Haydar Ergülen
Haydar Ergülen haydaree@yahoo.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ardından...

06 Şubat 2012 Pazartesi
\n

\n

Dur geçmedesem, adım şaire çıkacak, zamanı kim durdurabilmiş ki, sen...diyen cümleler kurulacak belki de. Benim zamana uyumlu, şiire saygılı bir yolcu olduğumsa unutulacak.

\n

Oysa ben bir yolcu olduğumu hiç unutmayacağım. Zamana dur geçmediyen bir yolcu değil ama, işi zamanla yarışmak olan bir başkasına dur gitmediye seslenen bir yolcu. Bir akşam bir başkasına pencerenden bakan bir yolcu. Bir akşam bir başkasına...

\n

Kaç türlü cümle kurulabilir? Çok türlü, her türlü. İnsan gün gelir cümlelerin çokluğundan yorulur, hangisini kursam diğerinin hatırı kalır diye düşünmekten de.

\n

Zordur çünkü ardından yazmak. Gidenin ardından: Bakakalırım giden geminin ardından diyeni anlarım, ardından bakakaldığım başka şeylerden ötürü. Şehirlerden, haziranlardan, eylüllerden, adalardan, akşamlardan. Ne çok başka şey var, öyle çok ki üstelik, her şey dediğimiz de bunlardan başka nedir ki zaten?

\n

Her şey geçer”, şiirler kalır fakat, onlar hiçbir yere gitmez, en çok aramızda gider gelirler. İyi. Şiirler kalsın. Yoksa hiçbir şeyimiz kalmayacak yakında! Gideni uğurlamak için arkasından dökülen sulara benzer şiirler. Harfler, sözcükler, boşluklar, iç çekişler, silinmiş yerler, iyi okunamayan dizeler, anlaşılmayan bölümler. Olsun. Suyu anladığımız kadar anlasak şiiri, yeter. Suyu anlamanın en güzel yolu onu içmektir. Ben demedim, kimse demedi, bazen yazı kendi kendine ilerler böyle. Su gibidiyorlar ya, işte öyle. Bu son cümleyi bu yazı için kurmadım, bazı şeyler iyi de olsa kötü de, su gibi geçer gider. Su ardından döküldüğüyle, şiir ardından yazıldığıyla kalır. Kalsın.

\n

Bir akşam bir başkasına pencerenden bakan bendim. Önce zamana bakmıştım. Size bir sır vereyim: Zaman aslında küçücük bir şey. Bir dairenin içine koyup ölçülebilecek kadar küçük. İnsan zamanın bu kadar, hatta daha da küçük, minicik rakamlara indirildiğini gördüğünde, işte o zaman, şairlere kızabilir. Şairlerin daha büyük şeyler, dertler, sorunlar dururken, bunca küçük bir şeyle, sanki hepsi filozofmuş gibi, binlerce yıldır durup dinlenmeden uğraşıyor olmaları gerçekten akıl alır gibi değildir. Değildir ama öteki de şairdir, hani şu kimsenin ilgilenmediği olayların bir tarihçisi olarak şair.

\n

Canım arkadaşım Mehmet abi, James Baldwinin Ne Zaman Gitti Tren?diye sorduğu gibi, ben de sorayım: Ne çabuk geçti zaman?Seni yitireli dört yıl bitiyor bu şubatta. Senin Voznesenskiden çevirdiğin Oza kitabından, Sana bir sır vereceğim: Zaman sensin (Çev: Mehmet H. Doğan) dizelerini hiç unutmadım.

\n

Bu akşam dün akşamdan kalmayım. Bu yazının efkârı ondan: Biz kaldık, gidemedik!

\n

Dün akşam seni uğurlamaya gelemedim. Hem de gelebilir miydim, bilmiyorum. Seninle birlikte geçtiğim 50 yıla bakınca, giderken içinden vefasız dediğini de, çok hayırsız çıktındiyebileceğini de düşündüm ve sana hak verdim. Bu söylemiş olabileceklerin az bile geldi bana. Ne de olsa benden büyüksün, eskisin, olgunsun, çokgüngörmüş, nicegecegörmüş, uzunyolgörmüşsün, hem de bilgesin.

\n

Bir akşam senin pencerenden bakmıştım bir başka yolcuya. Ben çoğu zaman olduğu gibi yine sevinç içindeydim, çünkü senin içindeydim. O yolcuysa belki de Ankaraya bir atama işi için giden genç bir memurdu. Üstünde lacivert, ucuz bir takım elbise vardı çünkü ve o elbiseyi alırken yanında sanırım parasız verdikleri bir boyun bağı. Nedense seninleyken aklıma hep dizeler ve cümleler geliyordu. Kendimi şair ya da öykücü sanıyordum. O genç adam ceketini bırakıp aşağıya inmişti, sen onu beklemeden yürümüştün. Onun, ardından nasıl koştuğunu, dur gitme”, “lütfen gitmediye bağırdığını, ama senin onu dinlemediğini unutmadım. Hem gülmüş, hem üzülmüş hem de yıllarca anlatmıştım bunu. Bir daha hiçbir yerde hiç kimseye anlatmayacağım. Çünkü sen artık gidiyorsun ve ben sana hiç yetişemeyeceğim. Lacivert ceketi trende kalmış o memur gibiyim şimdi.

\n

Trenin ne zaman gittiğini biliyorum. Haydarpaşa o gece Gar Lokantasında kendini rakıya ve ayrılığa vurmuştur. Tren yeniden gelirse, Haydarpaşayla Gar Lokantasında buluşalım, kendimizi rakıya ve aşka vuralım. Belki o lacivert takım elbiseli genç de gelir masamıza, öykünün sonunda.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Üvey Sayfa 14 Ocak 2013
Cemali Mektup 7 Ocak 2013

Günün Köşe Yazıları