Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Kadın cinayetleri politiktir
Çok kullandığımız iki sözcük var: Ekonomi ve Politika. Kökleri Antik Yunan’a, özel olarak da Atina şehir devletine uzanıyor. Bir yanda Oikos var; yani hane. Oikos evin, geçim işlerinin, özel işlerin alanı. Hanenin, evin, genel olarak özel alanın yönetimi anlamında doğuyor Oikonomia, yani Ekonomi sözcüğü de.
Diğer yandan oikosların dışında bir pazar alanı da ticaret canlılığıyla birlikte gelişiyor. Herkesin kullanımına açık bir ortak alan, kamusal yaşam doğuyor. Agora, meydan, pazar, tiyatrolar böyle yayılıyor. Bu ortamda oluşan yeni şehir devletleri Polis olarak anılıyor. Ve artık tüm oikosları/haneleri ilgilendiren ortak, kamusal meseleler söz konusudur. ‘Polis’e, yani şehir devletine dair bu ortak meselelerin yönetimi ise Politika sözcüğünü doğuruyor. Demek ki politika kamusal alanda, herkesi ilgilendiren ortak konular etrafında beliriyor.
Ama “demokratik” politika yapımından, yani kamusal alanın ortak konularında karar verecek yurttaşlar kesiminden kadın en başta dışlanıyor. Kadının alanı oikos, yani hane oluyor. Kadının evin, hanenin, ailenin devamlılığı işlerine, özel alana hapsiyle “demokratik” politikanın doğuşu aynı madalyonun iki yüzü gibi. Bu nedenle kadının tarih boyu bu özel alandan kamusal alana sıçramaya dönük her girişimi, kendiliğinden politik nitelik kazanıyor. Kamusal alana çıkmak, çalışmak, sosyalleşmek, oy vermek, seçilmek, ayrımcılıkla mücadele etmek, eğitim almak, yaşamak adına her tarihsel atılım, verili politika tanımının erkek niteliğini sarsıyor.
Gelelim bugüne. Türkiye’de her yıl yüzlerce kadın öldürülüyor. Öldürülen kadınlar çoğu zaman isimsiz birer rakam olarak kalıyor. Oysa son yıllarda iki kadına dönük cinayet, rakamlardan isimlere sıçrayan bir öfke kabarması yarattı. Adlarını ezbere biliyoruz. İlki okuldan eve dönerken toplu taşıma aracının şoförü tarafından kaçırılarak öldürülen üniversite öğrencisi Özgecan Aslan’dı; diğeri de geçen günlerde eski eşi tarafından öldürülen Emine Bulut.
Rakamların isimlere dönüşmesini sağlayan nedir? Çok açık: Kadın cinayetlerine dönük toplumsal tepki en fazla, her iki vakada da olduğu gibi, cinayet kadın kamusal yaşama çıktığı anda gerçekleştiğinde ve kamusal görünürlük, bilinirlik kazandığında belirginleşiyor. Çünkü burada artık sadece kadının bireysel yaşamı değil, kamusal alandaki varlığı da tehdit altında. Bütün kadınlar aynı tehdidi hissediyor. Cinayet haneden, özel alandan kamusal alana taştığı anda, etkileri ve tepkileri de kamusallaşıyor. Bu bir durum saptaması; özel alanda işlenen cinayetlere aynı tepkinin verilmemesi eksikliğinin mazereti değil.
‘Öldürülmek istemiyoruz’
Emine Bulut’un acılı annesinin feryadına dikkat ettiniz mi mesela, şöyle diyor: “Yazıklar olsun. Issız yer olsaydı tamam da en kalabalık yer. Kadınlar böyle kesilip kesilip de atılmasın.” Vurguya dikkat; kadınlar en kalabalık yerde hiç kimsenin müdahale etmediği bir ortamda öldürülebiliyor. Aynı şekilde, ülke geneline yayılan protestolarda öne çıkan ortak slogana, yani talebe iyi bakalım: “Öldürülmek İstemiyoruz”. Konu can güvenliği, “yaşam hakkı” talebi ve toplumsal varoluş mücadelesiyle birleşiyor. Bunlar politikanın konusu. Ve bütün bunlar, ağzından “güvenlik” sözcüğü düşmeyen bir iktidar koalisyonunun ülkeyi yönettiği şartlarda oluyor. İşçiler ölüyor, kadınlar ölüyor. Güvenlik bu alanlarda niye sağlanamıyor?
Öte yandan ilgili politik talebin kendisi kadar, ülkeyi yönetenlerin yaratmaya çalıştığı toplumsal dönüşüm projesine de odaklanmak gerekiyor. Adını koyalım: İktidar, Cumhuriyet devrimleriyle kamusal görünürlüğü artan kadını yeniden Oikos’a, yani hane alanına hapsetmeye çalışıyor. Bakanlıktan “Kadın” ibaresinin silinmesi, ilgili bakanlığın adının Aile olarak değiştirilmesi, yani kadının toplumsal rolünün sadece hane, aile ve yeniden üretim işleriyle birlikte tanımlanması, kadının erkekle eşit olamayacağının her fırsatta vurgulanması, karma eğitimin ve ortak toplumsal yaşamın bir tehdit olarak görülmesi, kadınlara siyasete, iş yaşamına katılmada veya etkin makamlara gelmede negatif ayrımcılık uygulanması, kadının özel alana hapsedilmesiyle ilgili daha geniş bir siyasal projenin de işaretleri. Özetle, kadını kamusal alandan dışlayan kapsamlı bir siyasal program uygulanıyor.
Demek ki kadının kamusal alandan dışlanmasına karşı mücadele de politik olmak zorunda. Artan kadın cinayetlerine karşı çıkış da, kadının kamusal alanda varlığını güçlendirmeyi savunan bir siyasal programı zorunlu kılıyor. Kadınların yaşam ve kamusal varlık mücadelesiyle, iktidarın kadını kamusal alandan çıkarma programının birlikte yürüme şansı bulunmuyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- Suriyeliler memleketine gidiyor
- İlber Ortaylı canlı yayını terk etti!
- Yaş sınırlaması Meclis’te
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- Suriye’de şeriatın sesleri!
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- DEM Partili vekillerle 'Suriye' atışması!