Öykü-romanda acının evrilişi! M. Sadık Aslankara’nın yazısı...

Dünyanın tüm dillerinde ne denli öykü roman varsa bunların her biri büyük ‘acılar ansiklopedisi’nin minnacık bölümceleri bağlamında alınabilir pekâlâ. İnsanoğlu, ortaya çıkışıyla, bu acıları aşmanın yolu olarak, adına ne dersek diyelim yalanlar uydurdu, uydurduğu bu yalana inandı, çünkü buna gereksinim duydu ayakta kalmak için,bütün zamanlarında benimsedi bunu.

Yayınlanma: 18.08.2022 - 15:41
Abone Ol google-news

Hayat, bize bir arada yaşama yatkınlığı dayatır, yol açtığı bu rahatlıkla, öykü-romanda, bildiğimiz bilmediğimiz her acıyı neredeyse bizim de acımız kılarken, kavrayamadığımız kimi acılar konusunda bile bir paydaşlık ilişkisinin önü açılmıyor mu aramızda?

Gerçekten hünerli yalanlarla ilerleyen bir anlatı dünyasında, “acı”nın algılanıp gerçeğin kavranılışında temel bir yaklaşım olup çıkıyor bunların kurgulanışı. Bu anlatılar karşısında duyarlığını yitirmek bir yana tersine kişide gerçeklik algısının önü açılıyor, bireylik bilinci bilenip alabildiğine gelişiyor.

İşte acılara özgülenmiş üç yapıt bu gerçekliği yeniden gösteriyor bize; Necla Akdeniz Tereddüt Çizgisi (Agora, 2022), Pilar Quintana Köpek (Çev. Havva Mutlu, Can, 2022) romanlarında, Zehra Tırıl Kapıların Kışında (YKY, 2021) başlıklı öykülerinde bizi farklı yelpazelerdeki acılarla yüzleştiriyor.

NECLA AKDENİZ: ‘TEREDDÜT ÇİZGİSİ’

Necla Akdeniz, romancılığımıza yeni katılmış bir imza. Kısa sürede bu, onun verimlediği üçüncü yapıt. Son dört-beş yıl içindeki verimine bakıldığında kurmacada özellikle kavramsallık olgusunu önde tuttuğu, bu yönde bir tortuyu hedeflediği, kaleme uzanırken, izleğini sorunsal temelinde alıp masaya geçtiği seziliyor. Nitekim Tereddüt Çizgisi, bu yaklaşımını ısrarla sürdürdüğünü ele veriyor, sade suya tirit roman yazmak istemiyor demek ki Necla, iyi de yapıyor.

Roman, babaannesinin adı dayatılsa da “Rüya” kullanımını yeğleyen anlatıcı karakterin, kendisine gölge (“iç-ses”) bağlamında yarattığı, kimi “Dora” dediği, kimileyin “oyun kişisi” olarak yerleştirip adını anmadığı ama karşılıklı bakışımla sürdürdüğü bir anlatısı. Bunlara sekiz yaşındayken “Acı Gerçekler” adını verip başladığı günlükler ekleniyor ara ara.

Yapıt, “[a]z gelişmiş beyinler anlamasa da insanlığın en büyük buluşudur yazı,” diyen (53) Rüya’nın bu günlükleriyle, öteki bölümlerdeki özöyküsel anlatımıyla dolantısını tamamlıyor.

Rüya mutsuz bir çocukluk geçirmiştir. Ona göre “aile”, zaten “[c]insel yolla bulaşan en tehlikeli virüstür,” (50) aile bireylerinin karşısında Dora’yla içine kapanmıştır bu yüzden.

Ancak sıra dışı aykırı kişiliği, giderek her evrensel sorunu sırtlanmayı seçen istenciyle çevresinde anlaşılamayan biridir. Otuz altı yaşına girerken, “[o]tuz beş yıl sürmüş zavallı bir hayatın dört deftere sığmış kaba bir simülasyonu” olarak görür bu yaşamı. (87)

Anıları ve iç-sesinden Rüya’nın eylemleri kadar kaygılarını da öğreniriz. Şizofrenik yarılmayla Rüya“bu gezegenin yegâne tanrıçasının Doğa olduğunu” (165) düşünüp kendisini “tebliğci yalvaç” sayar. Amacı yaşam-ölüm dengesi bağlamında “insanlık denen salgın hastalığın kökü(nü)” (134) kazımaktır. Necla, bilimkurgusal distopya temeline yasladığı çatılamayla okuru, gezegen-evren gerçekliğiyle buluşturuyor böylece.

