Prof. Dr. Engin Arık 2002 yılında, Türkiye’nin elindeki madenin ebediyen bitmeyeceğini söylüyor... 'Toryumu biliyor muyuz?'

Gazetemiz yazarı Özdemir İnce’nin, 2007 yılında, Isparta’da meydana gelen uçak kazasında yaşamını yitiren Prof. Dr. Engin Arık’la 28 Temmuz 2002’de yaptığı söyleşi, toryumun önemini yine ortaya koyuyor.

Yayınlanma: 24.09.2022 - 02:00
Prof. Dr. Engin Arık 2002 yılında, Türkiye’nin elindeki madenin ebediyen bitmeyeceğini söylüyor... 'Toryumu biliyor muyuz?'
Abone Ol google-news

Prof. Dr. Engin Arık parçacık fiziği uzmanıydı. 30 Kasım 2007 günü Isparta’da meydana gelen uçak kazasında yanındaki altı meslektaşıyla birlikte yaşamını yitirdi. Arık’la 2002 yılında, Hürriyet gazetesinde yayımlanan bir söyleşi yapmıştım...

  • Engin Hanım, “kurtarıcı” olarak tanımladığınız toryumu bir meslektaşınıza anlatır gibi değil, benim ve okurlarımızın anlayacağı gibi anlatır mısınız?

Toryum, saflaştırıldığında alüminyum, çelik görünümünde bir element. Toprakta toryum oksit halinde bulunuyor. Dünya rezervlerinin yaklaşık yarısı Türkiye’de, Batı Anadolu’da bulunuyor. Eskişehir, Sivrihisar, Beypazarı ve Kızılcaören yörelerinde...

  • Dünyada nerelerde var, rezervler ne kadar?

Avustralya’da 300 bin ton, Hindistan’da 290 bin ton, Norveç’te 170 bin ton, ABD’de 160 bin ton, Kanada’da 100 bin ton, Güney Afrika’da 35 bin ton, Brezilya’da 16 bin ton...

  • Türkiye'de?

800 bin ton. Neredeyse bütün dünyada toplam 1071 bin ton, Türkiye’de 800 bin ton.

  • Müthiş bir şey. Dünya rezervlerinin yarıya yakını bizde. Bir mukayese yapmak istiyorum. Birkaç yıldır bir başka maden, bor üzerine bir tartışma vardı. Bor, stratejik maddedir, özelleştirilmesin, özellikle de yabancıların eline geçmesin deniliyordu. Toryum için de aynı şeyi söylemek mümkün müdür?

Bildiğim kadarıyla, toryumun 21. yüzyılın en stratejik maddesi olması büyük bir olasılık. Eğer 2005 yılına kadar yapılması planlanan yeni tip nükleer enerji santralları gerçekleşirse, toryum bir numaralı element olacak. Çünkü yeni tip reaktörlerde yakıt olarak kullanılacak. Eğer biz toryum ile elektrik enerjisi üretebilmek olanağına kavuşursak bu trilyonlarca varil petrole eşdeğerde bir enerji kaynağı olacak.

  • Diyelim ki her şey yolunda gitti, 2005 yılında, haydi diyelim 2010 yılında toryumlu nükleer santraller çalışmaya başladı. Bu nasıl olacak? Yani kömür gibi topraktan çıkartıp bir çuvala koyup... Bunu bir anlatır mısınız?

Şu anda planlanan yeni tip reaktörlerin prototipinden söz edecek olursak: Yerin yaklaşık 30 metre altında, kurşun bir hedefin içinde bulunacak toryum. Bu hedefe dışarıdan, yeryüzünden hızlı protonlar gönderiyorsunuz. Bu protonlar kurşundan nötron üretiyor. Bu nötronlar da gidip toryumla birleşerek enerji üretiyor.

  • Peki toryumun topraktan çıkartılması ve enerji üretimi sırasında bu işlerde çalışan insanlar herhangi bir tehlikeye maruz kalıyor mu?

Hayır. Bizim rezervlerimiz zaten Toryum-232. Yüzde yüz oranda, oksitlenmiş durumda toryum içeriyor. Neden “kurşun hedef” deniliyor diye soruyorsunuz. Kurşun hedef dediğimiz şey, içine toryum konulan bir mahfaza, bir kap. Silindirik biçimde, boru biçiminde olabilir. Üzerine hızlı protonlar gönderildiği için “hedef” olarak adlandırılıyor. Bu tip reaktörlerin eskileriyle mukayese edilmesi mümkün değil. Kesinlikle patlama tehlikesi yok. Çernobil benzeri bir felaketin tekrarlanması mümkün değil.

  • Yani radyoaktif kalıntı da bırakmıyor...

Radyoaktif kalıntı minimum nisbetinde. Bu minimum kalıntı da nötronlarla yok edilebiliyor. Bu tip reaktörlerde, reaktörün fişini çektiniz diyelim, her türlü işlem duruyor. Oysa klasik tip reaktörlerde, fişi çekseniz de olay zincirleme olarak devam ediyor. Her an sizin kontrolünüzden çıkabiliyor. Yeni tip reaktörlerde bu imkânsız. Patlama ihtimali yok, doğa kirlenmiyor, minimum atıklar da uzun ömürlü değil.

  • Uranyum bu kadar belalı bir madde, tehlikeli, radyasyon yayıyor. Oysa toryum da 1828‘de bulunmuş, radyoaktif olduğu da 1898‘den bu yana biliniyor. Bilim adamları tehlikesiz olduğu halde neden toryumu tercih etmemiş?

Toryum nedense iyi tanınmıyordu. Cenevre’de CERN (European Center for Nuclear Research-Avrupa Parçacık Fiziği Araştırma Merkezi) laboratuvarında araştırma yapan, Nobel almış bir İtalyan fizikçi, Prof. Carlo Rubbia tarafından önerildi 1993’te. Toryumun, uranyumun yerini alabileceği kanıtlandı. Dokuz yıl öncesine kadar toryumun bu tip bir reaktörde yakıt olarak kullanılabileceği bilinmiyordu.

  • Artık biliniyor. Sadece biliniyor mu, yakıt olarak kullanmak için dünyada ne gibi çalışmalar yapılıyor?

Ön araştırma çalışmaları bitti, projenin fizibilitesi 1998’de tamamlandı. 11 Avrupa ülkesinin bilimsel araştırma bakanları için araştırma panelleri oluşturuldu, bir de bilim adamlarının katıldığı teknik danışma grubu var. Ne yazık ki Türkiye yok buralarda. CERN laboratuvarı da 1954 yılından bu yana var. Aralarında Yunanistan’ın da bulunduğu 12 Avrupa ülkesinin kurduğu bir laboratuvar...

  • Burada biz var mıyız?

Burada biz maalesef yokuz. Şu anda 20 üyesi var.

(Prof. Dr. Engin Arık, çalışma arkadaşlarıyla birlikte.)

  • Hiçbir yerde yokuz! Peki ne olacak bizim halimiz?

Aralarına katılmak için Türkiye Bilimler Akademisi’yle birlikte yoğun çabalar içindeyiz.

  • Sadece Bilimler Akademisi mi? Devletin, hükümetin bu işe el koyması gerekmiyor mu?

Hepsi bir arada olmalı. CERN’e ve öteki çalışmalara katılan devletler kendi güçleri nisbetinde bütçelere katkıda bulunuyorlar. Ancak bilimsel araştırmalara yapılan yatırımlar bir süre sonra misliyle kendini öder duruma geliyor. Ama Türkiye bu gibi konulara para ayırmadığı için büyük bir bilim adamı eksikliği var.

  • CERN'de neler yapılıyor? Biz oraya dönelim.

CERN’de yapılan ön araştırmalar bitti. Avrupa’nın ilk prototip toryumlu nükleer santralı 2005 yılına kadar tamamlanacak. Ayrıca Japonya ve ABD’de kendi santrallarını yapmaya çalışıyor.

  • Demek ki üç merkez var: Avrupa, ABD ve Japonya... Bunlar santralı bitirdikleri zaman bize satacaklar...

Biz de araştırmaların içinde olursak kendimiz de üretebiliriz. Belki daha iyisini yapabiliriz. Prototipin geliştirilmesinde mutlaka aralarında bulunmamız gerek. Bildiğim kadarıyla Avrupa prototipi reaktör 2005 yılında bitirilecek. Bu yeni reaktör, mevcut uranyum atıklarını da kullanabilecek. Avrupa’nın toryum için geliştirmeye çalıştığı reaktör, mevcut reaktörlerin sorunlarını da çözümleyecek.

  • Prototip reaktör 2005 yılında tamamlanırsa, seri üretim 2010 yılında başlayabilir mi?

O kadar sürmez bile, bir prototip ortaya çıkınca birkaç yıl içinde firmaların anahtar teslim üretecekleri modül haline gelebilir.

  • Toryum madeninin yarısının bizde olduğunu biliyoruz. Peki Türkiye, toryum reaktörü çalışmalarının neresinde?

Hızlandırıcı üzerinde çalışan bir tek araştırma grubumuz var Ankara’da. Grup, Prof. Dr. Saleh Sultansoy (Gazi Üniversitesi) grup başkanı, Doç. Dr. Abbas Kenan Çiftçi (Ankara Üniversitesi), Doç. Dr. Ömer Yavaş (Ankara Üniversitesi) ve Yard. Doç. Dr. Metin Yılmaz’dan (Gazi Üniversitesi) oluşuyor. Hızlandırıcı Araştırma Grubu Ve öğrencileri. Oysa dünyada 15 bin hızlandırıcı var.

  • “Hızlandırıcı” ne demek?

“Hızlandırıcı”, proton ve elektron gibi temel parçacıkların ve atom çekirdeğinin hızını çoğaltan aletlerdir. Hızlandırıcılar tıpta, sanayide, savunma sanayide de kullanılıyor. Türkiye’de sanırım 30 kadarı tıpta kullanılıyor. Fakat araştırmayla ilgili hızlandırıcı yok

  • İstanbul'da da siz varsınız. Genelde fizikçiler mi çalışıyor bu konuda?

Ben tam olarak hızlandırıcı konusunda çalışmıyorum. Benim alanım deneysel yüksek enerji fiziği, parçacık fiziği. Türk Fizik Derneği Başkanı, İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nizamettin Erduran deneysel nükleer fizik üzerinde çalışıyor.

  • Türkiye'nin yerin altındaki toryumunu 2015 yılından itibaren kullanabilmesi için ne yapmak lazım?

Önce bilime ve bilimadamına yatırım yapmamız lazım. Şu an bir tahmin yapacak olursak: Türkiye’de, 2010 yılında hızlandırıcı, deneysel yüksek enerji fiziği ve nükleer fizik konularında, Avrupa ortalamalarına göre bin 200 bilim adamının çalışıyor olması gerek. Şu anda, 2002 yılında sadece 80 kişi var. Sekiz yıl içinde bu sayıya ulaşabilmek için bilimadamına, gerekli aletlere destek vermek lazım.

  • Bu desteği kim verecek?

Devlet, hükümet, tabii ki TÜBİTAK, Türkiye Bilimler Akademisi TÜBA. Özel teşebbüsün, sanayi kesiminin de katılması, katkıda bulunması gerekir.

  • Belki hepsinin, herkesin katılacağı özel bir örgüt kurulabilir.

Ama her şeyden önce, en önemlisi eleman yetiştirmek. Ayrıca Avrupa, Japonya ve ABD’de toryum madeninin enerji alanında kullanılması konusunda araştırma yapan gruplara bizim bilimadamlarımızın katılmasını mutlaka sağlamak. Oralardan öğrenilen bilgileri Türkiye’ye aktarmak.

  • Türkiye'de akademik unvana sahip kaç bilimadamı var bu işin içinde?

Hızlandırıcı alanında çalışanların sayısı 10’u bile bulmaz. Sıfır diyebiliriz. Üniversitelerin fizik bölümlerinin bu alanda çalışmasını sağlamak, doktora ve doktora üstü çalışmalarını hızlandırmak, çoğaltmak, bu alanda çalışma yapacak olanları yüreklendirmek lazım. Lisansüstü eğitimin güçlendirilmesi... Büyük bir servetin üzerinde oturuyoruz, küçük bir bilimsel yatırımla toryumla enerji üretme alanının dünya devleri, liderleri arasında girebiliriz. 290 bin tonluk toryum rezervi bulunan Hindistan enerji geleceğini toryumda arıyor. Yüksek düzeyde, araştırma yapıyor.

  • Peki bizim aklımız erer mi bu işe? Katılmaya kalkışsak bizi aralarına alırlar mı?

Bir fizik bölümü mezununun dünya stardartlarında yetişmesi için kaç yıl lazım?

Bilimadamlarımızı elbette alırlar aralarına. Bu alanda çalışan bilimadamlarımızın zaten bağlantıları var onlarla. Bir mezunun 5 yıl daha çalışması lazım doktora alması için 7 ile 10 yıl yeter. Ayrıca, başka ülkelerde yaşayan Türk bilim adamları var, onlar Türkiye’ye davet edilebilir. Türki devletlerde, özellikle Azerbaycan’da, Özbekistan’da bilimadamları var. Onlardan da yararlanabiliriz. Düşünün bu alanda Bulgaristan’ın, Romanya’nın gerisindeyiz. Avrupa 2003 ile 2006 arasında yapılacak çalışmalar için bu alana 325 milyon euro yatırıyor. Bu nükleer reaktör prototipinin üretilmesi için...

  • Toryum nükleer enerji reaktörleri çalışmaya başladı diyelim. Elimizdeki toryumun ömrü ne?

Ebediyen diyebiliriz. Bitmeyecek diye düşünebiliriz.

ENGİN ARIK’A TEŞEKKÜRÜ BİR BORÇ BİLİYORUM...

Türkiye, dünya toryum rezervlerinin yarısına sahip. Toryum çevreyi kirletmiyor, nükleer artık bırakmıyor. Öyle bir rezerv ki Türkiye sonsuza kadar enerji kaynağı derdinden kurtulabilir, toryum reaktörleriyle ürettiği elektrik enerjisini toryum yoksulu Avrupa’ya ve komşularına satabilir. Türkiye’nin elektrik üretmek için dışarıdan petrol ve doğalgaz almadığını, ısıtmada kullanılan doğalgazın yerini toryumdan üretilen elektriğin aldığını düşünelim. Düşünelim, Türkiye’nin başına büyük bir devlet kuşunun konduğunu anlarız. Önümüzdeki 10-15 yıl içinde Türkiye’nin talihi tersine dönebilir. Önü açılabilir.

Devletin, hükümetin, TBMM’nin, TÜSİAD’ın, sanayi odalarının “toryum” gerçeğinden haberi var mı, bilmiyorum. Prof. Dr. Engin Arık, Devlet Planlama Teşkilatı’nın haberi olduğunu söylüyor.

Uranyuma dayalı nükleer enerji üretimine, hidrolik enerji için baraj yapılmasına, termik santrallere karşı çıkan, ancak Türkiye’nin enerji gereksinimi için olumlu öneride bulunamayan çevreci örgütlere, doğaseverlere, sivil toplum örgütlerine ve “harabeseverler”e de müjde! Şimdi ellerinde toryum kozu var. Yürüyüş yapmalarına, açlık grevi yapmalarına artık gerek kalmayabilir. Toryum reaktörüyle elektirik enerjisi üretimine sahip çıkabilirler.

Türkiye önümüzdeki 12 ay içinde mutlaka CERN’e üye olmalı ve Toryum Prototip Reaktörünü üreten devletlerin arasında yer almalı. Bu da yetmez, Türkiye, ABD ve Japonya ile ilişki kurup toryum reaktörü alanında çalışma yapan gruplara bilimadamları göndermeli. Bu yılın sonuna kadar Hindistan bu alanda neler yapmış, oradan da bir şeyler öğrenmeli. Ülkemiz adına, bu işi bana haber verdiği için Prof. Dr. Engin Arık’a ve bu alanda çalışan birkaç bilimadamımıza teşekkürü borç bilirim. Ben de sizlere, bütün Türkiye’ye, başımıza konan devlet kuşunun, kurtarıcımız toryumun müjdesini veriyorum.

BİTTİ


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler