Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi icra kurulu üyesi Tezcan, iktidarın amacını özetledi: Erdoğan rakipsiz siyaset, savunmasız yargı peşinde

Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi icra kurulu üyesi Tezcan, iktidarın amacını özetledi: Erdoğan rakipsiz siyaset, savunmasız yargı peşinde

21.07.2025 04:00:00
Güncellenme:
İklim Öngel
Takip Et:
Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi icra kurulu üyesi Tezcan, iktidarın amacını özetledi: Erdoğan rakipsiz siyaset, savunmasız yargı peşinde

İktidarın son dönemdeki kimlik siyasetine dönük işaretleri sorgulanıyor. CHP’li Bülent Tezcan, söylemleri “kısır bir iktidar aklının” ürünü olarak niteledi. Tezcan, “Devlet aklı, millileşme geleneğine aykırı, yapay ümmet birliği üzerinden millet tarifi yapmaz” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi icra kurulu üyesi, Aydın Milletvekili Bülent Tezcan Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

- İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Akın Gürlek ile ilgili “terörle mücadelede görev almış kişileri hedef gösterme” suçlamasından beraat etti. Hakaret ve tehditten ceza aldı. Bir hukukçu olarak bu karara yorumunuz nedir?

Ekrem İmamoğlu’yla ilgili davaların hiçbiri hukuki değil, siyasi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bütün işlemleri Sayıştay tarafından denetleniyor. İçişleri Bakanlığı denetimleri var. Soruşturma konusu yapılan bazı dosyalar Danıştay ve hatta Yargıtay denetiminden geçmiş. Suç olmadığı tespit edilmiş. Buna rağmen soruşturma açılıyor. Burada amaç, Recep Tayyip Erdoğan’ın rakibi, cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nu siyaseten minderin dışına atmak. Yargıyı bir araç olarak kullanıp siyasi rekabette Erdoğan’ın avantaj elde etme süreci. O yüzden hukuk kılıfına uydurulmuş siyasi operasyonları konuşuyoruz. 

- Siyasi yasak meselesi de var. 1 yıldan fazla ceza aldığı için adaylık yine riske giriyor, istinafa gidecek değil mi? 

Siyasi yasak, bu hükmün doğal sonucu. İstinafa gidecek.

- Bir yandan kamuoyunda ahmak davası olarak bilinen YSK üyelerine hakarete ilişkin dava da istinafta bekliyor...

Bu davalar Ekrem İmamoğlu’yla ilgili iktidardaki korkunun büyüklüğünü gösteriyor. “Ben tek bir kanaldan yürümeyip dört beş ayrı koldan gideceğim, birisinden kontrol edemezsem öbür taraftan aday olmasının önüne geçer, engellerim” diyor. İktidar, ahmak davasını Demokles’in kılıcı gibi elinde tutuyor. Erdoğan, rakipsiz siyaset, savunmasız yargı peşinde. İBB’ye 19 Mart’ta başlayan kumpas soruşturmaları başından sonuna darbe girişimi. 

- Neden “darbe” olarak adlandırıyorsunuz?

Çünkü normal siyaset zemininde yürümesi gereken süreç, kamu gücü kullanılarak hukuk ve siyaset dışı yollarla tasfiye edilmek isteniyor. Birinci amaç İmamoğlu’nu sokakta kampanya yapamaz hale getirmek. İkinci amaç; İBB operasyonu ile CHP’li belediyeleri korkutarak, kilitleyerek iş yapamaz hale getirmek, bürokratların çalışmasına fiilen engel olmak. Üçüncü ise stratejik adım. Yani CHP yolsuzlukların merkeziymiş gibi bir algı üzerinden yeni bir dönem tarif etmek. Algı yaratmak.

- Yargılamaların TRT’den yapılmasına yeşil ışık yakıldı. Şayet gerçekleşirse yayınlar ne kadar adil olur?

Kanun değişikliği gerektiriyor. Grup Başkanvekillerimiz teklif verdi. Kanun çıkarken bununla ilgili düzenleme yapılacak, öyle keyfe keder olmayacak. Önce TRT bir kanalını buna tahsis edecek. O kanal “Canım isteyince reklam girdim” kanalı olmayacak. Sonra linkini paylaşmak zorunda olacak. Youtube kanalları da diğer televizyonlar da yayınlayacak. Yani gerekli önlemler alınacak. 

- Bir yandan da eylül ayında görülecek butlan davası var. Tüm bu dava süreçleriyle “CHP anayasa masasına oturtulmak isteniyor” yorumları yapılıyor. Sizin izleniminiz nedir?

Operasyonların CHP’yi anayasa masasına çekmek veya Erdoğan’ın yeniden aday olmasına bizim yeşil ışık yakmamızı sağlamak için olduğunu sanmıyorum. Ahmak davası bekletiliyor, diplomanın iptali başka bir mesele. Çok açık Erdoğan, Ekrem İmamoğlu’yla yarışmaktan korkuyor ve sistemi buna göre kuruyor. Anayasa masası ve operasyonlar aynı kabın içine konacak şeyler değil. 

Image

‘TUTUMUMUZ NET’

Bizim anayasadaki tutumunuz net. İki türlü anayasa sorunu var. Bir; iktidar mevcut anayasayı, özellikle anayasanın hak ve özgürlüklere ilişkin kurallarını uygulamıyor. İki; anayasada iktidarın bozduğu hükümler mevcut ki bu anayasanın asıl tartışılması gereken bölümü. yani son anayasa değişiklikleri ile getirilen tek adam rejimine ilişkin hükümler.

- “Parlamenter sisteme dönüşü konuşalım” denirse CHP ne yapar?

Bunlar hep “Anayasayı konuşalım” diyorlar. “Anayasal düzen kuralım, anayasal güvencelere sahip kurumlar oluşturalım” diye bir dertleri yok. Konuşa konuşa daha kötü hale getirdiler. Önce anayasaya uyularak güven artırıcı adımlar atılmalı. 

- Ne olabilir adımlar?

Örneğin uygulanmayan Can Atalay kararı. AYM kararına rağmen milletvekilini serbest bırakmıyorlar. Can Atalay’dan Selahattin Demirtaş’a, Ekrem İmamoğlu’ndan on yedi belediye başkanına kadar tamamına bakın... Soruşturmaların yapılış biçimi, masumiyet karinesini yok sayarak kişileri teşhir eden görüntüler. Tutuklu yargılama... Her şey tersine döndü. İnsanlara “Suçsuzluğunu ispat et” deniyor. Bu hukuksuzlukları düzeltmek için anayasayı değiştirmeye gerek yok. Engel olan mevcut anayasa değil, iktidarın anayasa ve hukuk tanımaz tutumu. 

- Anayasada 400 milletvekili bulunma ihtimali nedir sizce, CHP’den fire olur mu?

CHP’nin desteğiyle 400’ü bulamazlar. Başka yerden bulacaklarını da sanmam.

- Adalet Bakanı ve parti liderleriyle görüşen DEM heyeti, terörsüz Türkiye süreci için komisyon aşamasına geçildiğini söyledi. CHP’nin komisyon için tereddütleri var mı?

İktidar “terörsüz Türkiye” diyor. Biz “terörsüz ve demokratik Türkiye” diyoruz. Başından beri tutumumuz bu meselenin TBMM’de ve kamuoyu önünde şeffaf biçimde yürütülmesi. Bir; komisyon, Meclis başkanının iradesiyle değil kanunla kurulmalı. İki; bütün grupların ve grubu olmayan partilerin temsili önemli. Üç; nitelikli çoğunlukla karar alınmalı. Dört; komisyon anayasa komisyonuna evrilmemeli.

- Neden bu koşulları koyuyorsunuz?

Çünkü bu mesele ancak bir toplumsal mutabakatla çözülebilir. O nedenle herkesin azami mutabakatını sağlamak gerek. 

- Tam bir mutabakat için halka sorulmalı mı? 

Önce komisyonun çalışması, belirli bir mesafe kat edilmesi gerekir. Mesele sadece terör örgütünün silahları yakmasına indirgenebilecek bir şey değil. Toplumsal barışın inşası, demokratik bir düzen kurulması, toplumsal uzlaşma zemininin yaratılmasına dönük kapsamlı adımlara ihtiyaç var. Halka sorma konusu bunlardan sonra ele alınabilecek bir konu.

- Terör örgütü mensupları tarafından devletin “gerekli” adımları atması gerektiği söyleniyor...

Örgüt kendi penceresinden bir tarif yapabilir. İktidarlar yıllarca hak ve özgürlükleri yok eden, demokrasiyi tahrip eden adımların gerekçesi olarak terörü gösterdiler. O nedenle bu bir fırsattır. Terörün olmayacağına ilişkin atılan her adım kıymetlidir. Yani törensel, sembolik silah yakma olabilir ama PKK’nın karar alıp “Kendimi feshettim” açıklaması, Öcalan’ın “Demokratik siyaset yapacağız” demesi önemli. 

- Terörist başı Öcalan “pozitif entegrasyon”, terörist Hülya Oran (kod adı Bese Hozat) ise “demokratik entegrasyon” dedi. Bunun “federasyon”u işaret ettiğine ilişkin yorumlar var, siz böyle bir risk görüyor musunuz?

Biz Türkiye’nin üniter yapısını parçalayacak hiçbir adımın yanında durmayız. Ama Türkiye’de tüm bunların suç olmadan tartışılabildiği demokratik bir ortam olmasını isteriz. O nedenle bir terör örgütü üyesi, “entegrasyon” demiş... Ben onun terminolojisiyle tartışmak zorunda değilim. Ben meseleyi Türkiye’nin toplumsal barışı ve toplumsal uzlaşması üzerinden tarif ederim. Bizim meselemiz onun söylediğini kabul etmek değil. Bizim söylediğimiz bu görüşlerin tartışılabileceği bir iklim yaratmak. Bu komisyonun yapması gereken de bu. Bu süreç, aynı yerde buluşma süreci değil. Süreç terör yöntemlerinden vazgeçip antidemokratik uygulamaların yerleşik olduğu bir Türkiye’den uzaklaşıp demokratik siyasetin güçlü olduğu bir zemin yaratmak. Doğru hatta yürütmek mümkün. Zaten uzun zamandan bu yana terör örgütünün Türkiye içerisinde esaslı bir faaliyeti yoktu.

- Öyle ise neden bunu konuşuyoruz?

Terör, Türkiye’nin içinde bitiyor ancak yakın çevresinde Türkiye’yi tehdit edecek potansiyelden bahsediliyor.

- Ama bu süreç yalnız Türkiye’deki PKK için geçerli değil mi?

Tereddüt etmek için haklı sebepler var. Çünkü arka plan bilinmiyor. Şimdiden düğün bayram havası içerisinde olmak gaflete düşürür.

- Bu kez süreç için “devlet aklı” deniyor, devlet aklı var mı sizce?

Keşke olsa. Çünkü bu mesele, devlet aklının olması gereken bir mesele. Devlet aklını ben olumlu anlamda söylüyorum. Bu mesele milletin bütününün kucaklayarak, benimseyerek çözebileceği, üç/beş yıllık iktidar hesabına saplanmadan planlanması gereken bir mesele. Devlet aklı; milletin çıkarını, devletin menfaatini düşünür ve geleceği planlar. Tek tek siyasi partilerin veya eğilimlerin bakış açısıyla sınırlı olmayan, bütün milletin çıkarı doğrultusunda devletin yüz yıllık gelecek perspektifi üzerinden bakar. Devlet aklı değil de siyasetin dar koridorlarında oluşan bir akıl bu işi yönetiyorsa onun hedefi, bir dönemlik iktidarı kazanmakla sınırlı olur. 

- Neden “arka planı bilinmiyor” dediniz...

Bu mesele, Türkiye’nin ana akımlarıyla, devlet ciddiyeti içerisinde müzakere edilebilir, paylaşılabilirdi. Bu yapılmadı. Türkiye’nin birinci partisinin genel başkanı doğrudan devlet tarafından bilgilendirilmiyor. Ne olduğunu bilmiyoruz. Biz bilmeyebiliriz ama en azından o düzeyde bunların bilinmesi lazım. Erdoğan’ın ifadeleri, kısa vadeli siyasi hesaba, çıkara dönük bir yeni bloklaşma yaratma eğilimi hissettiriyor. 

- Türk/Kürt/Arap açıklaması ve ardından başlayan ümmetçilik tartışmalarından mı söz ediyorsunuz?

Devlet aklı, Türkiye’nin milletleşme geleneğine aykırı şekilde yeni millet tarifi peşinde koşmaz. Türk, Kürt, Arap diye yeni millet tarifi arayışına girmez. Millet tarifi, tarihin içinden süzülür ve mücadele ile şekillenir. Hangi tarihi temel, hangi anlayış üzerinden Türk, Kürt, Arap beraberliği tarif ediliyor. İrade ve kader birliği üzerine oluşmuş millet tarifi yerine, yapay bir ümmet birliği üzerinden millet tarifini devlet aklı yapmaz. İşte buralarda hep kısır bir iktidar aklı ya da dar siyaset aklının işaretleri var. O yüzden diyorum “keşke devlet aklı olsa”. 

- Bir yandan barış, demokrasi denirken bir yandan CHP’lilere siyaset yasağı davaları sürüyor. Böyle bir ortamda süreç nasıl ilerleyecek?

Devlet aklı, “iç cepheyi güçlendirelim” derken böyle bir süreç içerisinde kurgulanmış kumpas davalarıyla CHP’li belediye başkanlarını tutuklayıp cezaevine atıp başka bir yarılma alanı yaratmaz. Bu yüzden devlet aklından çok iktidar aklı kokusu veren işaretler var. Şu çok önemli: İktidar için düne kadar düşman DEM idi. Bugün iktidar ve DEM aynı hatta yürüdükleri için yeni bir düşmana ihtiyaç doğdu. O yeni düşman da CHP. Dün DEM’i rahatsız eden belediyelere yönelik hukuk dışı uygulamalar bugün “Çözüm süreci var” diye etmeyecek mi? Tabii ki edecek. Bu siyaset iklimi, ucu nereye döneceği belli olmayan sivri bir mızrak. Bu koşullarda Türkiye’yi rahata, refaha, huzura taşımak mümkün değil. Sıkıntı bu. Bundan vazgeçmedikleri sürece bu süreci de doğru yönetemezler. Biz bu sürecin doğru yönetilmesi için bir pencere açmaya çalışıyoruz. 

- Verdiğiniz örneklerden “devlet aklı yok” sonucu çıkıyor...

Devlet aklı olmadığına ilişkin çok işaret var. Kötü olan bu. Belli dönemlerde devlet, parti devletine dönüşür. İktidar partisi de devlet partisine dönüşür. Bugün Türkiye’nin en önemli problemlerinden biri de ne yazık ki devletin parti devletine dönüşmüş olma riski. Eğer bu bir devlet aklıysa o devletin parti devletine dönüşmüş halinin aklıdır. O akıldan devlete de millete de fayda gelmez.

- Birinci çözüm süreciyle ikinci çözüm süreci arasındaki en büyük fark MHP’nin olması mı, o yüzden mi “devlet aklı” vurgusu yapılıyor?

Siyasi partiler devlet olmazlar. Devleti, ülkeyi yönetmeye talip olurlar ama devlet partilerden ibaret değildir, olmaması gerekir. MHP’nin destek veriyor olması önemli. Çünkü MHP bu zamana kadar söylemlerinde terörün yarattığı sonuçlar üzerinden bir siyaset tarifi yaptı. Dolayısıyla çözümü sağlama konusunda katalizör etkisi yapar. O yüzden kıymetlidir. 

- İlk çözüm sürecinin bir bedeli oldu, eğer iktidarın devamı için yapılıyorsa bunun bedeli ne olur?

Birinci süreç çok yanlış bir hat üzerinden yürütüldü, Erdoğan talimat verdiğini söyledi, valiler gözlerinin önündeki faaliyetlere dahi ses çıkarmadı. Terör örgütü vergi daireleri, mahkemeler kurdu. Militan aldı. Saha terk edildi. Bugün öyle yürümüyor gibi görünüyor ama nasıl yürüdüğü de belli değil. İzlemek lazım. Bu akıl ciddi bir meseleyi ne kadar çözme kapasitesine sahip? İşte orada endişeliyim. Yolu doğru yürümezseniz bedeli ağır olur. Yani ne kadar söz verdiniz, ne söz verdiniz? Onları bilmiyoruz ve bilinmez üzerinde konuşuyoruz. Komisyona gelince ne kadar bilinecek onlara bakacağız. Birinci çözüm sürecinde dört önemli nokta söylemiştik, bir; bu iş Meclis’te çözülecek. İki; gizli ajandanız olmayacak. Üç; millete tutamayacağınız söz vermeyeceksiniz. Dört; şeffaf olacaksınız. Bunlara şu ana kadar uyulduğunu görmüyorum.

Image

‘CHP TÜRKİYE’Yİ YENİDEN İNŞA EDECEK’

- Cumhurbaşkanlığı Aday Ofis neden kuruldu, neler yapacak?

Önce şunu söyleyeyim. Bu ofis Ekrem İmamoğlu tutuklandığı için kurulmadı. İmamoğlu’nun adaylığı netleştiğinde böyle bir aday ofisine ihtiyaç olacağını daha önce konuşmuştuk. Ancak kumpas operasyonları başlayıp İmamoğlu ve bir çok arkadaş tutuklanınca ofisin kuruluşu da o zamana denk düştü. Cumhurbaşkanı adayının temsil edeceği kapsayıcılıkta bir çalışma yürütülmesi için böyle bir yapıya ihtiyaç var. Siyasi partiler, kuşkusuz siyasetin motoru. CHP önümüzdeki dönem Türkiye’yi yeniden inşa edecek. Bu, inşa çalışmasının en önemli örgütü ve öncüsü ülkenin kurucu partisi olan CHP. Ancak cumhurbaşkanı adayının kampanyası ve yönetim iddiasının CHP dışındaki kesimleri de kucaklayacak, sürece etkin biçimde dahil edecek kapsayıcılıkta olması gerekiyor. 

- “İnşa” derken parlamenter sistemle mi ilgili?

Bizim sistemimizde yürütme artık eskisi gibi parlamento içinden değil, doğrudan seçimle geliyor ve cumhurbaşkanı yürütmenin başı, yürütmenin tek sorumlusu. Bakanları atıyor. Bakanlar Meclis’e bile gelmiyor. Eskiden yürütme hükümet idi. Şimdi teknik anlamda hükümet yok, sadece adına hükümet diyoruz. Dolayısıyla yeni sistemde seçim sisteminin yapısı gereği, yüzde 51 gerekiyor. Cumhurbaşkanı, yürütmeyi temsil ederken toplumun daha geniş bir kesimini kapsayabilmeli. Kuşkusuz cumhurbaşkanı adayımız partinin temel yaklaşımı üzerinden siyaset yapacak, politikalarını belirleyecek. Ama onun ötesinde bir toplumsal mutabakat ve destekle seçilmesi gerekiyor. Yönetirken de o en geniş toplumsal mutabakatın ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir kapsayıcı siyasete ihtiyaç var. Bu sebeple partiden ayrı, parti dışındaki isimlerin de gelip destek vereceği, kendisini içinde hissedeceği, katkı sunacağı bir Cumhurbaşkanlığı çalışma ofisine ihtiyaç doğdu. 

O yüzden Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi daha kapsayıcı, parti dışındaki kesimlerin de kendini orada görebileceği, hissedebileceği bir çalışma alanı olarak planlandı.

- Ofis nerede?

Merkez Ankara’da. Üsküp caddesinde, Parti Okulu’nun da yer aldığı Bülent Ecevit Yerleşkesi’nde. 26 Temmuz Cumartesi günü, saat 18.30’da büyük bir açılış yapacağız. Bütün halkımızı davet ediyoruz.  İstanbul’da da il başkanlığının beşinci katında faaliyet gösterecek.

- İki il ile mi sınırlı olacak?

Bu iki yerle başlıyoruz. Tüm Türkiye’yi kapsayacak çalışmayı önce bu iki merkezden yürüteceğiz. İleride ihtiyaca göre yeni yerlere bakacağız. 

Image

PORTRE

1965’te Samsun’da doğdu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. 3 yıl Kuşadası İlçe Başkanlığı, 4 yıl Aydın İl Başkanlığı görevlerinde bulundu. Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, Parti Örgütü ve Örgüt Yönetiminden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı, Yurt Dışı Örgütlenmeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ve Parti Sözcülüğü görevlerini yürüttü. 24, 25, 26, 27 ve 28. dönemlerde Aydın Milletvekili seçilen Tezcan TBMM Adalet ve Anayasa Komisyonu Üyesi olarak görev yaptı. Tezcan, Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi icra kurulu üyesidir.