Öykü-romanda olgu soyutlayımı... M. Sadık Aslankara’nın yazısı...

Sanat, gösteren değil gördürendir, baş sallatan değil doğrultandır, yol veren değil açtırandır, özetle akıl bileyendir, böyle olunca kişinin gönlünü, ruhunu da biler tabii. Bu yüzden ilk şamandan bu yana hiçbir sanatçı, olanı biteni sözle, sözceyle anlatmaya girişmedi ama yine de bunları, alımlayıcıda kurdurmayı başardı, böylelikle bireysel-toplumsal işlevini de yerine getirdi.

Öykü-romanda olgu soyutlayımı... M. Sadık Aslankara’nın yazısı...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 23.12.2022 - 00:03

Anlatılmaya çalışılan her neyse, hiç kuşkusuz çok önemli, zaten olayları, olgu düzlemine taşıyıp aktarabilmek için çabalar sanatçı. Amacı budur, ne var ki “sanatçı” olarak andığımız kişi, “düzayak” anlatmaz. Kısaca “Sanat”, herhangi bir “şey”i hedef kitlede “yeniden yaratma” eylemidir.

Özet çıkarma da değildir, sanatçı bundan uzak durur, kavramsallaştırmayı iş edinir kendisine. “Kıssadan hisse”yi, hedef kitledeki birey yapabilir, bu başka. Sanat, düzanlamla, düz değişimle değil soyutlayımla, dönüştürümle yapılır. Sözlü kültür ürünü halk hikâyelerinin cin, peri vb. gerçeküstüyle örülü olması, atasözlerinin birer hikâye kalıbıyla önümüze gelmesi boşuna mı?

Örneklem olması açısından gelin bir göz anlatalım öykü-roman yapıtlara.

 


GÜRSEL KORAT: ‘UYKU ÜLKESİ’

Gürsel Korat son romanı Uyku Ülkesi’nde (Everest, 2022) nesnel dayanaklar üzerine oturan, gelecek projeksiyonu da içeren, ütopik-distopik uçlara açık bir bilimkurguyla geliyor.

Kabaca tanıyalım romanı: İstanbul’da bir hastanenin anestezi uzmanı Sevda, iş yerinde beyin kanaması geçirir, ilk müdahale sonrasındaki ameliyat onu bambaşka biri yapar, “konuşamayan biri olarak ameliyattan çıkmıştı(r)” çünkü, “bazı şeyleri tanıma zorlukları içinde”dir. “Bir kitabı okuyor, benzer bir kitabı okuyamıyordu(r)”, bu arada yazdıklarını “okuyamasa” da “kusursuz yazıyordu(r)” ama. (15, 17, 16) İlginç rüyalar görmeye başlar.

“Psikiyatristlerin yazılı şeylere değer verdiğinden hareketle rüyaları(n)ı yazmaya karar ver(ir)”, arkadaşı Nihal’e bunları yazar. Sevda’nın rüyaları, iç konuşmalar eşliğinde özöyküsel anlatımla sürer.

Sevda rüyalarının “belli bir akış içinde” ilerlediğini, ama bunun “takıntı rüyası” olmadığını yazar Nihal’e, önce uydurduğunu düşünür, “uydurmadım” der, “‘kurgulamıyorum’ dediği halde bilim dışılığı seçen ve sayısız palavra sallayan ruh hastalarını unutuyor değilim,” diye ekler:

“Neden birbirini izleyen rüyalar görüyorum?” (35“Acaba diyorum bu rüyaları hazırlayan bir düşünce ezberi içinde miyim? Aslında onları görmediğim halde yazarken görüyormuş gibi olduğum, bunu bir düzenek haline getirdiğim akla gelmez mi?”

“Yazmak büyük bir özgürlük olanağı sağl(amıştır)” Sevda için. (53Nihal’e “ülkemizin bilmediği bir tarihe açıl(an)” (37), “kaldığı yerden devam e(den)” (45) rüyalarını yazar. Sürekli gördüğü savcıyla polislerse Sevda’nın rüyalarını durdurma, geri çevirme olanağına sahiptir.

Sevda’nın bu tefrika rüyaları elbette yaşadığımız gerçekliklerin birer eğretilemesi, Rüyada Sevda olan karakterin söylediği gibi, “[g]erçekler henüz görülmemiş rüyalar”sa gördüğü rüyalar da yaşanacak gerçeklerdir o halde. (60)

Nitekim rüyalarında birbiri yerine geçen zamanlar, olaylar, kişiler birer anahtar olarak olgulara dönük geçmişten geleceğe kılavuzluk yapar. Sevda bunları yazarken denemecilere özgü sorgulayıcı akılla öne çıkar.

Buna bir felsefecinin bakışını yükleyip derinlikli adımlarla zaman, dünya, insanlık, varlık, bilgi vb. sorunsalları okura boca eder. Grotesk bir kara anlatı akar romanda. Anlatmadıklarını bize doldurtup tamamlatır böylece Gürsel Korat.

DÜNYA DAMLASI…

 


Samanta Schweblin

‘Yedi Boş Ev’

Samanta Schweblin, dünya öykücülüğünün kükreyip fışkıran coğrafyası Latin Amerika’dan Arjantinli genç bir öykücü. Emrah İmre çevirisiyle yayımlanan öykü kitabı: Yedi Boş Ev (Can, 2022).

Yapıttaki yedi öyküde kültürel kast dizgesiyle buz tutup adeta birbirine yapışmış yedi “boş” eve yöneliyor yazar. Boş değil evler, ancak içleri boşaltılmış, dolu görünse de tümünün “öteki” olduğu, birbirine göre ötekileşerek “boş”laşıp aralarına derin uçurumların girdiği, üretmesiz dikelekalan mekânlar.

O halde evler “dolu” ama “boşluk”la dolu her biri. Nasıl bir boşluk? Özgül ağırlıkları içinde, birbirine değemeden, birbiriyle buluşup çakışamadan, örtüşemeden, bütünleşemeden orada kendi sığlıklarıyla yüzen, tutunamayan kişilerin yarattığı bir boşluk. Bu boşlukla yaşayan kişilerin, bunu çoğaltarak alabildiğine yayıp buraları yayılmış bir boşluğa dönüştürümlerinin öyküleri.

Evet, bir kara anlatı, saçmayla buluşan, kişilerin öykü evreninde nihilist edayla gezindiği, çatışmaların suskun, gerilimlerin içe dönük yaşandığı bu ortamda, birbirlerinden kopuk öykü kişileri ister istemez birer serseri mayın halinde gezinir.

Yazar, bu kavramsallığı aktarabilmek, bu can alıcı gerçekliği paylaşabilmek için durmadan anlatıyor, öykü anlatıcıları bu yüzden tam bir ağız kalabalığı halinde savrulup bunu maç spikeri benzeri soluksuz paylaşıyor hesaplılık da gözeterek. Amaç elbette kendi boşluğunu doldurmak, ancak bu, boşluğun biraz daha genişlemesine yol açıyor salt, o kadar. Samanta, anlattıklarıyla değil anlatmadıklarıyla çatışıyor okur belleğinde.

ÖYKÜDENLİK…



Aslı Akarsakarya

‘Buraya Kısıldık Sanırım’

Aslı Akarsakarya’nın, yaşamöyküsünde bir öykü kitabıyla romanı olduğu yazılı. Üçüncü kitabı, bir öykü toplamı: Buraya Kısıldık Sanırım (YKY, 2022). Aslı’nın öykülerini ilk kez kitap bütünlüğüyle okudum diyeyim. Tekdüzelikle debelendiği kısır döngüde, süregiden çıkışsızlıkla kendisine yol bulamayan ama kavanozdan kurtulma çabasında böceksi ataklar yapan bireyin sonuçta kendini örseleyip sakatladığı evrenler getiriyor yazar bu örneklerde.

Bu amaçla öykülemede görsel-imgesel kaydırma yönteminden yararlanıyor alabildiğine. Birbiri içinden geçirdiği kimi durumlar, olgular, ilişkiler, geçmiş, gelecek tasarımı optik kaydırma diyebileceğimiz, ayrıştırıp buluşturma / buluşturup ayrıştırma biçimindeki etmenlerle metne dinamizm yüklerken dikkat çekici bir başarı yakalıyor.

Yeni bir yaklaşım değil elbette, ne ki Aslı, bunu doğrudan ana omurgaya oturtup buna dayalı çatılamayla öyküde hem düz değiştirimden uzaklaşıyor hem de anlatısını sarmal bir gerçektenlik duygusuyla yükseltiyor, yanı sıra anlamsal derinliği çoğaltıp öyküye tartım kazandırıyor, bununla da kalmıyor, okurun öyküde bu çekime kapılımını sağlıyor ayrıca.

Bunlar, onun kısa öyküde başarılı kalemlerden biri olmasına yetiyor. Aslı da verimlerinde optik kaydırmalar sonucu göz kamaşmalarıyla çakılıyor belleğe.

 

www.sadikaslankara.com, her perşembe öykü-roman, tiyatro, belgesel alanlarında güncellenerek sürüyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon