Hikmet Çetinkaya

Aydınlığın Işığında, Devrimci Ruh!..

16 Ağustos 2014 Cumartesi

Demokrasilerde insanlar aşağılanır mı; din eksenli siyaset yapılır mı; mezhep çatışmaları için ortam yaratılır mı?
Baskı, şiddet, gözdağı, işkence!
14 yıl önce zindanlarda yatan insanlar otomatik silahlarla delik deşik edilirken, faili meçhul cinayetler işlenirken, köktendinci terör örgütü devlet tarafından silahlı güç olarak kullanılırken susanlar, bugün nasıl olur da televizyon ekranlarından demokrasi ve özgürlüklerin savunucusu rolü keserler?
Sanatla egemenliğin tarihte sarmalaşan bağıntıları vardır. Egemenliğin somut dışavurumu siyasal iktidarın biçiminde olur. Her siyasal iktidar sanatı denetlemek ister.
Kimi devrim atılımlarında siyasallaşma, sanatın bile önüne geçebilir...
Tarihin sayfalarını karıştırırsak bunların hepsini görebiliriz...
Bağnaz iktidarlar sanata pranga vurup köleleştirmek için çabalarlar.
Bu köleleştirme sinemada, tiyatroda, müzikte, edebiyatta olur...
2014 Türkiyesi’nde sadece sanata değil, aynı zamanda gazetelere, televizyonlara da pranga vuruluyor...
Çünkü iktidar Türkiye’yi köleleştirip, biat kültürünü yaşamın her alanına yayıyor.
Gazetelerin genel yayın müdürleri görevden alınıyor, köşe yazarları işinden oluyor, yazdığı yazılar sansürleniyor.
İktidar medya patronlarına “buyruk” veriyor, cumhurbaşkanı seçimleri öncesi RTE, alanlarda gazete ve televizyon sahiplerini tehdit ediyor...

***

İnsanlığın uzun geçmişine bakarsanız sanatçıyı uşak sayan egemenlik anlayışının binlerce yıl sürdüğünü görürüz...
Bununla savaşmak için üniversite mezunu olmak, siyasetçi, bilim insanı, mühendis, avukat olmak yetmez...
Diploma yetmez!
Okumak, öğrenip bilinçlenmek gerekir!
Bugün devleti yönetenlerin, milletvekillerinin tümünün sanatla ilgisi nedir?
Yanıtını onların vermesi gerekir!
Aydın olmak, devrimci, demokrat, sosyalist, komünist, ilerici, çağdaş olmak demektir!
Eğer siz sanata karşıysanız, ister cumhurbaşkanı, ister başbakan, bakan, ister milletvekili, bilim insanı olun, hiçbir şey değilsiniz...
O yüzden adaleti soysuzlaştırır, demokrasi ve özgürükleri ortadan kaldırır, hem sanatı, hem sanatçıyı, gazeteciyi köleleştirmek istersiniz...
Daha açıkçası toplumu köleleştirirsiniz...
Yüzde 51-52 oy oranını eleştirenlere ise şu yanıtı verirsiniz:
“Peygamber efendimizi bile desteklemeyen oldu!”
Eğer o soru bir aydına sorulsa vereceği yanıt şudur:
“Ben yerel yenilgilere, gericiliğin kazanımlarına karşı ırkçılığı, yoksulluğu, sömürüyü, gökten inme sanılan ayrıcalıkları tanımamak için çalışıyorum. Onun için mücadele ediyorum.”
Siyasetçi aydın olsa bunları söyler!
İşte ilericilik, çağdaşlık budur!
Sevgiyi bölüşmek, hayatı mavi derinliklerde aramak...
Devrimcilik!
Demokrat olmak!

***

Çağımızda sanatçının bilinci aydınlığın gerisindeki kör karanlıkta kaldığı zaman ortalıkta sanat kalmaz...
Sanatın çağdaş dünyamızda bir anlamı var. Bunu anlayamayan kişi rejisör olur, oyuncu olur, perdeci olur, çevirmen olur, tiyatro müdürü olur ama sanatçı olamaz...
Günümüz Türkiyesi’nde “din merkezli siyaset” 1950’den beri sanatı köleleştirmek istedi...
Tiyatrolar basıldı, sanatçılar işkence gördü, filmler sansürlendi... Sanatçı hiç yılmadı, mücadele etti!
Onlar umut çiçekleriydi toplumun!
Şimdi sayıları azaldı!
Sanatçı aydın olmalı, devrimci olmalı!
Köleleştirmeye karşı boyun eğmemeli!
Bir ülke için umuttur onlar!
Sevgidir!
Barıştır!
Mutluluk!
Aşktır!
Adaletin soysuzlaştırılmasını önlemek için mücadele edenlerdir...
Bakmayın siz, parasal egemenliğin bahşişini koparmak için iki büklüm olan sinemacılara, tiyatroculara...
Muhsin Ertuğrul’un ölüsü bile bir “anıt” gibidir...
Çağdaş sanatın bilincini ve onurunu simgeliyor, bir genç kuşak, öğretmenleriyle birlikte onun bilincini devrimci bir yürekle yürütüyor...
Siyasetçilere ders veriyor, boyun bükmüyor, bahşiş toplamıyor...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları