Alberta Ferretti’nin hikâyesi, çocukken annesinin atölyesinde kumaşlarla kurduğu bağla başladı. Henüz 18 yaşındayken 1968’de Cattolica’da ilk butik mağazasını açarak kendi estetik hafızasını oluşturmaya başladı. 1974’te kurduğu Alberta Ferretti markası, romantik zarafeti modern feminenlikle buluşturan çizgisiyle kısa sürede uluslararası moda sahnesinin dikkatini çekti. Alberta Ferretti’nin bu sessiz ama güçlü dünyası, 1980’de kardeşi Massimo ile kurduğu AEFFE Grubu’nun desteğiyle global ölçekte büyüyerek bugün tanıdığımız ikonik romantik evrene dönüştü.
Uçuşan tüller, katmanlı şifonlar, incelikli işlemeler, pastel renk paleti… Tüm bu unsurlar, Alberta Ferretti kadınının narin ama kararlı, romantik ama modern ruhunu görünür kılıyor. Alberta Ferretti’nin tasarım yaklaşımını belki de en iyi kendi sözleri özetliyor: “Kadınların hem narin görünmelerine hem de güçlü davranmalarına neden karşı çıkılsın ki?” Onun dünyası hiçbir zaman abartının peşinde olmadı; aksine duyguya, akışa ve kadının içsel gücüne odaklandı.
Son yıllarda markanın yaratıcı yolculuğunda yeni bir isim öne çıkıyor: Lorenzo Serafini. Ferretti, kırk yılı aşan başarı dolu kariyerinin ardından Eylül 2024’te kreatif direktörlük görevini Serafini’ye devretti. Serafini, bu göreve gelmeden önce markanın yan çizgisi olan Philosophy di Alberta Ferretti’nin kreatif sorumluluğunu üstleniyordu. Alberta Ferretti estetiğini yıllardır yakından tanıyan Serafini, bu birikimini şimdi markanın DNA’sını bozmadan modern bir yorum olarak aktarıyor. Böylece Alberta Ferretti’nin romantik mirası, onun dokunuşuyla yeni bir döneme adım atıyor.
CESUR BİR MODERNLİK
İtalyan tasarımcı, Alberta Ferretti evrenine çok katmanlı bir yaşam dili katıyor. Serafini, Alberta Ferretti’nin romantik kodunu korurken onu günümüz kadınının çok yönlü yaşamına cesur bir modernlikle bağlıyor. Kalıplar daha akışkan, detaylar daha sezgisel, silüetler ise kadınların özgür hareket ritmine uyumlu. Serafini’nin koleksiyonu, Alberta Ferretti’nin kurduğu romantik dünyayı günümüzle birleştiren bir köprü gibi.
Bu dünyayı geçtiğimiz günlerde yakından görme fırsatım oldu. Vakko’nun ev sahipliğinde Lorenzo Serafini ile bir araya geldik. Vakko’nun İstanbul İstinye Park mağazasında, markanın kreatif direktörü Lorenzo Serafini kendi anlatımıyla Alberta Ferretti’nin 2025 sonbahar-kış koleksiyonunu sundu. İlham verici bu moda deneyiminde, hem koleksiyonu yakından keşfettim hem de Lorenzo Serafini ile özel bir röportaj gerçekleştirdim.
Şimdi, Lorenzo Serafini ile Alberta Ferretti’nin tasarım DNA’sını, romantizmi modernlikle nasıl harmanladığını ve koleksiyona ilham veren Ferretti kadınını konuştuğumuz röportaja geçme zamanı…
SERAFINI: MODADA ROMANTİZMİN ZAMANSIZ OLDUĞUNA İNANIYORUM
- Alberta Ferretti’nin kreatif direktörü olarak hazırladığınız ilk koleksiyonunuza “Progressive Romantics” (İlerleyen/Dönüşen Romantikler) adını verdiniz. Bu koleksiyon, Alberta Ferretti’nin romantik DNA’sını geleceğe taşıma biçiminizi nasıl anlatıyor?
İlk koleksiyonuma “Progressive Romantics” adını vererek Alberta Ferretti’nin yıllar önce başlattığı misyonu geliştirmek istedim. 80’lerde moda, büyük ölçüde erkeklerin hâkim olduğu, büyük omuzlarla, agresif bir tavırla tanımlanan süper seksi bir dünyaydı. İşte Alberta Ferretti tam o dönemde daha romantik, daha duygusal, daha farklı bir kadına doğru yeni bir yön açtı. O kadın tipi benim için hâlâ çok ilham verici. Şimdi dönüp baktığımda, o yıllarda böyle bir duruşun ne denli cesur olduğunu daha net görüyorum. Bu yüzden koleksiyonu tasarlarken zihnimde canlanan o kadının ruhundan yola çıktım.
Bugün modada romantizmden bahsedildiğinde, bu kavramın çoğunlukla nostaljik bir değer olarak ele alınması bana tuhaf geliyor. Adeta bir döneme ait, geçmişte kalmış bir şeymiş gibi… Günümüzde neredeyse hiç modern ya da geleceğe yönelik bir romantizm algısı yok. Ben romantizmin zamansız olduğuna inanıyorum; bu yüzden onun günümüzde modern bir dille yeniden yorumlanması gerektiğini düşünüyorum.
ALBERTA ÖZGÜRLÜK TANIDI
- “Progressive Romantics” koleksiyonuyla nasıl bir kadın profili anlatmak istediniz? Bu kadın sizin için kimdir ve tasarım dilinizi nasıl şekillendirdi?
Günümüzde romantik olmanın modern yolu, duygularını açıkça göstermekten geçiyor. Ben de duygularını göstermekten korkmayan kadınlardan ilham aldım. Bu nedenle koleksiyona “Progressive Romantics” adını verdim. Çünkü bu elbiseleri giyerken kendinle barışık olmak ve kendine güvenmek çok önemli. Bazen kendimize tam güvenmediğimizde güçlü ve agresif görünerek kendimizi korumaya çalışıyoruz; oysa gerçekten güçlü ve özgüvenli kadınlar, iç dünyalarını göstermekten çekinmeyenler. İşte bu kadın profili beni en çok besleyen ilham kaynağı. Bu yüzden tasarımlarımın kadınlara rahatlık, özgürlük ve duygu ifade edebilme alanı sunmasını önemsiyorum. Giydiklerinde duygularını özgürce dışa vurabilecekleri parçalar yaratmaya çalışıyorum.
- Markanın kreatif direktörü olarak ilk koleksiyonunuzu oluştururken kendi yaratıcı sesinizi ne ölçüde yansıtabildiniz?
Kendi adını taşıyan bu değerli markayı bana emanet eden Alberta, bana tam bir yaratım özgürlüğü tanıdı. Böylece romantizm ve feminenlik mesajının evrimini yansıtan; nostaljik bir saygı duruşunun ötesine geçen, kendi yaratıcı sesimi duyurabildiğim bir koleksiyon ortaya koyabildim.

Angelina Jolie, 20. Uluslararası Roma Film Festivali’nde yeni filmi Couture’ün kırmızı halı prömiyerinde, Lorenzo Serafini’nin tasarladığı Alberta Ferretti sonbahar/kış 2025 koleksiyonundan bir elbise giydi.
AKIŞKAN FORMLAR, GÜÇLÜ HİSLER
- Tasarımlarınızda en önem verdiğiniz unsurlar neler?
Benim için en temel konu, kadınların tasarımlarımın içinde gerçekten rahat hissetmesi. Kadın rahat değilse özgür de hissedemez; çünkü kıyafet, onun kendini ifade ettiği bir alan. Bu yüzden rahatlık ve hareket hissi benim için estetik kadar önemli. Kumaş kalitesi de aynı derecede kritik. Tasarladığım parçaların tek sezonluk olmasını istemiyorum, yıllarca giyilebilmeli. Bu nedenle zamansız renkler ve kalıcı formlar tercih ediyorum.
Bu koleksiyonda kullandığım kumaşların çoğu yumuşak, bedende akışkan ve doğal bir konfor sunuyor. En çok ipek, ipek-yün karışımları, kaşmiryün karışımları ve saten hissi uyandıran özel Japan kadifesini tercih ettim; nefes alan, akışkan bir form yaratabilen materyaller benim için vazgeçilmez. Bu seçimler yalnızca görsel zarafet için değil, kadında uyandırmak istediğim duygular için de böyle. Kadınlara kişiliklerinin bir yansıması olan, ince bir çekicilik ve duygusal derinlik taşıyan giysiler sunmayı hedefledim.
- Bu koleksiyonunuzda sizin için ayrı bir yere sahip olan bir tasarım var mı? Sizi en çok hangi parça yansıtıyor?
Bu koleksiyonda tek bir favorim olduğunu söyleyemem, hepsi benim için çok özel. Böyle bir soru, bir besteciye “En sevdiğin şarkın hangisi?” diye sormak gibi. Her bir parça farklı bir duygu ve ayrı bir hikâye taşıyor. Yine de bir örnek vermem gerekirse Angelina Jolie’nin dün Roma Film Festivali’nde yeni filminin prömiyerinde giydiği elbise benim için özel bir yerde duruyor. Sonbahar 2025 koleksiyonumdan; burada, Vakko’da kırmızısını gördüğünüz tasarımın siyahını tercih etti.
Bu elbise, koza etkisi yaratan cape (pelerin) kolları ve heykelsi sadeliğiyle modern zarafetin güçlü bir yorumu. Açık sırt detayı ise Angelina’nın dövmelerini ortaya çıkararak öndeki sade, ölçülü silüetle dengeli bir karşıtlık yaratıyor. Tam da bu ikilik -güç ve feminenlik arasındaki o ince çizgi- benim tasarım dilimi en iyi anlatan unsurlardan biri.

Açık sırt detayı, Angelina’nın dövmelerini ortaya çıkararak önde yer alan sade ve ölçülü silüetle dengeli bir karşıtlık yaratıyor.