Coşkun Özdemir

Atatürk'ün Mirası ve Vesayet

18 Aralık 2010 Cumartesi

Kimisi asker vesayetinden şikâyetçi oldu, kimisi de sivil vesayetten. Taraf tutanlar vardı. Her türlü vesayete karşı duranlar çoğunlukta idi. Oysa bir toplum için vesayetin gerekirliği yadırganacak bir şey değildir. Aklın bilimin, aydınlanmanın, çağdaşlığın, laikliğin, gelişmenin, ilerlemenin, hümanizmanın, temel hak ve özgürlüklerin, antiemperyalizmin ve bu temelde gelişen demokrasinin vesayeti. Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit bilimdir” diyordu. “Bilimden başka bir yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir ve dalalettir” diye ekliyordu.

Yurtta ve cihanda sulh diyordu. Uzaklardaki annelere, Anzaklara seslenip hümanizmanın eşsiz bir örneğini veriyordu.

“Asıl düşman insanlarımızın üstünü örten ortaçağ karanlığıdır, aklımızın süngüleri ile yurdumuzun üstünden kaldırılacaktır. Asıl savaş halkı özgür direklerde sapasağlam tutan bir vatan için yurdumun güneş girmemiş evlerinde karanlığa karşı kazanılacaktır” unutulmaz sözleri arasındadır. UNESCO, onun için “olağanüstü reformlar gerçekleştirmiş bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk lider, insan haklarına saygılı dünya barışının öncüsü, bütün hayatı boyunca insanlar arasında renk, din ve ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz bir devlet adamı” nitelemesi yapıyor,

Büyük devrimci Castro, “Sizin Atatürk’ünüz var, başka bir lider aramanıza ihtiyacınız yok” diyordu. Gerçekten Atatürk’ün koyduğu ilkeler milletçe izleyeceğimiz ve benimseyeceğimiz bir vesayetin ilkeleri değil midir? Böyle bir vesayeti kabul etmemek için bir neden var mıdır?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları