Türkiye tarihinin en büyük işçi mücadelesi 15-16 Haziran 1970 Büyük İşçi Direnişi’nin üzerinden 55 yıl geçti. 1970’te, çalışma yaşamını ve temel sendikalar mevzuatını düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ile 275 sayılı Sendikalar Yasası’nda değişiklik yapan tasarıyı, sendika seçme özgürlüklerine büyük bir tehdit ve Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nu fiilen ortadan kaldırma girişimi olarak gören işçiler, İstanbul’da iş durdurarak eyleme geçti. Türk-İş üyesi işçilerin de katıldığı direnişte 150 bin yurttaş bir araya geldi. 15 Haziran’da engelleme girişimlerine karşın seslerini duyuran işçiler, 16 Haziran’da yürüyüşlerinde polisin silahlı müdahalesiyle karşılaştı. Kadıköy’de meydana gelen olaylarda iki işçi, bir polis ve bir esnaf öldü.
Türkiye’nin en büyük işçi direnişine giden yolu, 60’lar boyunca gelişen hak temelli mücadelelerin açtığını hatırlatan Zafer Aydın, o dönem işçilerin içinde bulunduğu koşullara dikkat çekti. Aydın işçilerin düşük ücretle çalıştırıldığını, işyerlerinde despotik yönetimlerin hüküm sürdüğünü, giriş ve çıkışta üst araması yoluyla işçiye potansiyel hırsız muamelesi yapıldığını, ve tuvalette geçen zamanın bile kontrol edildiğini dile getirdi. “İşverenlerin vesayeti altındaki sendikalar ise sürecin ortağı ve tamamlayıcı aparatı olarak işçileri verilene razı etme misyonuyla davranıyordu. Türk-İş, mevcut grevleri bitirme çabasındaydı” diyen Aydın, DİSK’in kurulmasıyla hak mücadelesinin çehresinin büyük oranda değiştiğini vurguladı. Aydın, işçilerin o denli birleşik bir mücadeleyi ortaya koyabilmesinin sebeplerini, “Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden çıkıp gelen işçiler çalıştıkları fabrikalara yakın bölgelerde kurulu gecekondu semtlerinde barınıyorlardı. Aynı mahallelerde oturuyor, aynı kahvelere çıkıyorlardı. Bağları kuvvetliydi. Bu sosyal yapı işçilerin birlikte davranmasını olumlu etkiledi. Sınıf refleksinin gelişkinliği, hak arama bilinçinin içselleştirilmesi, politikleşme ve militanlaşma, döneme damga vuran özelliklerdi” ifadeleriyle açıkladı.
DEĞİŞENLER VE DEĞİŞMEYENLER
Değişenler ve değişmeyenler Aydın, 15-16 Haziran eylemlerine yol açan yasal düzenlemenin ardındaki “makbul, vesayet altında sendika” hedefinin bugün de geçerli olduğunun, altını çizdi. Aydın, günümüzün sendikal faaliyetlerine ve işçi mücadelesine ilişkin değerlendirmesinde, solun kültürel hegemonyasını kaybettiğini, işyerlerinin hukuksal ve mekânsal olarak parçalandığını vurguladı. Aydın, direniş kapasitesinin düşmesine karşın sınıf çatışmasının yerinde durduğunu belirtti ve şunları söyledi: “Sınıfın gücü, eylem becerisi, militanlaşma kapasitesi hâlâ var. Eksik olan ise sendikal mücadeleyi sınıf mücadelesinin içinde gören bir sendikal anlayış ile işçi haklarını geliştirmek için bedel ödemeyi göze alan, cesur, özgüvenli kadrolar. Bu nedenle 15-16 Haziran’a bir anma ögesi olarak değil, kavranması, öğrenilmesi gereken bir deneyim olarak bakmakta yarar var.”
Sosyolog Hakan Koçak da günümüzde işçi hareketine yönelik aşağılayıcı, dışlayıcı tutumun sürdüğünü vurguladı. Koçak, işçi sınıfının enerjisinin zayıfladığını belirterek “Devlet, yarım asırlık karşı mücadelesinin meyvelerini aldı. Sendikalar da bu çoklu kuşatmayı aşacak iradeyi gösteremedi” dedi.
İŞÇİ SINIFININ DÖNÜŞÜMÜ
Söz konusu zayıflamada işçi sınıfının yapısal değişiminin de etkili olduğunun altını çizen Koçak, şu tespitlere yer verdi: “Artık sanayi, kentlerin tümüyle dışında, tecrit edilmiş durumda. İşçilerin politikleşme ve sendikalaşma süreçleri değişti. İş süreçleri parçalandı. Bugün toplum o zamana göre çok daha işçileşmiş durumda. Bir ‘ücretliler toplumu’ söz konusu fakat sınıf daha bölünmüş ve katmanlaşmış halde. İşçi sınıfının farklı kesimlerinin karşı karşıya getirildiğini gözlemliyoruz. Örgütler sınıfın bütünlüğünü sağlamakta etkili olamıyorlar.”
'SENDİKACILIK YÜCELDİ'
İşçi örgütlenmesinin mimarlarından, DİSK-Türkiye Maden-İş yöneticisi Hüseyin Ekinci: “İşçiler kararlaştırdılar, birleşerek anlaştılar. On binler olarak yürüdüler, kazandılar. Nitekim 70’li yıllarda gerçek sendikacılığın olabildiği kadar yüceldiğini görürüz. Devrimci ve gerçek sendikaların yaptığı toplusözleşmelerle işçilerin yaşantılarında; çalışma süreleri, ücret zamları, ikramiyeler, işçi sağlığı ve iş güvenliği konularında çok olumlu değişimler oldu. İşçi sınıfı tarihinde ‘eğitimli taban’ bu dönemde oluştu. Burada DİSK’in çok önemli hizmetleri var. Sendikacılıkta ana ilke elbette örgütlenmektir. Ne kadar üyen varsa o kadar ayakta, dik durabilirsin hatta yeri geldiği zaman diklenebilirsin. Çoğunluğu sağlayamamışsan ayakta duramazsın. Ya da uygun olmayan payandalarla durursun, o zaman da gerçek sendikacı değilsindir. Gerçek sendikacılık yapacaksan eğitimli bir taban gerekir. DİSK bunun farkında olan bir konfederasyondu” dedi.