Adnan Binyazar

Atatürk’ü duymak

18 Ocak 2019 Cuma

Yaşar Nabi Nayır’ın Varlık dergisi her yıl kasım sayısının sayfalarını tümüyle Atatürk’e yönelik şiirlere, yazılara ayırırdı. En başta Varlık, hangi dergiye baksam, yıllardır Atatürk yok.
Nerede kaldı Yaşar Nabi Nayır’ın yası saygıya dönüştüren o Atatürk dergili günleri?..
Atatürk yokluğun değil, insanımızın gönlüne, aklına demir atan var olma sonsuzluğunun adıdır. Türk siyasal tarihi, Cumhuriyetin ilan edildiği ilk günlerden bugüne onu dışlamaya kalkıp sonra ona sığınanların acıklı öyküleriyle doludur.
Şiirimizin dili en yalın şairlerinden Behçet Necatigil’in, yıllar önce yazıp, bugün aynı ruhla algılanması gereken şu şiiri, Atatürk’ü nelerin var ettiğinin, neden sonsuzca var olduğunun, onun deyimiyle, Anadolu toprağına “yeni bir güneş gibi doğan” belgesidir:

Atatürk’ü Duymak
Ulu rüzgârlar esmedikçe,/Yaşamak uyumak gibi./Kişi ne zaman dinç?/Dalgalanırsa bayrak, bayrak gibi.
Ne var şu dünyada ekmekten daha aziz?/Sürdüğün tarlalara sevginle serpildik,/ Ekmek olmak için önce/Buğday olmak gibi.
Silinir sözlüklerden sen hatıra geldikçe/ Cılız sözler: usanmak, yorulmak, durmak gibi. /Kuvvettir yaptıkların her yeni yetişene,/Bir ışık-kaynak gibi.
En yakınlar zamanla fersahlarca uzak gibi;/Bir sen varsın kalacak, bir sen ölümsüz/Daha da yakınsın, daha da sıcak,/ Bıraktığın toprak gibi.
Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz;/Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi,/Ancak senin havanda sağlıklar, esenlikler;/Olmaya devlet cihanda Atatürk’ü duymak gibi.

Kavram
Şiir, sözcükler sanatsal kılınırsa anlamlıdır. Şiiri oluşturan sözcük örgüleri çözülmeden şiirselliğin özüne varılamaz. Duyumsama yeteneğinden yoksunlar, algı körleşmesine uğrayanlar, değer bilmezler, ağızlarının ayarı bozuklar şiirden uzak yaratıklardır. Bir de kavramları birbirinden ayıramayacak düzeyde ise bilgileri, duyumsamaları, algıları; yaklaşmaya çabalamasınlar; lekelenmemek için onların ulaşamayacağı yerlere kaçar şiir!
Taş kafalıların, bu şiirdeki sözcüklerin öz anlamını kavradıkları görülmemiştir. Hangi incelikle anlayacaklar “Sürülen tarlalara ekmek olmak için sevgiyle serpilme” betimlemesinin sınırı olmayan bir düşlem dünyası yarattığını? Onu geçelim, “Cılız sözler: usanmak, yorulmak, durmak” sözcüklerini görünce bilgiç kesilecek, “Yahu, sözün de cılızı tavlısı mı olurmuş!” deyip, sözde akıl yürüteceklerdir...
Atatürk’ün, “ülkeyi sıcak bir toprak gibi bırakmış olması” sözü bile onların tırnaklaşan gönüllerini ısıtmayacaktır. O yüreği karalar, onun “herkesin gönlünde pınar olup, insanını nasıl serinlettiği”ni anlama yeteneğinden de yoksundurlar.

Düzey
Atatürk’ü kötülemeye kalkanların düzeyine bakın: Adamlar sanki yaşamak için değil, güzelliklerin üstünü örtmek, gerçekleri yalnızca toplumdan değil, kendilerinden bile gizlemek için gelmişler dünyaya. En ince ayarlı büyüteçleri tutsanız, uygarlığın çürümüş yapraklarından başka hiçbir nesneye rastlayamazsınız üzerlerinde. Onların içinde yaşamları boyunca üç duayı ezberleyemeyip “Kuran âlimi” kesilenlere ne dersiniz...
Atatürk yurdu kurtarıp bağımsız kılmanın, çağdaş kültürün, ülkede ve dünyada barışı kutsamanın simgesidir. Onu anlamak bilgide, görgüde düzey ister. Baştan başa gezin dünyayı, Asya’nın, Avrupa’nın bütün ülkelerini, onların ağzından Atatürk’e hayranlık çıkar.
Atatürk “Geçme namert köprüsünden/ Ko aparsın su seni” diyen halk ozanı ruhluların gönlündedir; namertlerin, yenilik düşmanlarının, yobazların değil!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Ağıt toplumu 13 Aralık 2024
Anılar yumağı 6 Aralık 2024
Fotoğrafı buzlamak 29 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları