'İftar ile sahur arasına en az bir ara öğün ekleyin'

'İftar ile sahur arasına en az bir ara öğün ekleyin'

28.03.2023 07:00:00
Güncellenme:
İHA
Takip Et:
'İftar ile sahur arasına en az bir ara öğün ekleyin'

Ramazan ayı, günlük beslenme rutinimizde birtakım değişikliler meydana getirdi. Prof. Dr. Halit Tanju Besler, iftar ile sahur arasına en az ara öğün eklenmesi gerektiğini belirtti.

Prof. Dr. Halit Tanju Besler, iftar ile sahur arasında geçen 7-8 saatlik dilime en az bir ara öğün eklenmesi gerektiğini, ihtiyaç duyacağımız enerji, besin ögeleri ve suyu da ancak bu şekilde karşılayabileceğimizi belirtti.

"KURUYEMİŞLER SAHUR MENÜSÜNE EKLENMELİ"

Sahur sonrası iftara kadar geçecek 16-17 saatlik aç kalma durumunun kan şekerimizin düşmesine neden olabileceğinin altını çizen Besler, “Bunu önlemenin temel yolu sahurda sindirimi kolay, gün boyunca bizi tok tutacak, protein içeriği yüksek yumurta, süt ve süt ürünleri, şekeri çok az olan küçük boy sütlaç, muhallebi, tuzsuz lor peynir ile lif içeriği yüksek tam tahıllı ekmek, sebze ve meyve gruplarından oluşan bir öğün hazırlamaktır. Tokluk süresini uzatabilmek için tuzsuz ve kavrulmamış ceviz, fındık, badem gibi sert kabuklu kuruyemişler sahur menüsüne eklenmelidir” ifadelerini kullandı.

“İFTARA SULU YEMEKLE BAŞLAYIN"

İftarda, uzun saatler boyunca yaşanan açlık sonrasında düşük kan şekeri ve susuzluk sebebiyle hızlı yemek yeme ihtiyacı oluşacağını söyleyen Besler, “Buna katiyetle çok dikkat etmeliyiz. Yemek yeme hızını normalleştirmek ve dolayısıyla muhtemel bazı gastrointestinal sıkıntılar başta olmak üzere, baş dönmesi, tansiyon yüksekliği gibi sorunlardan uzak durmak ve iştah kontrolü sağlayabilmek için, tuzsuz zeytin ve/veya bir veya iki tane hurma tüketimi sonrasında öğüne çorba ya da sulu yemekle başlanması, yemeğin yavaş yavaş yenmesi ve iyi şekilde çiğnenmesinde büyük fayda vardır. İftarda yavaş biçimde tüketilen yiyecekler, kan şekerinin dengeli bir şekilde yükselmesine, sindirimi kolaylaştırmaya ve öğün sonrası şişkinliği, hazımsızlığı azaltmaya önemli katkı sağlar” diye ifade etti.

İlgili Haberler

Göğün / uçuşun anlatıcısı; Antoine de Saint-Exupéry! Feridun Andaç’ın yazısı... Antoine de Saint-Exupéry’nin bendeki ilk imgesi, özgürlük düşüncesini kanatlandırması, duygu dokunuşlarını hiç eksiltmemesiydi. İnsanların Dünyası’nı okumuştum ilkten. Ezberimdedir o ilk satırlar: “Dünya bütün kitapların öğrettiğinin çok daha fazlasını öğretir bize. Çünkü direnir bize karşı. İnsan engelle boy ölçüştüğü zaman tanır kendini.” (*) Pilotluk deneyimlerinin yansıdığı ilk anlatıları Güney Postası (1929), Gece Uçuşu (1931) savaş çağının da yansılarını içerir. Savaş pilotu olarak tanıklığı “belgesel” niteliktedir. İspanya İç Savaşı, İkinci Dünya Savaşı barışı ve insanı savunan tutumunu yapıtlarına taşımasına da neden olur. İnsanın yaşama direncini, savunma gücünü, hümanist bakışını anlatılarına yansıtmıştır. Arayışın, sorgunun, gidişin / uçuşun her bir hali anısal da diyebileceğimiz anlatılarının odağında yer alır. Saint-Exupéry’nin özellikle bir “savaş pilotu” olarak edindiği deneyim, uçuş gözlemleri / duyguları yer yer mektuplarına da yansır. Şimdi Türkçede ilk kez okuyacağımız 1930-1944 yılları arasındaki aşkı / eşi Consuelo’ya yazdığı Mektuplar da (***) onun duygu dünyasının sırlı yanlarını olduğu kadar, yapıtlarını kurduğu / oluşturduğu yaşama seyrinin adeta güncesini taşır bize. İnişli çıkışlıdır onların ilişkisi. Bir “savaş pilotu”nun hayatında olmak zordur üstelik. Yaşanan “savaş çağı”nda hep bir yerlerdedir Saint-Exupéry. İnişli çıkışlı bir ilişki, fırtınalı bir yaşam, sevgi arayışındaki bir anlatıcı-kahraman’ın buruk öyküsü olarak da okuyabilirsiniz karşılıklı yazılan mektupları.