Hikmet Çetinkaya

Prangalı Bir Sevda...

17 Ağustos 2014 Pazar

Sevincin taşkınlığı, insanın başkaldırışı, doğanın çiçeklenmesi nedir?
Doğan bir bebeğin gözlerini açışı!
Annenin yarınlara dönük umudu!
Hepsini bir araya getirin, katıksız bir sevgiyi ellerinizle büyütün, çığlık atın, umudu yakalamaya çalışın...
Söyleyin bana aşk nedir, prangaya vurulmuş sevda nedir, özgürlük nedir?
Bizlere anlatılan o masallar, akan kanın ırmağa dönüşmesi, hayatın yazı sayfası...
Bir kadının gülümseyişi, çocukların şarkıları, o güzelim kıyı kasabaları...
Umut nedir, anlatın bana!
Yağmurduk, rüzgârdık, ilkyazda beyaz yapraklarıyla gülümseyen bir badem ağacı...
Özgürlüğe açılan bir kapı!
El kadar mavileri topluyorduk çiçek ormanlarının içinde...
Ağlamaktan öte...
Fırtına öncesi...
Denize bakan yamaçlarda kanat çırpan bir kırlangıç...
İlkyaz sevinciyle coşan, sevdalı bir genç kız, delikanlı...
Ağaç dalları gibi kırıldık hep!
Direndik ve yeniden doğduk...
Şiirdik, öykü, bitmeyen bir roman...
Kimi zaman ağladık kimi zaman güldük...
Cahit Külebi’nin dizelerinde Niksar’da dostlarla buluştuk...
“Gözyaşlarım gözüme döküldü, anlamadı; aynı yastıkta bitirdik birbirimizi...”

***

Sevincimizi çalanlara karşı nasıl direnmiştik bilirsin sen, o kaçınılmaz sevgiyi...
Şafak vakti...
Aradan kaç yıl geçmiş, yitip giden sevdamız, güleç bakışımız!
Gece yarısı şarkılarımız...
Edmond Jabes’i dinlemiştik Paris’te...
“Hayat içen bir yazı sayfasıydım ben” diyordu; tıpkı ölümün benim yazı sayfam olması gibi.
Onun için de yazı ölümün, hem ölçüsü hem de ölçüsüzlüğüdür... Ben de kopya çekerek, Jabes’in o dizelerinden sana şunu söylemek istiyorum Sevgili Tayyar Eraslan...
“Ölü gövdede kalan, ruhun külleridir.”
Şimdi sen Karşıyaka Devlet Hastanesi’nde ölüme karşı direneceksin...
Bunu çok iyi biliyorum...
Seni günü gününe Mustafa Sezen aracılığıyla izliyorum...
Biliyorum, sen hayatın, sevdanın, özgürlüğün prangasını kıran bir adamsın...
Kendi ışığınla, yüreğinle, isyancı, devrimci gururunla dimdik yaşayacaksın...
Unutma, şafak yüzeyi çiylerle kaplı, dünyanın tüm sorunlarının açmak üzere olduğu bir tomurcuktur...
Gövde ise düşüncelerimizin, alevlenen umutlarımızın bir parçasıdır!
Kim ne derse desin, istediği baskıyı uygulasın, tutsaklığın zincirlerini genç kuşaklar gün gelecek mutlaka kıracaktır.

***

Alphonse de Lamartine, bir yaz akşamında “ve büyüyecek bir ağaç” diyordu “büyüyecek akşamın yüreği üzerinde, üzerinde yürüyecek benim yüreğimin.”
O anda hayatın sayfalarını karıştırıyorum ben...
Prangalı hayatın, aşkın, sevdanın, özgürlüğün, barışın...
Thiago de Mello’nun gözleri parlıyordu... Bir gitar çalıyordu görünmez elleri...
“Bu yasaya göre yasaklanmıştır özgürlük sözcüğünü kullanmak, ağzın aldatıcı pisliğinden ve sözcüklerden kaldırılacaktır.
Bu yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte diri ve saydam bir şey olacaktır özgürlük...
Ateş gibi, ırmak gibi, bir buğday tanesi gibi ve insan yüreğine yerleşecektir...”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları