Muammer Aksoy anılıyor: 'Milli petrol davası'nın öncüsü
Ödünsüz Kemalist, yazarımız Prof. Dr. Muammer Aksoy, 33 yıl önce bugün evinin önünde uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirdi. Her zaman tam bağımsız laik Türkiye Cumhuriyeti için mücadele eden Aksoy, mezarı başında anılacak.
Hain bir saldırıyla katledilişinin 33. yıl dönümünde, ödünsüz Kemalist Muammer Aksoy'un 'Milli Petrol Davası'ndaki öncü rolünü enerji politikaları uzmanı Necdet Pamir, antiempernyalist karakterini ise Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı Cumhuriyet'e değerlendirdi
Muammer Aksoy’un “Milli petrol davası” ile bütünleştiğini söyleyen Enerji Politikaları Uzmanı Necdet Pamir “Muammer Aksoy hocamız, petrolün stratejik öneminin küresel ölçekte öne çıktığı 1960’lı yıllarda, ülkemizde de bu konudaki farkındalığı arttırabilmek için öncü bir rol oynadı” dedi.
Bu kapsamda Aksoy’un Şubat 1965’te Milliyet gazetesinde bir dizi yazı yayınladığına ve bu yazıların daha sonra “Türkiye’nin Petrol Faciası ve Çıkar Yol” başlığıyla kitaplaştığına değinen Pamir, “Onu harekete geçiren temel dürtü, Cumhuriyet’in ilanından itibaren, 1926-1954 dönemine damgasını vuran, ülkenin yeraltı kaynaklarının aranması ve geliştirilmesi sürecindeki devlet yönetimindeki politikanın, Demokrat Parti iktidarında yabancı şirketlerin ağırlık kazandığı liberal politikaya dönüştürülmesine yönelik ulusalcı tepkisidir” ifadelerini kullandı.
Aksoy’un bu duyarlılığının temelindeki motivasyonu anlamak için Cumhuriyet’in kuruluş dönemindeki “tam bağımsız” ve gerçek anlamda milli petrol politikasının iyi bilinmesi gerektiğine dikkat çeken Pamir, kapitülasyonlardan dersler çıkaran genç Cumhuriyet’in bir yandan Türk yerbilimcilerini yetiştirmek üzere yurt dışına yollarken, diğer yandan bazı yabancı uzmanları (Dr. M. Lucius, vb.) ülkeye davet ederek, petrol ve maden potansiyelimizin saptanabilmesi amacı ile bir dizi çalışmayı organize ettiğini anımsattı.
Bu sürecin hukuki alanda da desteklendiğini belirten Pamir, “petrol rezervlerinin işlenmesine dair hükümlerin de yer aldığı Maden Kanunu çalışması başlatılmıştı. 24 Mart 1926’da 792 sayılı kanun çıkarıldı. Bu kanuna göre, ‘Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde petrol dahil tüm madenlerin işletilmesi hakkı devlete’ veriliyordu” dedi.
1933’te Petrol Arama ve İşletme İdaresi, 20 Haziran 1935 tarihinde (2804 sayılı kanunla) Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) ile bugün için hayal etmenin bile olanaksız olduğu çetin, hatta ilkel koşullarda çalışmalar yapıldığını söyleyen Pamir, “1951 yılına gelindiğinde; devletçi politikaların terk edildiği yıl olan 1954 yılına kadar, yaklaşık 1,1 milyon varil petrol üretildiğinin, 1935 – 1954 arasında MTA tarafından toplam 79 kuyu açıldığının ve bu sahalardaki üretimin artmasıyla, bir rafineriye olan ihtiyaç ortaya çıkması 1945’te, Batman Rafinerisi'nin kurulduğunun altını çizdi.
Necdet Pamir
ADIM ADIM DÖNÜŞÜM
Sektörün, Demokrat Parti iktidarı ile özel sektörün egemenliğine geçtiğini söyleyen Pamir, 27 Mayıs 1960 sonrasında bu alanda yeniden millileşme ve devletleşme politikalarına yönelindiğini belirtirken, 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 darbesi sonrası yeniden özelleştirmeci politikalara dönüldüğünü ifade etti. Pamir bugün gelinen noktayı ise şu sözlerle özetledi:
“12 Eylül rejimi ve ardından 2002’de iktidara gelen AKP dönemi, ülkeyi ve enerji sektörünü tam bir yıkım sürecine dönüştürdü. Sektörünün tüm kamu kuruluşları “liberal” iktidarlar elinde, özelleştirilerek birer birer elden çıkarıldı”
“ÖZELLEŞTİRME DEĞİL ÖZERKLEŞME GEREKLİ”
Stratejik sektör olarak kabul edilen enerjide Türkiye’nin, petrolde yüzde 92, doğal gazda yüzde 99 dışa bağımlı olduğunu belirten Pamir, “Sektörün, özerk olarak yapılandırılacak ulusal kuruluş TPAO’nun yönetiminde, dikey bütünleşik yapıda yapılandırılması, ulusal çıkar ve kamu yararının gereğidir” dedi. Mevcut uygulamaların, bunun tam tersi yönde olduğuna dikkat çeken Pamir, sözlerini “1960’lı yıllarda kurulan TÜPRAŞ, Petrol Ofisi, PETKİM; Petlas ve BOTAŞ çatısı altında yer alan dağıtım şirketleri ve kamu kurumları, 1980’li yıllardan başlayarak ve AKP döneminde ivme kazanarak özelleştirildi. Elde kalan son iki kuruluş olan TPAO ve BOTAŞ’ın da özelleştirilme hazırlıkları sürmektedir. Buna engel olabilecek tek güç, Atatürk'ün tam bağımsızlık yolundan ayrilmayan gercek yutseverlerdir.” diyerek tamamladı.
“ILIMLI İSLAMCILARIN İLK HEDEFLERİNDENDİ”
Prof. Dr. Muammer Aksoy’un “tam bağımsızlıkçı” ve “anti emperyalist” özelliklerinin en öne çıkan yönleri olduğuna değinen Dokuz Eylül Üniversitesi Öğretim Üyesi Tarihçi Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı, suikastın yapıldığı dönemin tesadüf olmadığını belirtti. 1986’dan itibaren ABD tarafının yazdırdığı “Medeniyet Çatışması” ve “Tarihin Sonu” gibi kitaplarla ulus devlet karşıtlığının pompalandığının altını çizen Elmacı, Aksoy’a yapılan saldırının da “ulus devletin kurumsal temsilcilerinden olan orduya saldırıldığı bir dönemde gerçekleşmesinin de bütüncül bir planın içinde değerlendirilmesi gerektiğini” söyledi. Elmacı bu açıdan bakıldığında, Kemalizmin parlak temsilcilerinden Aksoy’un, “Türkiye’ye ılımlı İslamcılık’ ithal etmek isteyen güçlerin ilk hedeflerinden olduğunu ifade etti.
Mehmet Emin Elmacı
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- ABD basınından Esad iddiası