İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 27 Ocak'taki konuşmasında, hakkında iddialarda bulunduğu ve ismini açıkladığı bilirkişi ile yapılan telefon görüşmesinin, Halk TV canlı yayınında yayınlanması üzerine gazeteciler Barış Pehlivan, Suat Toktaş, Kürşad Oğuz, Seda Selek ve Serhan Asker hakkında açılan "bilirkişi davası" bugün, İstanbul 54. Asliye Cez Mahkemesi'nde görülmeye başlandı.
Duruşmaya Barış Pehlivan, Kürşad Oğuz, Seda Selek ve Serhan Asker ile avukatları katıldı. Tutuklu bulunan Suat Toktaş'ın da avukatları mahkemede hazır bulundu. İddianamede 'müşteki' sıfatı bulunan bilirkişi ise duruşmaya gelmedi.
DİLEKÇE SUNDU
Mahkemeye, dün dilekçe gönderen bilirkişi "Sayın mahkemenizde görülmekte olan dava dosyasında müşteki olduğum için sanıklar hakkında sayın savcılık makamında yazılı ve sözlü olarak vermiş olduğum ifade, beyanlarim geçerli olup, ekleyecek baska bir husus bulunmamaktadır" dedi.
SEDA SELEK: GAZETECİNİN SORU SORMASI DOĞAL
Mahkemede ilk olarak Seda Selek savunma yaptı. Selek, 23 yıldır gazetecilik yaptığını ve çeşitli haber kanallarında çalıştığını söyleyerek, "Hakkımda suçlamaya dayanak gösterilen iddia, aslında bizim programımızın akışı bir gün önce belirleniyor. O gün de öyle oldu ama takdir edersiniz ki canlı yayında bir son dakika bilgisi gelir ve yayın akışı o son dakika bilgisine göre gelişir. O gün Ekrem İmamoğlu'nun bir basın toplantısı olacaktı. Biz de bunu ekranlara getirdik ve basın toplantısı bittikten sonra ben de konuklarımla bu konuyu konuşmaya devam ettik. İlerleyen dakikaşarda benim kulağıma, önemli bir konu olduğunu ve ekrana verileceği söylendi. Gazeteci arkadaşımız Barış Pehlivan'ın haberi olduğunu biliyordum, içeriğinin ne olduğunu ben o an ekranda da söylüyorum. Bu içerikle ilgili değerlendirme yapacak bir done yoktu. Satılmış Büyükcanayakın çok kısa cevaplar vermiş ve geçiştirmişti arkadaşımızı. Bilgim olmadığı, yayın sırasında gelişen bir olay olduğu gibi bir gazetecilik faaliyetidir. Satılmış Büyükcanayakın, bu güne kadar ismi bilinmeyen ama Ekrem İmamoğlu'nun basın toplantısından sonra çokça merak edilmiştir. Bir gazetecinin de merak etmesi, sorular sorması doğaldır" dedi.
Duruşma başladığında henüz yolda olan Suat Toktaş, saat 10.30'da jandarma eşliğinde duruşma salonuna getirildi.
"GAZETECİLİK YAPILABİLMESİ İÇİN GAZETECİLER SERBEST BIRAKILMALI"
Hakan Kürşad Oğuz, savunmasında 30 yıllık gazeteci olduğunu ifade ederek, "Yüzlerce gazeteci arkadaşımla beraber her zaman heyecanla gazetecilikte daha iyisini yapmak için çalıştım. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 'bilirkişi' toplantısındaydım. Orada İmamoğlu'nun 'Büyükcanayakın kim' diye sorulmaya başlandı. Herkesin aklında olan bu kişiye soru sormaktı. Günün en önemli gündemiydi. Daha sonra gazeteci arkadaşım Barış Pehlivan'ın bir telefon konuşması yaptığını gördüm, yanına hittiğimde bilirkişiyle konuştuğunu gördüm ve haberi yazarken bir yanlış yapılmaması için görüşmeyi kayda almaya başladım ve bunu hiçbir çıkarma, ekleme olmadan Suat beye gönderdim. Burada da amacımız hakkında iddialar olan kişiye söz hakkı vermek ve söylediği hiçbir şeyi kırpmadan yer vermekti. Bu kaydı bir suç işlemek gibi bir amacımız yoktu, tamamen gazetecilik refleksiyle yaptık. Mesleğimiz nedeniyle katıldığımız bir çok toplantıda kayıt yaparız, bunu da ileride bir yanlış yapmamaktı. Ben çok fazla söyleşi yaparım ve alışkanlığımdır görüşmelerde ses kaydı alırım. Bunu da ifşa için değil, hafıza için yaparım. Gazeteciliğin yapılabilmesi için gazetecilerin serbest bırakılması gerekiyor" diye konuştu.
"SAVCI YARIM SAATLİK GÖRÜŞMEYİ NEDEN ESİRGER"
Barış Pehlivan, iddianame sadece Ekrem İmamoğlu'nun ilgili konuşmasının çözümü ile Halk TV'de Seda Selek'in ilgili konuşmasının çözümüne yer verildiğini ancak suçlanmalarına gerekçe olarak gösterilen telefon görüşmesinin çözümüne yer verilmediğini söyleyerek, "Bu davayla doğrudan ilgisi olmayan her şeyi koyup 13 sayfalık iddianame yazan savcı bey, yarım sayfalık görüşme tutağını neden esirger? Ama işte, sanık olduğum kadar da gazeteciyim. İddianame savcısının neyi neden sakladığını veya neyi neden koyduğunu anlayabilecek deneyimdeyim. ‘Savcılık makamı lehimdeki delilleri de toplayıp iddianameye koymalıydı’ gibi saf hukuk ilkelerini hatırlatmayacağım. Öyle ya, burası Çağlayan Adliyesi. Lakin, savcı beyin yapmaktan çekindiğini ben yapacağım. Ve o telefon görüşmemde neler konuşulduğunu irdeleyeceğim" dedi.
“GİDERKEN TOPLANTI KONUSUNU BİLMİYORDUM”
Pehlivan, 22 yıldır gazetecilik yaptığını söyleyerek, “Asistanlıktan muhabirliğe, köşe yazarlığından genel yayın yönetmenliğine kadar birçok alanda çalıştım. Bugüne kadar yüzlerce habere, yazıya, belgesele ve beş kitaba imza attım, onlarca televizyon programında yorumculuk yaptım. Tüm bunlara baktığınızda, ağırlıklı olarak işlediğim ve eğildiğim iki konu vardır. Türkiye yakın tarihi ve ülkedeki yargı sistemi.
Haliyle, İBB Başkanı İmamoğlu’nun basın toplantısına davet edilen gazetecilerden biriydim. Müsaittim, gittim. Giderken basın toplantısının konusunu bilmiyordum. Giderken kimseden izin almadım. Giderken Halk TV ile de yani Suat Toktaş ile de Kürşad Oğuz ile de bir ön görüşmem ya da planım olmadı” ifadelerini kullandı.
“İDDİALARIN ARAŞTIRILMASI LAZIM DEĞİL Mİ?”
Barış Pehlivan'ın ifadesi şöyle:
“16 milyon insanın yaşadığı İstanbul’u yöneten bir siyasetçi, milyonların izlediği bir basın toplantısında çok çarpıcı bir iddiada bulunuyor. Bilirkişi Satılmış Büyükcanayakın için şu cümleleri kullanıyor: ‘Olmayan şeyleri yazıyor…’, ‘Adli makamları yanıltıyor…’, ‘Mahkemeyi aldatıyor…’, ‘Hukuksuz rapora imza atıyor…’, ‘Sahte bilirkişi raporu yazmaktan yargılandı...’
Normalde bu binanın, bu binadaki savcı odalarının ve mahkeme salonlarının, bu binada görev yapan yargı mensuplarının görevi nedir? Türkiye Cumhuriyeti’nde hukuku egemen kılmak değil mi? O halde, milyonlarca insanın takip ettiği, oy verip yönetici yaptığı bir siyasetçinin dedikleri ihbar kabul edilmez mi? Yani, İmamoğlu’nun iddialarının asıl olarak araştırılması lazım değil mi? Diyelim ki bu adliyedeki tüm yargı mensupları böyle düşünmüyor. Ben safım. İyi güzel de hafızam var benim. Bırakın yaşadıklarımı, gazeteci olarak görevim var benim.
FETÖ’NÜN TÜBİTAK BİLİRKİŞİLERİ
Bundan tam 14 yıl önce bu salonlarda, sizin koltuklarınızda teröristler oturuyordu.
Fethullahçıların cübbe giymiş örgüt elemanlarıydı. İşte onların bir de bilirkişi ayağı vardı. Diledikleri hukuksuz kararı o bilirkişilerin hukuksuz raporlarıyla alabiliyorlardı. Ünal Tatar ile Osman Pamuk da bu ülkenin TÜBİTAK bilirkişileriydi. Ve yazdıkları hukuksuz raporlarla kumpasları desteklediler. İşte ben de bundan 14 yıl önce Ergenekon kumpasıyla hapse atıldığımda, o kumpasçı bilirkişilerin hukuksuz raporlarıyla 19 ay hapis yattım.
GAZETECİ OLARAK GÖREVİM
Ama işte tarih geç de olsa gerçeği ortaya çıkarıyor: Örgütün bilirkişilerinin kimi hapiste kimi firarda, ben ise gazeteciliğe devam ediyorum. Bu kumpas süreçlerini yaşamış bir ülkede, bir siyasetçinin, bir bilirkişi hakkında böylesi iddialarda bulunması bu topraklarda yaşamış herkesin dikkatini çekmelidir. Benim de bir gazeteci olarak, o siyasetçinin iddialarını ciddiye almak ve bu çarpıcı tezlerini muhatabına sormak gibi bir görevim var.
TAMAMEN GAZETECİLİK REFLEKLSİ
Ekrem İmamoğlu’nun basın toplantısı bitti. Ben de ilgili bilirkişiye hakkındaki iddiaları sormak istedim. Bunun için kendisine ulaştım ve sorularımı sordum. Tamamen gazetecilik refleksi ve haber atlatmak için yapılan bir görüşmeydi. Eminim ve biliyorum ki, Kürşad Oğuz da Suat Toktaş da ‘yaptığım görüşmenin bir kelimesi bile eksiksiz aktarılmasın, iddialara karşı objektif durmak için yanıt hakkı da verelim ve iyi bir gazetecilik yapalım’ diye davrandı."
“İSTEMEDİĞİ ŞEY KONUŞMAK DEĞİL HALK TV'YE KONUK OLMAK”
Bilirkişinin, kendisine telefonda konuşmak istemediğine dair bir cümle kurmadığını belirten Pehlivan, “İnsan konuşmak istemediği bir kişiye, görüşmenin ortasında espri yapar mı? Özetle, bilirkişinin benimle telefonda görüşmek istemediğine dair bir irade beyanı olmadı. Benim Halk TV’den arayan bir gazeteci olduğumu bilmesine rağmen sorularımı yanıtladı. Bilirkişinin istemediği şey konuşmak değil, Halk TV stüdyosunda ağırlanmak ve gazetecilik amacıyla yüz yüze görüşme isteğim.
“BASKICI ÜSLÜP KULLANMIŞIM”
İddianamede kendisiyle ilgili, bilirkişiyle baskıcı bir üslupla konuştuğuna dair iddia hakkında konuşan Pehlivan, “Baskıcı bir üslupla konuşsam, bilirkişi bana 4 kez ‘kusura bakmayın’, 2 kez de ‘başarılar dilerim’ der mi? Elbette demez. Kaldı ki, ben konuşma boyunca hiçbir cümlemde ‘iddialara cevap vermek zorunda olduğunu’ söylemedim” dedi.
Bilirkişiyi etkilediği yönündeki iddialara cevap veren Barış Pehlivan, şunları söyledi:
“Eğer bu iddia doğru olsaydı, siz bugün çözüm tutanağında ‘yalan konuşuluyor, AK Parti ve MHP davalarında da görev aldığı’ karşı argümanını da göremezdiniz. Konuşmamızın tamamına baktığınızda, bilirkişiyi etkileme veya aleyhinde bir kamuoyu oluşturma amacından ziyade, onun kendisini ifade etme yani tam tersi bir amaç kastımızın olduğu kolaylıkla görülebilir.
“BU İDDİA DA ‘KADÜK’”
Kaldı ki, ilgili sorular CHP’li belediyelerin eski soruşturmalarına dair. Ve ilgili suç maddesi (yani TCK 277) soruşturmayı değil, ‘görülmekte olan davayı’ kapsıyor. Yani, zaten geçmişte yazılıp teslim edilen bilirkişi raporuna dair bir etkileme yapmam için zaman makinesinin icat edilmesi gerekiyor. Böyle bir makine bildiğim kadarıyla icat edilmedi, ben de ışık hızından hızlı hareket edip geçmişe doğru yolculuk yapamıyorum ve zaten isnat edilen suç maddesi soruşturmayı kapsamıyor…
Özetle bu iddia da kadük.
İKİ KEZ TERKOĞLU'NUN ADINI YAZDILAR
Bilirkişi ile yaptığım telefon görüşmesinin çözümleme tutanağında, benim adım yerine, yakın dostum ve meslektaşım ama benden ayrı bir insan olan Barış Terkoğlu’nun adının iki kez yazılmasındaki hukuksuzluğa ya da kibar bir deyimle ciddiyetsizliğe hiç girmiyorum bile. Keza bize soruşturma açan, bize operasyon yapan, bizi tutuklatan yargı sisteminin aynı bilirkişinin ses kaydını sosyal medyalarında yayımlayan Melih Gökçek ve Hamza Dağ gibi AKP’lilere, geçtim gözaltını ‘yahu siz ne yapıyorsunuz’ deme cesaretini bile gösterememesini irdelemiyorum bile.
“YENİŞAFAK’A NEDEN KILINIZ KIPIRDAMIYOR”
Ya da patronlarının aleyhine rapor yazdılar diye ‘düzenli olarak görevdeki bilirkişileri hedef gösteren Yeni Şafak gazetesine neden kılınız kıpırdamıyor’ diye sorma saflığında olmayacağım bile…
Söylemezsem, yani en başta işaret ettiğim işin özünü anlatmazsam eksik kalır.
Kitabın ortasından konuşacağım: Bu soru-yanıtı yayımlayan Halk TV değil de A Haber olsaydı, bugün bu dava olmazdı. Kimseyi kandırmayalım. Sanık Suat Toktaş değil de ölüme neden olan Kızılay Başkanı’nın çocuğu olsaydı, bu davada tutuklu sanık olmazdı.
Konu, hukuksuzluk yaptığı ileri sürülen bir bilirkişiyle söyleşi değil de altın kaçakçılığı yaptığı ileri sürülen milletvekilleri olsaydı soruşturma bile açılmazdı.
Gazeteci değil de bir uyuşturucu baronu, rüşvetçi bir bürokrat ya da tacizci bir tarikat şeyhi olsaydık dosyamız kapatılırdı. Ama değiliz. İyi ki de değiliz. Sadece gazeteciyiz.
Biliyorum ki, bu davanın gizli suçu; Halk TV’nin yaptığı cesur gazeteciliktir. Tüm tehditlere ve baskılara rağmen sadece gerçeğe biat etmenin bedeli ödetilmek istenmektedir. Öyle ya; hukuktan bahsetseydik, 14 yıl hapsi istenen ben dışarıda olup 9 yıl hapsi istenen Suat Toktaş içeride olur muydu?
Doğru, başımıza indirilmek istenen yargı sopasının ucu sizde, lakin tarihin yazımı bizde.
Dün nasıl bu devlette örgütlenen çeteleri isim isim olay olay deşifre ettiysem, kimse konuşamıyor ya da yazamıyorken çürümüşlükleri belgeleriyle ortaya çıkardıysam, onlarca tehdide ve davaya rağmen bu topraklarda adaletin hüküm sürmesi için bedel üstüne bedel ödediysem…
Kimsenin kuşkusu olmasın; yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır. Bu ülkedeki insanların sadece gerçekleri öğrenmesi için gazetecilik yaptım, yapıyorum ve yapacağım”
"KOVSALAR DA GİTMEYİZ"
Tutuklu bulunan Suat Toktaş, kimlik tespitinin ardından yaptığı savunmasında, "Burada 5 kişi sanık olarak yargılanıypr ancak olay 3 kişi arasında gerçekleşiyor. Seda Selek ve Serhan Asker burada tali kişilerdir. Kaçma ve delil karartma şüphesiyle tutuklandım. Kaçsaydım o gün kaçardım. İşimin sorumluluğunu aldım. Ve süreci anlatan yazı kaleme aldım. Kaçacak olan biri öyle bir yazı yazmaz. Ben o gün gün boyu ve geceden sabaha kadar kanaldaydım. Ortada karartılacak herhangi bir delil yok. Çıkacak bir delil var ve hepsi yayınlandı zaten. Aynı ses kaydını Hamza Dağ ve Melih Gökçek paylaşıyor, aynı akşam Beyaz TV'de yayınlanıyor. Onlara yasal olan bize yasak oluyor. 3 adımlık bir hücre ve 5 adımlık bir hücrede 30 gündür tutukluyum. Toplumda oluşan herhangi bir infial de yok. Arkadaşlarıma adli kontrol konuldu. Adli kontrol de kabul edilemez. Benim çocuklarım yurt dışında yaşıyorlar. Farklı ülkedeler. Yanlarına gidip birkaç gün kaldıktan sonra geri dönerim çünkü biz ülkesini seven insanlarız. Kovsalar da gitmeyiz" dedi.
"LEHİMİZE DELİLLERİ KARARTMAK ÜZERE HAREKET EDİLMİŞ"
Yaptıkları şeyin gazetecilik olduğunu anlatmaya çalıştıklarını kaydeden Toktaş, "Bir ses kaydı yayınlandı, soruşturma bile açılmaması gereken bir meseleyle buradayız. Bu olay bir gazetecilik faaliyeti kapsamında değerlendirilseydi böyle olmayacaktı. Ben kendi gazeteciliğimi izah etmek zorunda kalıyorum. Ortada bir haber var. Son derece çarpıcı iddialar var. Kamu merakı inanılmaz yükselmiştir. Kamu merakının yükseldiği yerde o merakı gidermek zorundayız. 18 saat yayın yapan bir kanalız. İktidar muhalefet hiç fark etmez arayamadıkları herkesi ararız. Halk TV'de bu kuraldır. Biz karşı tarafı ararız. Arıyoruz, ertesi gün Yenişafak da arıyor. Ortada bir haber var çünkü. Biz haber merkezinde bilirkişiye ulaşmaya çalışıyorduk, Barış bizden önce ulaştı. Barış Pehlivan arka arkaya sorular soruyor ve tamamı gazetecilikle ilgili. Önce kendisini tanıtıyor, röportaj yapmak istiyor. İddianameye konulmamış konuşma çözümü, gördünüz mü bilmiyorum ama... O konuşmanın iddianameye konulmaması fecaat bir şey. Savcı beyin görevi sadece aleyhimize delil toplamak mıdır? Lehimize delilleri karartmak üzere hareket edilmiş" diye konuştu.