DÜNYA DAMLASI…

PILAR QUINTANA: ‘KÖPEK’

Pilar Quintana’nın romanı, edebiyatın coğrafyaları, toplumları birbirine yaklaştıran yanı düşünüldüğünde, hele de yoksulluğun neredeyse yazgı haline getirildiği toplumumuz göz önüne alındığında anlaşılır bir anlatıya dönüşmekte gecikmiyor.

“Köpek” bir eğretileme gereci yapıtta. Romanda temel karakter Damaris, dişi bir yavru köpek edinmiş, çok istediği halde o güne dek çocuğu olmadığı için ama bir kızı olsaydı eğer bebeğe koymayı düşündüğü adı vermiştir ona: Chirli. Damaris ve Chirli, aslında yapayalnızdır, bu halleriyle birbirinin gösterenidir ikili; “eşit olmayı düşünme(nin), ensest bir ilişkiye girmek ya da cinayet işlemek kadar büyük bir suç” sayıldığı (68) yoksul yerli yaşamıdır sürdürdükleri.

Dünya yazınının romandaki yeni imzası PilarDamaris’le Chirli’yi kendi toplumu Kolombiya’ya dönük neşter vurmanın da gereci yapıyor aynı zamanda. Yaşanan yoksulluk, herkesi derinden etkilerken, insanları zaman zaman farklı köşelere de savuracaktır. Olup bitenler hayata yoksulluk içinde başlanmasından kaynaklandığı için mutlu bir çocukluk yaşamına da rastlanmayacaktır hiçbir zaman.

Hayatın kıyısına ilişivermiş görünüşüyle birer sığıntıdır kadın ve köpek. Sıcacık bir “ağıt” da denebilir Köpek için. Yapıtında, kendi yöresinden kalkarak tüm Kolombiya’yı, toplumsal boyutlarıyla bize yeniden kurduran, buradan sıçramayla kendi ülkemizi farklı bir bakışla bize bir kez daha algılatan, öte yandan kavramsal temelde kimi evrensel değerlere geçmemizi sağlayan bir anlatı kuruyor Pilar.

İyi bir kurgu getiriyor, soğukkanlı, ancak yakıcı olayları, ilişkilenişleri, durumları aktarırken yaşanan her ayrıntıyı okurun duyarlıkla algılamasının önünü açan yaklaşımla. Ayrıca “ip düğümü”, “akbaba” vb. işlevli ayrıntıyla, karakterleri işleyişteki derinlikle. Sonuçta iyi bir roman okuyorsunuz.

ÖYKÜDENLİK…

ZEHRA TIRIL: ‘KAPILARIN KIŞINDA’

Yirmi yılın ardından Zehra Tırıl, üçüncü öykü kitabıyla okur önüne geldi: Kapıların Kışında. Olay ya da durum aktarıyormuş görüntüsüne karşın sık örgülü, ardışık ilmekli bir öykülemeye dayandırıyor yine de anlatısını. Buna göre geleneksel anlatı çatısıyla yapılandırdığı öyküsünü ters yüz edip anlatıya farklı değerde bir açılım kazandırdığı söylenebilir Zehra’nın. Bu tutum, aktardıklarını biçemce yenilemede ona alabildiğine ivme kazandırıyor.

Öykülerde karşımıza çıkanlar neler, bunlara da göz atalım. Geçmişe dönük yutkunuşların öykülemesi diyebiliriz anlatılanlara; ezgin suskunluklar, sessiz pişmanlıklar. Anları aralayıp derinliği, o derinlikteki katmanları gören, görmeye çalışan bir yazarın öyküleri diyebiliriz öyleyse örnekler için. Bunun öykülere sıkı artalan yoğunluğu kazandırdığı ilk ağızda görülebiliyor.

Zehra, işte bu kavrayışla her öyküsünü farklı açılımlara dayalı yeniden karıp bunları farklı biçemle kurmaya dönük alıştırmalar yapıyormuş izlenimi bırakıyor görece. Bu, öyküye dönük emeğinin de ipuçlarını veriyor elbette.

Yazar, “dış kapının eşiğinde korkutan karaltı” (51) benzeri öznel acıları kendisine özgü bir sesle işlerken özelleştirdiği sözdizimleri, özenle seçtiği sözcükler aracılığıyla tüm öğeleri öykü evrenine yayıyor. Zehra Tırıl’ın, öyküde bu yanlarıyla dikkati çektiğine dönük yargımı pekiştirebilirim gönül rahatlığıyla.

www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler