Gülengül Altınsay

Düdük oyunu mu sandınız?

12 Kasım 2015 Perşembe

Futbolcu aleyhte verilen penaltı üzerine hakeme “Seni bir daha görmek istemiyorum” diyerek tepkisini koyuyor. Sonra evine gidince pişman oluyor. Açıyor telefonu ve hakemden özür dilemek istiyor. Hakem bu ısrarlı aramalara önce yanıt vermiyor ama sonra dayanamıyor. Ve futbolcu özür dileme fırsatı elde ediyor. Telefonda hakem kararlarının gerekçelerini anlatıyor. “Madem özür dileyecektin niye söyledin o sözleri” diye serzenişte bulunmadan da edemiyor… Çünkü olay basına yansıyınca kızları hakeme sormuş: “Baba bir insan neden senden nefret eder?”… Futbolcuya “bir ay rakip takımın sahasının çimlerini biçme” cezası verilmesi söz konusu…
Bu olay tabii ki bizde yaşanmıyor. İsveç’te 1. Lig’de geçiyor. Çünkü hakeme sözlü kaba davranma ülkemizde ‘olay’ bile değil. Özür dilemek zaten alışkanlığımız değil. Futbolcunun hakemle bağlantı kurması ve konuyu konuşarak halletmeleri, yani barışmaları, işte orada durun, büyük suç!
Kavganın her platformda bu kez yöneticiler, yorumcular ve taraftarlar tarafından haftalarca sürdürülmesi gerek. Pirenin deve yapılması en büyük meşgalemiz, hatta sermayemiz.

Hakemin güvencesi yok
Daha üzerinden sadece birkaç hafta geçti. Trabzon’da hakemler can korkusuyla yaklaşık üç saat odaya hapsedildi.
Peki sonra ne oldu? Bundan sonra benzer olayların yaşanmaması için ne yapıldı? MHK’nin maçlara on dakika geç çıkma kararı aldığı söylenmişti ama onu da olmadı.
Hakemler herkesin beceriksizliğini örtme aracı olunca sahip çıkanı da olmuyor.
Hakemler, ülkedeki birçok kurum gibi, kendi bağımsız yönetimlerine sahip değil. İktidarların kölesi konumunda. Zorla alıkoyabilirsiniz ya da her türlü hakarette ve fiili bir saldırıda bulunabilirsiniz.

Cesaretli karar zor
Bu durumda hakemlerden cesaretli kararlar beklemek de zorlaşıyor. Genç hakemler her halde ortamı pek kavrayamadıklarından işe önce cesurca başlıyorlar. Örneğin zırt pırt faul çalmayıp oyunun akışkanlığını sürdürme yönünde maç yönetiyorlar. Kırmızı kartlık hareketlere ise hiç hoşgörü göstermiyorlar.
Çıplak gözle izlediğim Beşiktaş-Rize maçının hakemi Alper Ulusoy ve en son Bursa - Beşiktaş maçının hakemi Mete Kalkavan mesela. Oyunun hızlanan bölümlerinde onların katkısı büyüktü. Bu maçlarda hakemleri görmedik hiç. Çünkü top oynamaya çalışan sporcular vardı sahada.

‘Bize’ ve ‘onlara’ göre
Ne var ki bizde yöneticiler ve bazı ayrıcalıklı futbolcular sahada oynayarak kazanacaklarına inanmıyorlar. Akılları fikirleri hakemi etkilemekte. Yorumcuların bir kısmı, milli maç ya da Avrupa maçı söz konusu olunca bu tür sahtekârlıkları teşvik ediyorlar hatta. Hakem kararlarıyla ilgili, “bize” ve “onlara” göre tamamen zıt yorumlar yapabiliyorlar.

Pozisyon ve karar sayıcılar
Lig maçlarında da, hakemi etkilemek isteyen kulüp nüfuzlu ve ayrıcalıklıysa maçın tümü didik didik mercek altına alınıyor. “Ona niye çalmadın buna niye çalmadın” yargılamaları yapılıyor. Genç hakemler bir süre sonra bakıyorlar ki yaptıklarını anlayan yok. “Suç benden gitsin de ne olursa olsun” deyip maçı onlar da ağabeyleri gibi düdük oyununa çeviriyorlar.
Ben oldum olası bir futbol maçının “kaç gol pozisyonu oldu, kaç top kaleyi buldu” diye yorumlanmasına, koskoca 90 dakikanın bir yana atılmasına karşıyım.
Aynı şekilde hakemlerin, “şu kadar yanlış, bu kadar doğru karar verdi” diye değerlendirilmesi de çok saçma… Böyle olunca hakemler oyunun daha güzel olması için sorumluluk almıyor.
Ve ne adaletli bir oyun çıkar ne de güzel bir futbol.
Çıksa çıksa düdük oyunu çıkıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Şimdi ders zamanı 5 Aralık 2024
Takım ne yapsın? 3 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları