Sofya Tolstoya! Sabri Gürses’in yazısı...
Tolstoy 82 yaşında evden, karısından kaçtı. Bütün dünyanın, edebiyat okusun okumasın Tolstoy hakkında ilk bildiği ilk şey bu. Büyük yazar ona dünyayı dar eden karısından kaçıp özgürleşmek için – hem de kızının yardımıyla – kaçtı ve yolda hastalandı, bir tren istasyonunda öldü. Sofya Andreyevna Tolstoya (22 Ağustos 1844-4 Kasım 1919) 66 yaşındaydı o sırada. 48 yıldır evliydiler. Tolstoy giderken bir mektup bırakmış, onu yaptığı haksızlıklar için bağışladığını söylemiş, onun da aynısını yapmasını istemişti. Mektubu okuyan Sofya koşup kendini bahçedeki göle atmıştı. İntihar girişimlerine engel olununca kendini açlık greviyle öldüreceğini söylemişti. Kendini öldürmedi ve dokuz yıl daha Tolstoy’un mirasını korumaya devam etti.
Fotoğraf: ARZU TAŞÇIOĞLU
Sofya’nın içine atladığı göl ve eve uzanan yol.
TOLSTOY’UN KAÇTIĞI EV!
Tolstoy’un kaçtığı eve, çiftliğe bir taş kapıdan girilir. İki sıra huş ağaçlarından bir yol hafifçe bir tepeye doğru uzanır, ama yolun en başında Sofya Andreyevna’nın kendini içine attığı gölet vardır, eğer doğruysa yokuşun başından buraya kadar koşup atlamış olmalı. Yokuşu tırmanırken solda büyük bir elma ağacı bahçesi uzanır, sağda, huş ağaçlarının arasında çiçek bahçeleri, bostanlar vardır. Yokuşun tepesinde iki katlı taş bir bina, solda da bir ahırın karşısında tek katlı geniş taş bir bina uzanır. Sağa doğru kıvrılan yol Tolstoy ailesinin hayatının büyük kısmının geçtiği iki katlı eve varır.
Evin ilk katında, holde kütüphaneler vardır, karşıdaki koridordan arka bahçeye açılan iki odaya gidilir. Tolstoy’un bazı misafirlerini ağırladığı ilk oda tabutunun geldiği oda olmuş, cenazesine gelenler burada vedalaşmış onunla. Solda kalan odada, pencerenin dibindeki masada Anna Karenina (Çeviren: Sabri Gürses, Tolstoy Külliyatı, Alfa Yayınları) yazılmış.
Hole dönünce, arkaya doğru giden koridorun ucunda, sağda kalan odadan geçerek Repin’in resmini yaptığı, ünlü kemerli yazı odasına ulaşılır, Savaş ve Barış (Çeviren Sabri Gürses, Tolstoy Külliyatı, Alfa Yayınları) ve diğer eserlerin yazıldığı yere. Evin üst katına holden merdivenle çıkınca bir kütüphaneyle karşılaşılır.
Sağdaki fotoğraf: ARZU TAŞÇIOĞLU
Sofya’nın yazı masası ve ikona köşesi
Solda Tolstoy’un bir başka yazı odası, son yıllarda sekreteriyle çalıştığı oda vardır. Sağdaysa salon; salonda Tolstoy’un aile tarihinden portreler, Tolstoy’un, çocuklarının, Sofya Andreyevna’nın portreleri, yemek masası, piyano, semaver, koltuklar yer alır. Ailenin çocuklarla birlikte buluştuğu bir mekan.
Salonun ucundaki kapıdan sola doğru yürüyünce, Tolstoy’un fotoğrafla ünlemiş odasına varılır. Dickens portresinin asılı durduğu, annesinin doğum yaptığı koltuğun, Rusça sözlüklerin, asıl yazı masasının bulunduğu odaya.
Oradan yürüyünce Tolstoy’un yatak odasına geçilir, yatağın başucunda şimdi Sofya’nın portresi durmaktadır. Odanın diğer kapısından çıkınca solda o sekretaryalı yazı odası kalır, karşıda Sofya’nın yatak odası vardır. O odada da Sofya’nın bütün yazılarını yazdığı, hesaplarını tuttuğu yazı masası bulunur ve duvarlar onun çektiği fotoğraflarla kaplıdır.
ANNA KARENINA VE İKİ KARAKTERE BÖLÜNMÜŞ TOLSTOY!
Anna Karenina’yı okuyanlar orada bu ev hayatından sahnelerin tasvir edildiğini bilmez genelde. Bu romanda Tolstoy iki karaktere bölünmüştür, Vronski’de Sofya’yla evlenmemiş benliğini, Levin’deyse evlendikten sonraki benliğini tasvir eder.
Levin’in evlendiği Kiti büyük ölçüde Sofya Andreyevna’dır -Levin’in evlilik teklifini yaparken şifre kullanması, düğüne gömleği yüzünden geç kalması, Kiti’nin çiftliğe yerleşip evin idaresini üstlenmesi, Levin’in kardeşinin ölüm sahnesi, Levin’in tarlada çalışma heyecanı tümüyle onların hayatından gerçek ayrıntılardır-.
Anna’yı baştan çıkaran ve onunla birlikte Avrupa’ya giden subay Vronski de evlenmeden önceki subay Tolstoy’dur. Levin’in romanın sonlarında bir yerde, Anna’yla bir ev toplantısında karşılaştığı, konuşmalarındaki zeka ifadesine hayran kaldığı bir yerde belirgin bir şekilde anlarız bunu:
Tolstoy, Sofya’da bulamadığına, kaçırdığına inandığı bir fırsatı Anna’yla canlandırır. Ama aradığı şeyin Anna’da ve o hayatta olmadığının da farkındadır. Karmaşık bir şekilde, Anna’nın kocası Karenin de kendisidir:
Anna da Sofya da 18 yaşındadır kendilerinden yaklaşık 20 yaş büyük biriyle evlenirken. Anna’da Tolstoy’un (romanı yazdığı dönemde) Sofya’ya duymaktan nefret ettiği cinsel dürtüler de cisimlenmiştir. Belki bu yüzden ölür Anna romanın sonunda. Ama her koşulda, tuhaf bir tesadüftür - hayatının sonunda evden kaçışıyla Anna’nın tren yolundaki ölümünün örtüşmesi.
Sofya dönemin basınında sıkça alay konusu oluyordu. 1908 yılında Tolstoy’un 80. yıl jübilesi için hazırlıklar yapılırken yayınlanan bir karikatürün altyazısında Tolstoy şöyle diyor: “Zaten ben yokum. Benim jübilem değil bu! Odur her şey! 'Susamayan' da odur, heyeti o kabul edecek!” (Solda)
TOLSTOY’UN BÜTÜN HAYATINI, AİLESİNİ BİR HEVES UĞRUNA BIRAKIP GİTMESİNİ ÖNLEMEYE ÇALIŞTI!
Sofya, Tolstoy’un Anna’nın yaptığı şeyi yapmasını, bütün hayatını, ailesini bir heves uğruna bırakıp gitmesini önlemeye çalıştı. 30 yaşındaki Vladimir Çôrtkov 55 yaşındaki Tolstoy’un hayatına Anna Karenina’yı yazdıktan beş yıl sonra girdi. Elif Batuman “Tolstoy’u kim öldürdü?” adlı hikaye-makalesinde soyadı “şeytan” (çôrt) olan bu adamın Tolstoy’u kitaplarının telifi için Sofya’yla nasıl mücadele ettiğini güzel anlatır.
Sonunda Tolstoy 1881 öncesi kitaplarının telifini Sofya’ya verdi, Kreutzer Sonata’da romanında karısını öldürerek biraz ferahladı, ama yine dayanamayıp bütün telifini Çôrtkov’la kızına bıraktığı bir vasiyet hazırladı. Belki de Sofya ona yazarak yanıt verdiği için.
Sofya'yı karikatürlerde Tolstoy'u kilit altında tutan, kapı dinleyen biri olarak çiziyorlardı.
SOFYA, DELİYE DÖNMEKTE HAKLIYDI! (Solda)
Sofya her odasında bir yazı masası bulunan o evde Tolstoy kadar çok yazı yazmıştı. Tolstoy yazdıktan sonra müsveddeleri masada bırakırdı, Sofya gece alır, onları temize çekerdi, çekerken aklına gelen değişiklikleri önerirdi. 18 yaşında çiftliğe geldiğinden beri Tolstoy’u okuyor, düzeltiyor, temize çekiyordu.
Neredeyse her yıl gebe kalarak 13 çocuk doğurmuş, dördünü kaybetmişti. Eserler üzerindeki hakkının torunlarına kalmasını istiyordu. Yaratıcı bir kadındı, masal yazıyor, fotoğraf çekiyor, çiftliği çekip çeviriyordu. Deliye dönmekte haklıydı. 1890 yılı, 20 Kasım’da, “Eskiden ne yazdıysa ben kopyalardım ve bundan mutlu olurdum. Artık hepsini kızlarına veriyor ve benden özenle saklıyor. Beni sistemli bir şekilde öldürüyor ve özel hayatından çıkartıyor, bu çok acı verici… Kendimi öldürmek, bir yerlere kaçmak, birine aşık olmak istiyorum. … hayatımın mahvolduğunu anlıyorum. … Yalnızlığımın bilincine açık seçik vardığım ve durmadan ağlamak istediğim bu zor zamanlar dalgalar gibi gelip gidiyor” diye yazmıştı günlüğüne.
Orta yaşta terk edilen bütün kadınlar, kullanılıp atılan bütün insanlar onun yaşadığı bunalımı çok iyi anlayacaktır.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu