Ülkü Tamer

Düzeyli Bir Yönetmeni Anarken

06 Ağustos 2011 Cumartesi
\n

Sanırım 1959du. Saraçhanede, bulvar üstündeki küçük kahvede (yani a dergisinin yazıhanesinde) oturuyorduk. Yılmaz geldi. Yılmaz Pütün. Işıl ışıldı.

\n

Hayrola? dedik. Yeni bir öykü mü yazdın?

\n

Bir filmde oynuyorum, dedi. Bu Vatanın Çocuklarında. Hem de başrol.

\n

Sen şaşırmışsın, dedik.

\n

Atıf Yılmaz yönetiyor dedi.

\n

Atıf Yılmaz da şaşırmış. Senden oyuncu mu olur!

\n

İki Yılmazın da şaşırmadığı kısa sürede kanıtlandı. Bu Vatanın Çocuklarını aynı ikilinin Alageyiki izledi.

\n

Yılmaz Pütün de Yılmaz Güney oldu.

\n

***

\n

Geçen hafta Atıf Yılmazın anılarını yeniden okurken hatırladım bunu. Yılmaz bu rolü neredeyse kopara kopara almış. (Aynı filmle ilgili bir başka şey daha: Küçük kızı oynayan çocuk da ileride Nesrin Topkapı olup çıkacakmış.)

\n

Atıf Yılmaz en çalışkan yönetmenlerimizden biriydi. 119 filme imza atmıştı. 51 filmin senaryosunu yazmış, 27 filmin yapımcılığını üstlenmişti. Bu kadar çok film yapan bir yönetmenin düzeyini sürekli koruyabilmesi kolay değildi doğrusu.

\n

Resim denilince sadece iskambil kâğıtlarındaki oğlanı, kızı, papazı düşünen kişilerin kol gezdiği bir ortamda Atıf Yılmaz elbette öne çıkıyordu. (Ama hakkını yemeyeyim, Yeşilçam, yokluktan var etmeyi becerebilen Musaların sokağıdır. Boyuna mucizelere tanıklık eder. Oturup Kierkegaarddan söz edebileceğiniz kişiler de vardır orada, Yahya Kemal deyince boş gözlerle yüzünüze bakanlar da.)

\n

***

\n

Atıf Yılmazın başarısının arkasında sanatçının kültür birikiminin, dünyayla, çevresiyle ilgilerinin, başka sanat dallarıyla yakın ilişkilerinin yattığını düşünüyorum.

\n

Atıf Yılmaz, Orhan Kemalden Yaşar Kemale, Kemal Tahire uzanan dostluklardan kendisini besleyen kaynaklar yaratmayı bilmiş, o kaynakları da kişiliğini ve mesleğinin onurunu koruyarak kullanmayı başarmıştı.

\n

Bu başarının bir başka nedenini de yine anılarında görmüştüm: İşini seviyordu. Ona tutkuyla bağlıydı. Sinemayı yaşamının odak noktasına yerleştirmişti. Hollywoodda 1940ların Altın Çağ döneminin yaratıcıları gibi düşünüyordu: Sinema olmazsa olmaz!

\n

***

\n

Ama o sinemayı yapmak pek kolay değildi. (Sorunlar değişti gerçi... şimdi de değil.) Atıf Yılmazın dorukta olduğu yıllarda Yeşilçam son derece sınırlı klişeler içinde çalışıyordu. Öykülerin, değil anahatları, ayrıntıları bile kopya kâğıdıyla çoğaltılmış gibiydi. Bir filmin afişine bakınca, oyuncuların adlarını okuyunca o filmi daha sinema salonuna girmeden görmüş gibi oluyordunuz. İşletmecilerden alınan avanslarla yaratılmaya çalışılan yapıtlar iki haftada kotarılıp seyirci karşısına çıkarılıyordu.

\n

Atıf Yılmaz da bu kasırganın içindeydi. Ama Beş Kardeştiler, Battı Balık, İki Gemi Yanyana gibi filmlerini yaparken bile o kasırganın içine incelikler yerleştirmeye çalıştı. Kendi görüşlerini benimsemiş bir avuç yapımcıyla işbirliği ederken ya da yapımcılığını da üstlendiği filmlerde ise sinemamızın hep onur duyacağı yapıtlar yarattı.

\n

***

\n

Atıf Yılmazın bir özelliğinden daha söz etmeliyim. Birçok değerli sanatçı onun yanında yetişti. Yılmaz Güney, Halit Refiğ, Zeki Ökten, Şerif Gören, Ali Özgentürk mesleğe onun yardımcılığını yaparak adım attılar. Düzeyli bir usta-çırak ilişkisi sonunda usta oldular.

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Notlar... 5 Ocak 2013
Yoksul Köylü 29 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları