Orhan Abi, darbeye karşı mısın?
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Orhan Abi, darbeye karşı mısın?

12.03.2015 08:00
Güncellenme:
Takip Et:

 

 

Vesayet rejimi ordunun anayasal sistemde hukuka kazıyıp kurumsallaştırdığı gayrimeşru haklara dayanır.

Orhan Bursalı iki gün önce Cumhuriyet’te soruyor: “Vesayete karşı mısın?” Şöyle devam ediyor: “Askeri vesayet şüphesiz karşı olduğum bir durum. Ama Türkiye’nin düne kadarki kötü yönetiminden askeri vesayet kadar, kötü-yağmacı, ülke batırıcı siyasi sivil vesayeti de fazlasıyla sorumlu görürüm...”
Vesayet meselesine girmesinin nedeni birlikte katıldığımız bir panelde yaptığım konuşma. AKP döneminde nasıl bir otoriterliğe savrulduğumuzu anlattığım panelde bir de iyi haber var demiştim: “Askeri vesayet bitti ve bu bizim için büyük fırsat.”

Bursalı, bunu “Olsun, askeri vesayet bitti ya!” dediğimi söyleyerek özetlemiş. Sonra da kendi özetlediği lafımı “çöpe atmış”. Cumhuriyet’in çöpüyse, başım üste. Ama önce Bursalı için bir “mıntıka” temizliği yapalım, belki çöpe atılacak başka fikirler çıkar.
Orhan Bey’e göre vesayet rejiminin bitmesi iyi, ama bunu söyleyenlerin motivasyonu kötü. PKK de ordu gibi silahlı bir güç olduğundan ve bu gücünü AKP’ye bazı dayatmalar için kullandığından, bu durum yeni bir vesayet rejimi yaratıyormuş. 27 Mayıs Darbesi’nin (başbakanın asıldığına üzülmüş) nasıl da en demokrat anayasayı getirdiğini yazıyor. Bu ihtilale kimsenin söz söyleme hakkı olamaz diyerek, vesayetçiliğin kuramsal fatihasını ezberden okuyuveriyor.
Vesayet rejimi ordunun anayasal sistemde hukuka kazıyıp kurumsallaştırdığı gayrimeşru haklara dayanır. Silahı olduğu için değil, silahlı kuvvetini siyasi alanda her an kullanabileceği kurumsal bir güce tercüme edebildiği için vesayet vardır. Sırf silahın olması vasi olmasına yetmez. Olsaydı, ordusu olanın vesayet rejimi olurdu.
Siyaset bilimciler Alfred Stepan’dan beri askeri vesayetin olup olmadığını anlarken 11 kriter kullanırlar. Türkiye’de rejim bunlardan 8’ini kurumsallaştırmıştır. Şu anda hiçbiri yok. İyi ki de yok. Sosyal demokratların önü hiç olmadığı kadar açık. Ama biten vesayetçi demokrasiydi, gelen ise rekabetçi otoriterlik.
Gelelim “iyi ki 27 Mayıs oldu!” darbeciliğine. Darbenin kendini kötü, sonuçlarını iyi bulursanız, “İyi ki eşek sudan gelene kadar dövmüşler yoksa hastanede amcaoğlunu göremezdim” demiş gibi olursunuz.
Askeri müdahalenin iyisi olmaz. Burada artık net olalım. Sonuçları açısından değil, prensipte anlaşalım.
Peki AKP’nin ikiyüzlülüğünü, AB havucu kullanıp, askerin sopasını almasını, sonra o sopayı Gezi’de halkın kafasına indirip o havucu yemesini ne yapacağız? Anlatacağız.
Uyduruk Balyoz ve Ergenekon iddianameleriyle hayatı kararan askerleri ve sivilleri ne yapacağız? Bunu da anlatacağız. Tüm bunlar oldu diye, sivil siyasetten yeni vesayetler peydahlamanın, 27 Mayıs’lara özenmenin, iyi darbe-kötü darbe savruluşları yaşamanın âlemi yok.
İleriye bakacağız. Kafayı askerin parlak postalından kaldırıp, katışıksız sivil bir Türkiye’de sosyal demokrasi nasıl kurulur sorusuna, gökteki yıldızlara kaldıracağız. Gökteki, apoletteki değil. Başlıktaki soruyu hiç aklımızdan çıkarmadan...  

Doç. Dr. KORAY ÇALIŞKAN Boğaziçi Üniversitesi

---

Devleti devlet yapan, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti olma gibi özellikleri yanında, kültüre verdiği önemdir, önceliktir.

Toplumların gelişmişlikleri artık yalnızca ekonomisiyle, teknolojisiyle değerlendirilmiyor, kültürel yapısıyla da ölçülüyor. Kültür denince de devletlerin bu alana yaptığı yatırım kadar, ülkelerin sanat, edebiyat, kültür insanlarının niteliği ve niceliği öne çıkıyor.

Bir insan hakkı olarak kültür
Kültürden yararlanmaksa bir insan hakkıdır. Bu hak, 10 Aralık 1948’de yayımlanan ve Türkiye’nin de 1949’da imzaladığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 27. maddesinde yer alır: “Herkes toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına sahiptir” denilmiştir.
Ayrıca bu hak, anayasamızın 64. maddesini oluşturur.
Bu haklar için UNESCO da insanın tek boyutlu olmadığını 1960’lardan başlayarak gündeme getirir.
1967’de Monaco’da, ertesi yıl Budapeşte’de yuvarlak masa toplantısı yapar. Aynı yıl genel konferansı toplar ve kültür konusunu çalışma programına alır. Bir yandan da tüm dünyayı kapsayan çalışmalarını sürdürür.

Kültür politikaları
2 Eylül 1970’te aralarında Türkiye’nin de yer aldığı 88 ülkenin katılımıyla Venedik Konferansı’nı toplar. İlk kez “kültür politikaları” devletlerarası bir konferansın konusu olur.
UNESCO ilk kez uluslararası kültür ilişkilerini değil, devletler kendi kültür konularını burada gündeme getirir.
Venedik Konferansı’ndan sonra Helsinki Konferansı, on yıl sonra Mexico Kültür Politikaları Evrensel Konferansı, kültüre yeni tanımlar getirir, devlete de yeni görevler yükler. Bu görevler, kalıcı ve sürdürülebilir özellik taşımaktadır.

Devlet sanata yön vermeye kalkışmaz
Venedik Konferansı’nda ele alınan kurallar daha da yaygınlaştırılır.
Devlet, kültüre, sanata yön vermeye kalkmadan, sanatçının, kültür insanının özgürlüğünü, yaratıcılığını korumalı, ona kolaylık sağlamalı anlayışı benimsenir.
Kültür politikalarının finansmanı, yönetimi ve kurumlaşması, bunun gelişmesi, öte yandan sualtı miras, somut olmayan kültürel miras, çokdilliliğin kullanımı ve geliştirilmesi için pek çok karar alınır, devletlerle sözleşmeler imzalanır.
Türkiye de bugüne kadar UNESCO ile bilinen yedi sözleşme imzalamıştır. Başlangıçtan beri benimsenen kararları görmezden gelen siyasal iktidarlar, tam tersini uygulayanlar ve yasaklar koyanlar, işte bu kavgayı çıkaranlardır.

Amaç ‘kültür’ü sindirmek mi?
Son olarak da siyasal iktidar, “İç Güvenlik Yasası” adı altında 90 maddeden oluşan bir torba yasada kültürel etkinliği, terör eylemi olarak algılayıp polis gücüyle bastırmak, yayınlama, gösteri, söz ve ifade özgürlüğünü tümüyle ortadan kaldırmak, her çeşit kültürü sindirmek için insanı ve kültürü yok etme savaşına hazırlanmaktadır.
Oysa bu topraklardan Sinoplu Diyojen çıkmış, “Dünyada en güzel şey, ifade özgürlüğüdür” sözünü 2500 yıl önce, insanlığa armağan etmiştir.

Temeli ‘kültür’ olan kavga
İşte Türkiye’deki büyük kavga, demokrasi, özgürlük ve eşitlik kavgasıdır.
Temeli kültür olan Cumhuriyet kavgasıdır. Size kavganın neresinde olduğunuzu sormuyorum, çünkü biliyorum.
Ama 7 Haziran’a doğru hızla yol alınırken bu büyük kavgadaki başarının güç birliği ve ses birliğinden geçtiğine, bunu da herkese çok etkili bir biçimde duyurmak gerektiğine, yürekten inanıyorum.  

HİKMET ALTINKAYNAK Eski YTÜ Rektör Danışmanı, Yazar

 

-

 

 

Yazarın Son Yazıları

Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025