Deniz Yıldırım

Salgınla mücadele ve siyaset

31 Mart 2021 Çarşamba

Salgın yeniden tırmanışta. Tam bir yılı aşkın süredir bu salgının hayatımızda yarattığı olumsuz değişikliklerle mücadele etmeye çalışıyoruz. Binlerce insanımızı kaybettik, on binlerce ailede yas ve hüzün var. Diğer yanda da aşını, işini kaybedenler, siftahsız kepenk indirenler var; halkın, dikkatle tekrarlıyorum, halkın ekonomisi zorda. Herkesin ekonomisi farklı. Bir yanda lüks yaşamlar, şatafatlı, gösterişli rejimin yanına yaklaşanların sahip olduğu olanaklar; diğer yanda da halk çoğunluğunun giderek kötüleşen şartları.

Eğitim deseniz, kopuşlar hızlandı. Uzaktan eğitim var ama kimisi için o da yok. Kamunun yeterli kaynakları ayırarak herkes için eşit olanakları yaratmamasının etkisi sürüyor. Gençler deseniz, aileye destek için çalışıyorlar. Eğitimde yaşanan bu gerilemenin, özellikle yoksul çocuklar açısından etkilerini ilerleyen yıllarda çok daha fazla hissedeceğiz. Uçurum büyüyor.

Sağlık emekçileri deseniz, fedakârca çalışıyorlar. Yoruldular, can veriyorlar, kayıpları artıyor ama hayata başkalarını kurtarmak, yaşatmak üzerinden bakan diğerkâm herkes gibi büyük bir mücadele yürütüyorlar. Çok yaşasınlar, mutlu yaşasınlar. Ama dileklerle olur mu? Yanlış politikaların, kötü ekonomik tablonun, yeterli tedbirleri alamayan yöneticilerin hatalarının bedelini niye onlar ödüyor?

Salgınla mücadele bir partinin/partilerin ya da kişilerin, bir ideolojinin, ayrıcalıklı ekonomik azınlığın meselesi değil. Milli meseleyse, bütün milleti ilgilendiren meselelerden biri de bu. Dar çıkarcılık, fırsatçılık yapmadan ilerlemek, ölümleri durdurmak için ne gerekiyorsa onu yapmak, bunu yaparken de halkın uyması beklenen kurallara yönetenlerin de uymasını sağlamak zorunlu.

Oysa yine döndük başa. Aç-kapa yaklaşımıyla, hiçbir mantığı olmayacak şekilde cumartesi günlerini açıp pazar günlerini kapatma kararının üstünden bir ay geçmeden yeniden hafta sonu yasağı geldi. 

ÖNLEMLERİ ENGELLEYEN NE?

Bilim insanları uyarıyor. Üstelik Bilim Kurulu üyesi olan bilim insanları. Örneğin Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, hafta başında FOX TV’de İsmail Küçükkaya’nın konuğuydu. Altını çize çize belirtti. Kasım, aralıkta alınan tedbirlerin mutasyonlu virüse, yeni varyantlara karşı yetersiz kalabileceğini anlattı. Kaldı ki Güney Afrika varyantının aşılara direnç gösterebileceği yönünde bir endişe de var. Yani aşıya devam ama yayılımı artan mutasyonlu virüse karşı en sıkı tedbirleri almak zorunlu.

Peki, iktidar niye tam kapatma gibi zorunlu tedbirleri alamıyor? Nedenleri açık değil mi?

Birincisi, yarattıkları ekonomik tablo nedeniyle. Bu yüzden de hafta içi tüm hareketliliğe devam, hafta sonu inşaatlar, marketler devam. Fabrikalar çalışsın, sömürü sürsün, toplu taşımada kalabalık ortamlarda virüs yayılsın ama hafta sonu yasak. İşe git, gel. Akşam çıkma. Hafta sonu çıkma. Çalış, çalış, çalış. Sömürüyü artıran bu koşulları kim yarattı? Ekonomiyi bu duruma kimler getirdi?

İkincisi, siyasal tablo nedeniyle alamıyorlar. Daha önce de yazdım. Kalabalık salonlarda haftalardır kongre yapıyor; tabanı sıkılaştırmak, propaganda aracılığıyla her şeyi yolunda gösterebilmek için bu kalabalıkla övünüyorlar. Kuralların kendilerini bağlamadığını göstermeyi bile göze aldılar. Niye? Dar siyasi çıkarları için. Bu siyasal tablonun sorumlusu halk mı? Salgınla böyle mücadele edilir mi?

Üçüncüsü, ideolojik nedenlerle alamıyorlar. Virüs hızla yayılırken, mutasyonlu virüs ülke geneline dağılırken, haritada her yer kırmızıya çalarken kafeleri, restoranları açık tutuyor ama iki hafta sonra başlayacak ramazanda kapatmayı hedefliyorlar. Bu iki haftada virüs bulaşmayacak mı? Mesele halkın genel sağlığı mı, yoksa siyasal İslamın öncelikleri mi? Laik bir düzen, din sömürüsüne dayanmayan, bilimsel aklı öne çıkaran bir anlayış, ekmek kadar, su kadar yaşamsal, tablo açıkça gösteriyor.

Özeti: Bu iktidar, bu yönetim modeli, bu ekonomik program ve keyfi siyaset anlayışı değişmeden Türkiye’nin sorunlarının çözülmesi olası değil.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları