Sosyal medya platformlarında çocukların içeriklerde giderek daha fazla yer alması, hem etik hem de hukuki tartışmaları gündeme taşıdı. Ailelerin takipçi elde etmek, gelir sağlamak ya da günlük yaşamlarını paylaşmak amacıyla çocuklarını videolara ve paylaşımlara dahil etmesi, uzmanları endişelendiriyor. Türkiye’de ise bu alanda kapsamlı bir düzenleme bulunmaması, tartışmanın boyutunu daha da büyütüyor.
Pedagog Elanur Buğçe Oral, sosyal medya içerikleri ile birlikte çocukların değersizlik hissiyle erkenden tanıştığına dikkat çekerek “Çocuğun benliği, dış onayla erken tanıştığı için baskı artar. Bu durum da narsisistik yaralanma ve değersizlik duygusuna kapı aralar. Çocuk henüz kendini keşfetmemişken olmadığı biri gibi davranmaya başlar ve bu durum ileride kimlik bütünlüğünü zedeler. ‘Gerçek benlik’ değil, ‘onaylanan benlik’ üzerinden büyür ve hayattaki rolünü bu onaylanan benlik üzerinden inşa eder” dedi.
‘ÖFKE VE YETERSİZLİK’
Beğeni, takipçi sayısı veya izlenme gibi kavramlarla büyüyen çocuklarda duygu ve davranış sorunları görülebileceğine değinen Oral, “Onay bağımlılığı, performans baskısı, hata yapma korkusu ve tanımlanamayan öz benlik gibi durumlar ortaya çıkar. Bu da çocukta beğeni gelmediğinde yoğun kaygı, öfke ve yetersizlik hissetmesine neden olur” diye konuştu. Çocuğun refahı, mahremiyeti ve gelişim hakkı görmezden gelindiğinde, bu durumun duygusal ve ekonomik istismar kategorisine girdiğini belirten Oral, “Bu durumda çocuk ‘özne’ olmaktan çıkar, ‘nesne’ haline gelir. Bu ise sağlıklı benlik gelişimine doğrudan tehdittir” dedi.
Oral, ailelerin çocukların dijital mahremiyet hakları konusunda yaptığı hataları şöyle sıraladı:
- Çocuğun rızasını almadan paylaşmak
- Çocuğun bedenini, duygusunu veya zor anlarını görünür kılmak
- Paylaşılan içeriklerin ömür boyu dijital iz bırakacağını unutmak