Son günlerde Güney Afrika’da konuşulan tek bir rakam var: Yüzde 30!
Kahve sırasında, restoranlarda, süpermarketlerde, çiftliklerde, haber bültenlerinde, politikacıların sosyal medya paylaşımlarında telaffuz edilen bu oranın “ne anlama” geldiğini, yaşamlarını “nasıl etkileyeceğini” herkes az çok biliyor. ABD, 7 Ağustos itibarıyla Güney Afrika’dan ithal edilen ürünlere yüzde 30 oranında gümrük vergisi uygulamaya başladı. Başkan Donald Trump’ın imzasını taşıyan bu karar, Sahra Altı Afrika ülkeleri arasında en yüksek oran olarak öne çıkıyor. Aynı pakette Nijerya, Gana, Lesotho ve Zimbabve ürünleri yüzde 15, Kenya ve Etiyopya ürünleri ise yüzde 10 vergiye tabi tutuldu. Güney Afrika ise yüzde 30 ile adeta “özel olarak hedef alınmış” görünüyor. Güney Afrika’dan ithal edilen ürünlere uygulanmaya başlanan gümrük tarifesi, yalnızca bir ekonomik karar değil. Ülkenin iç ve dış bazı politik kararlarına çıkarılmış kırmızı bir kart gibi. Arkasında biraz diplomasi, biraz kırgınlık ve epeyce güç mücadelesi var.
ABD, Güney Afrika’nın ikinci büyük ticaret ortağı konumunda. Özellikle otomotiv, tekstil, tarım ve şarap sektörleri bu karardan doğrudan etkilenecek. Güney Afrika Şarap Derneği, diğer şarap üreten ülkeler ile rekabetin “neredeyse imkânsız” hale geldiğini açıkladı. Sadece narenciye ihracatındaki kayıpların 35 bin kişilik istihdamı tehdit ettiği tahmin ediliyor. Otomotiv ve tekstil sektörleri de dahil edildiğinde, risk altındaki toplam iş sayısı çok daha yüksek rakamlara ulaşabilir.
AGOA’YA FİİLEN VEDA MI?
Bu gelişme, 2000 yılında yürürlüğe giren Afrika Büyüme ve Fırsat Yasası’nın (AGOA) Güney Afrika açısından fiilen sona erdiği şeklinde yorumlanıyor. Oysa AGOA, ABD’nin Afrika’da ekonomik kalkınmayı teşvik eden en önemli ticaret araçlarından biri ve Güney Afrika’nın ABD ile ticari ilişkileri uzun süredir AGOA kapsamında şekilleniyordu. Bu yasa, uygun görülen Afrika ülkelerine binlerce ürünü ABD’ye gümrüksüz ve kotasız ihraç etme imkânı tanıyordu. Güney Afrika, özellikle otomotiv, tarım ve şarap sektörlerinde bu ayrıcalıktan önemli ölçüde yararlanmıştı. Ancak son dönemde iki ülke arasındaki diplomatik gerilim, Güney Afrika’nın AGOA’daki konumunu da tartışmaya açtı.
Güney Afrika Devlet Başkanı Cyril Ramaphosa, gümrük vergisinin yürürlüğe girdiği günün sabahı bile ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı telefon görüşmesinde kararı gözden geçirmesi için ikna etmeye çabalıyordu. Kamuoyuna müzakerelerin sürdüğü ve ABD’ye bir “çerçeve anlaşma” sundukları açıklandı.
RAMAPHOSA’YA PUSU
Oysa Ramaphosa, mayıs ayında Trump ile ilişkileri onarmak amacıyla Washington’da görüşmeler yapmıştı. Ancak bu ziyaret, diplomatik açıdan oldukça çarpıcı bir sahneye sahne olmuştu. Beyaz Saray’da dostane başlayan görüşmenin ortasında, ışıklar karartılmış ve dev ekrana “beyaz çiftçilere soykırım” iddialarını içeren görüntüler yansıtılmıştı. Heyette buz kesen bir sessizlik olurken Ramaphosa’nın yüzüne acı bir ifade oturmuştu. Uluslararası ajanslar bu olayı “Güney Afrika heyetine pusu” başlığıyla servis etmişti.
Ramaphosa’nın soğukkanlı diplomatik tutumu ülke medyasında takdirle karşılansa da Trump’ı yüzde 30’luk tarifeden vazgeçirmeye yetmedi. Dahası Trump, kasım ayında Johannesburg’da düzenlenecek G20 Zirvesi’ne “belki başka birini göndereceğini” söyleyerek tansiyonu daha da yükseltti. Gazetecilere, “Güney Afrika ile çok fazla sorunum oldu. Çok kötü politikaları var” dedi.
ARKA PLANDA NE VAR?
ABD’nin Güney Afrika’ya diğer ülkelere kıyasla daha yüksek vergi uygulamasına en büyük etken olarak “jeopolitik eksen kayması” sebep gösteriliyor. Güney Afrika’nın BRICS ülkeleriyle -özellikle Çin ve Rusya ileyakınlaşması Washington’da dikkatle izleniyor. Ayrıca Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail’e karşı açtığı dava, özellikle Beyaz Saray’da rahatsızlık yaratmıştı. Trump’ın bu karara doğrudan tepki verdiği söylenmese de bir kenara not ettiği de aşikâr. Trump yönetimi geçmişte Güney Afrika’daki beyaz çiftçilere açık destek vermiş; özellikle toprak reformu tartışmalarında bu kesimin haklarını savunduğunu dile getirmişti. Ancak şimdi uygulamaya konan gümrük tarifesi, ironik biçimde tam da bu çiftçilerin ürettiği narenciye, meyve ve şarap ve diğer tarım ürünlerinin ABD pazarına erişimini zorlaştırıyor. Korunması gerektiği söylenen kesim, alınan kararın en ağır yükünü taşıyor.
ABD, ekonomik ayrıcalıkları bir dostluk göstergesi değil, bir kontrol mekanizması olarak görüyor. Güney Afrika ise AGOA’nın sunduğu avantajları yaşarken bu dengenin uzun sürmeyeceğini öngörerek adımlarını daha dikkatli atmalıydı.
Yüzde 30’luk vergi, Güney Afrika için kısa vadede ağır bir darbe olabilir. Ancak aynı zamanda dış ticaretteki bağımlılığı sorgulamak, alternatif pazarlarla ilişkileri derinleştirmek ve diplomatik dengeyi yeniden kurmak için bir fırsat da sunuyor. Güney Afrika Ticaret Bakanlığı, bu süreçte Türkiye’yi “stratejik ortak” ilan etti. Bakanlık açıklamasında, “Türkiye’ye yönelmek, yeni ticari rotalar oluşturmak açısından kritik bir adımdır” dendi.
Cape Town Limanı’nda bugün ABD’ye yola çıkan gemiler biraz daha boş olabilir. Ama bu gelişme, tek kutuplu ticaret anlayışından çok taraflı ortaklıklara geçişin zorunlu ilk somut adımı olabilir. Çünkü uluslararası ilişkilerde bazen bir musibet, bin nasihatten daha ders verici olur.