin!
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 35 milyon TL değerinde altın sikke ele geçirildi
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- 21 kişinin daha hastanelik olduğu ortaya çıktı