"GAZETECİLİĞİM SORGULANIYOR"
Gazeteciliğinin ve Genel Yayın Yönetmenliği'nin sorgulandığını söyleyen Suat Toktaş, "Görüşme bana aktarıldıktan sonra benim Barış'a ilk sorum ne? 'İzni var mı?' Gazeteciliğim sorgulanıyor ya... ilk sorum bu. Aldığım cevap, 'Abi biz gazeteciyiz.' Yayına verilmesi için gidiyorum, bir dakika sonra da Kürşat 'izni yokmuş' mesajı gönderiyor. Sakat bir iradeyle gerçekleşti. Deneyimime göre doğru soruyu sordum ama irade sakatlanması yaşandı. Sonraki süreçte ses kaydı bir daha yayınlanmadı, bilirkişinin ismini kodluyoruz. Avukatımla görüşüyorum ve İmamoğlu'nun ismini söylediği yeri biplememizi öneriyor. Suç işleme kastı deniliyor ya, böyle bir kastımız olsaydı böyle özen göstermektik. Ben bu görüşmenin yayınlanması için izin olmadığını bilmiyordum. Bilseydim yayınlamazdım. İzni almaya çalışırdım. İzin alamadım.. yüksek kanu yararı var ise yayınlarım. Bilirkişi ses kaydında sakin, esprili konuşuyor. Şüpheleneceğim bir durum yok. Burada yargılanan şey gazeteciliktir" ifadelerini kullandı.
"ÖNCE SORUŞTURMA BAŞLATI SONRA ŞİKAYETÇİ OLDU"
Türkiye'nin her yerinden avukatların kendisini cezaevinde ziyaret ettiğini söyleyen Toktaş, "Takdir sizin ama gelen her avukat suçlamaların yaratı olmadığını söyledi. Yatarı yok. Yatarı olmayan şeyden ben neden 34 gündür tutukluyum. Savcı beyin soruşturmasını başlatabilmesi için şikayet gerekiyor. Ses kaydı şikayete tabii bir suç. Resen başlatılan bir soruşturma var, daha sonra şikayetçi bulunuyor. O şikayet de barışlar hakkında, ne benimle ne de Kürşat ile ilgili bir şikayet yok. Usuli hata var, büyük bir ciddiyetsizlik. Bunu bir gazeteci olarak ben teşhis ediyorsam bu savcı için utanç verici olmalı. Bilirkişinin ifadesi var, diyor ki, 'Bakırköy'de bir davada bilirkişilik yaptım ama dosya numarasını hatırlamıyorum, mahkemesini de hatırlamıyorum' diyor. Adalar'ı kimse bilmiyordu kanuoyu ondan öğrendi. Bilmediğimiz dosyalarda kimi nasıl etkileyebiliriz" ifadelerini kullandı.
Duruşmadan ayrılmadan önce kendisine söyleyecek başka bir şeyi olup olmadığı soruldu. Toktaş, "Ben ve arkadaşlarımın ilk duruşmada beraat edilmesini istiyorum. Beraat kararı verilmezse, çocuklarım dışarda, kaçacak bir insan değilim, hakkımda adli kontrol uygulanmasın" dedi.
"İZİNLİYKEN YAŞANAN HADİSEDEN ALINDIM"
Serhan asker ise savunmasında hafta sonları resmi izinli olduğunu söyleyerek, "Suat Toktaş bana bir gün önceden 'Yarın seni alabilirler, sorumlu müdür olarak' dedi. Gözaltına alındığım gün saat 17.30'a kadar kanaldaydım. TBMM'ye gittim. Çıkışta iki polis 'Seni gözaltına alacağız' dedi. Emniyette bana sorular sordular. 'Ben izinliydim çalışmadığım gün bana sormazlar' yanıtını verdim. 30 yıldır gazeteciyim. Ben Almanya’nın en büyük televizyonlarından birinde çalıştım. Genel Yayın Yönetmeni diyor ki 'sorumluluğu yok.' İzinli olduğum gün yaşanan hadiseden dolayı alıyorsunuz" dedi.
MÜTALAA AÇIKLANDI: CEZALANDIRMA İSTENDİ
Esasa ilişkin mütalaasını açıklayan savcı, gazeteciler Barış Pehlivan ile Kürşad Oğuz'un, "Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek", "Kayda alınan konuşmaların basın, yayın yoluyla yayınlanması" ve "Yargı görevini yapanı etkileme" iddiasıyla 6 yıldan 14 yıla, soruşturma kapsamında tutuklanan Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş, sunucu Seda Selek ve sorumlu müdür Serhan Asker'in ise "Kayda alınan konuşmaların basın, yayın yoluyla yayınlanması" ve "Yargı görevini yapanı etkileme" suçlamasıyla 4 yıldan 9 yıla kadar hapislerini talep etti.
Savcı ayrıca Suat Toktaş'ın tutukluluk halinin devamına ve tutuksuz sanıklar hakkındaki adli kontrol tedbirlerinin de devamına karar verilmesini talep etti.
"DÖNEM YARGILAMASI YAPMAYIN RİCA EDİYORUM"
Mütalaaya karşı diyecekleri sorulan Toktaş, "Anlattığım şeylerin gazetecilik olduğuna inanıyorum. Anlattıklarım hem savcılık, hem hakimlik tutanaklarına çalakalem aktarılmış. Ben sormam gereken soruyu sordum. 'İzni yok' cevını ben yazışmadan koptuktan sonra görüyorum. Suç işleme kastı olanın, 'izni var mı?' diye sormayacağını söylüyorum. Bu yargılamada beraat çıkacak. Dönem yargılaması yapmayın rica ediyorum.
"BEN O GÜN YOKUM"
Serhan Asker, esasa ilişkin mütalaaya karşı savunmasında, "Savcı bey bizi hiç dinlememiş. O gün ben yokum. Yok.. Savcı bey burada, 'burda bir düzeltme yapmamız gerekiyor, Serhan Asker ogün tok' demesi gerekiyordu. Ben yer değiştirelim istiyorum, Suat Toktaş yerine ben tutuklanmayı talep ediyorum" diye konuştu.
SON SÖZLERİ ALINDI KARAR AÇIKLANACAK
Serhan Asker, son sözünde, "Kolay gelsin" dedi. Barış Pehlivan, "Gazetecilik Kazanacak" dedi. Kürşad Oğuz ise beraatını talep etti. Seda Selek, "Gazetecilik kazanacak, adalet yenini bulacak" dedi. Suat Toktaş ise son sözünde, "38 yıldır gazeteciliği şartlara göre yapmıyorum. Adalet de şartlara göre işlememeli" dedi.
5 GAZETECİYE BERAAT
Kararını açıklayan mahkeme, 'bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs' suçundan 5 gazetecinin de beraatına karar verirken, 'iletişimin gizliliğini ihlal' suçlamasından ise dosyanın ayrılarak uzlaştırma büroya gönderilmesine karar verdi.
Mahkeme, davanın tek tutuklu sanığı olan Suat Toktaş'ın tahliyesine karar verirken, gazeteciler hakkındaki yurt dışı çıkış yasağı adliye kontrolünün devamına hükmetti.
BAŞSAVCILIK İTİRAZ EDECEK
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, ilk duruşmada açıklanan karara itiraz edecek. Başsavcılık, mahkemenin kararını Bölge Adliye Mahkemesi'ne (İstinaf Mahkemesi) taşıyacak. Başsavcılık ayrıca Suat Toktaş'ın tahliyesine de itiraz edecek.
İSTENEN CEZALAR
Gazeteciler Barış Pehlivan ile Kürşad Oğuz'un, "Kişiler arasındaki aleni olmayan konuşmaları kayıt etmek", "Kayda alınan konuşmaların basın, yayın yoluyla yayınlanması" ve "Yargı görevini yapanı etkileme" iddiasıyla 6 yıldan 14 yıla, soruşturma kapsamında tutuklanan Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş, sunucu Seda Selek ve sorumlu müdür Serhan Asker'in ise "Kayda alınan konuşmaların basın, yayın yoluyla yayınlanması" ve "Yargı görevini yapanı etkileme" suçlamasıyla 4 yıldan 9 yıla kadar hapisleri isteniyor.