Her iki takımın da üçlü savunma ve kalabalık tutulan orta alanda düşük tempolarda az hata yaparak oynama stratejisi vardı. Koşular hesaplı ve kontrollü yapılmış. Gruptaki rahatlıkları ikinci turdaki rakipleri hesap ederek sahaya yansımış görüntü verdi. Prestij olarak birbirlerine açık vermeden oynamaya çalıştılar. Hollanda kadrosu değişikti. Kuyt sol çizgide görev alırken, Van Persie cezalı olduğu için tribündeydi. Takımın geneli ekonomik oynarken çok pas hatası yaptı. Sahada bütün dengeleri bozan yıldız Robben’di. Oyunun başlarında uzun süre topla buluşamadı. Ancak 40. dakikada müthiş bir driplingle Şili defansını peşine takarak girdiği gol pozisyonunda topu dışarı vursa da kalitesini uyuşmuş tribünlere gösterdi. Şili’de Alexis çok gayretliydi ama onlar da üçlü savunmayla ve önlerinde defansı dörtleyen, atakta ise orta alana katılan taktiksel görüntüleriyle golü ikinci plana atmışlardı. Tüm oyun süresince dikkatimi çeken Şili’nin penaltıya yatan düşünce tarzıydı. Ancak hakemi bir türlü altadamadılar. İkinci yarıda Hollanda istekli ve daha çok topla oynayan taraftı. 77. dakikada Robben vurdu, Bravo kurtardı. Atılan taktik korner golü getirdi. İkinci gol için söylenecek tek şey yine usta Robben’in sol kanattan getirip kestiği gol pasının devamında gelen vuruştu.