Ödenmemiş fatura yığını

07 Eylül 2018 Cuma

Geçen hafta cuma günü “Siyaset Yazıları” köşesinde, yerel seçimlerde partilerin ittifak konusundaki tavırları ve mahcubiyet seviyelerinin belirleyici olacağını yazmıştım. Yaşanan gelişmeler ve dün Cumhuriyet’te yer alan Ayşe Sayın ve Selda Güneysu haberleri de, bu konudaki tablonun giderek belirginleştiğini gösteriyor. Partilerin tavanda veya tabanda, ittifak kurma ve yönetme becerileri yerel seçim sonuçlarını şekillendirecek.

Bahçeli’nin açtığı ittifak kapısı, Erdoğan tarafından onaylanmış görünüyor. 24 Haziran’da avantajlarının tadı alınmış Cumhur İttifakı, bazı yöntemsel revizyonlarla yerel seçimlerde de önümüze gelecek gibi. Muhalefet cephesinde ise tıpkı 24 Haziran’da olduğu gibi kolay aşılamayacak işbirliği zorlukları yaşanacağı anlaşılıyor. Politikaların, adayların oylandığı değil, blok (kimlik) sayımı yapılacak yeni bir seçim ihtimali hayli yüksek.

Genel kabul olarak ve çoğu zaman uygulamada da yerel seçimlerdeki oy verme davranışlarının genel seçimlere göre biraz daha farklı olduğu kabul edilir. Adayların, yerel dinamiklerin, rasyonel motivasyonun ve pragmatik kaygıların yerel seçimlerde daha öne çıkması beklenir. Türkiye’deki bazı seçim sonuçlarında da bu yaklaşımı doğrulayan veriler mevcut. Fakat, yapılabilen veya yapılamayan ittifaklar belirleyici olunca durum değişiyor.

İktidarın yerel seçimle ilgili beklentileri çok açık. Elde bulundurulan kritik yerel yönetimleri kaybetmemek, sayısal dengenin fazla bozulmadığı bir toplam sonuç almak ve mümkün olursa muhalefete bazı seçilmiş noktalarda darbe vurabilmek. Daha alt bir hesap olarak da, AKP ve MHP için ayrı ayrı ittifakın iç oy dengesinin kendi lehine iyileşmesini sağlayabilmek. Görülen işaretler ve haberlerden bu konuda çok ince bir çalışmanın yapıldığı anlaşılıyor.
İktidar açısından, az hasarla atlatmak olarak özetlenebilecek mütevazı siyasi hedef çok zorlayıcı görünmüyor. Kendi parti teşkilatları üzerindeki hâkimiyetleri çok kesin olan Bahçeli ve Erdoğan’ın işin mühendisliğinde hemen hiç sorun yaşamayacağı da ortada. Halledilmesi gereken kısım, yerel seçime kadar etkileri ağırlaşacak ekonomik sorunların siyasi sonuçlar vermeye başlamasını önlemek veya süreyi yetecek kadar uzatmak.

Muhalefet ve özellikle de CHP, ekonomik kriz konjonktürünün iktidar üzerinde yaratacağı olumsuz etkiye fazla bel bağlamış görünüyor. Ayrıca, iktidar partilerinin yerel düzeydeki rekabetinin ittifak tablosunu bozabileceği öngörüsüne de güveniliyor. Fakat bu beklentilerin bir siyasi müdahale olmadan kendiliğinden devreye girmesi o kadar kolay değil. Ayrıca, iktidarın sorunlar nedeniyle yaşadığı göreli gerileme, alternatif olarak muhalefete akmıyor.
Ekonomik kriz konjonktürü, güçlü alternatifler oluşmadığı için gözle görünür bir erimeye dönüşmeyen AKP’nin kısmi oy gerilemesini elbette artıracak. MHP’ye doğru oy kayması da devam edecek. Ancak, 24 Haziran’da hasar almış muhalefetin yerel seçimde güçlü bir dalga yaratması da kolay görünmüyor. Motivasyon kaybının durumun değişmezliği fikriyle buluşması, oy dengesini değiştirmeyen bir katılım oranı düşmesi sınırında kalabilir.

İktidarın her durumda “kazanmayı bildiği”, krizlerden fırsat sağladığı, siyasi bedel ödemediğini gösteren tablo ortada. Fakat bu, bütün yaşananların, kullanılan tercihlerin hepsi için aslında faturalar çıktığı, biriktiği gerçeğini değiştirmiyor. İktidarın yaptığı veya şimdiye kadar becerdiği şey; faturaların vadesini uzatmak veya başkasına yüklemenin yolunu bulmak. Önüne gelen bazı faturaları da, ödemeye zorlayan olmadığı için görmezden gelebilmek. Bazen kazanmaya fazla odaklanmak kaybetmenin nedenlerinden biri olabilir. Muhalefet partileri, “kazanmak” gibi kendi başına siyasi içerikten yoksun hedef, “tabanda ittifak” gibi karşılığı olmayan muğlak stratejiler tarif ediyor. Buna karşılık iktidar, basit, açık ve kolay hedefler koyarak ilerliyor. Ayrıca, yerel yönetimleri Beştepe’nin ekonomik vesayeti altına alan düzenlemeler de, muhalefetin alternatif yaratma iddialarının altını oyuyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eyvallah 10 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları