Mehmet Ali Güller

Tahran, Ankara’ya Moskova’dan daha yakın

05 Kasım 2018 Pazartesi

Türkiye, Rusya, Almanya ve Fransa dörtlüsünün İstanbul Zirvesi, ABD’nin masada olmaması boyutuyla değerlendirildi hep… Fakat en az onun kadar önemli bir diğer yanı ise, İran’ın da olmamasıydı!
Bunun ne anlama geldiği ve ne sonuçlar doğurabileceğine geleceğiz ama öncelikle Erdoğan’ın İstanbul Zirvesi hedeflerini inceleyelim:

Erdoğan’ın dörtlü zirveden beklentisi
Erdoğan’ın 7 Eylül’de yapılacağını ilan ettiği ama muhataplarının ayak sürüyerek ve zayıf bir gündemle en sonunda 27 Ekim’e razı olduğu İstanbul Zirvesi, önemli bir karar ya da mutabakatla sonuçlanmadı. Peki, Erdoğan neden böylesi bir dörtlü zirvede ısrarcı oldu?
1. Erdoğan için pratikte İstanbul Zirvesi dar anlamıyla, Soçi Mutabakatı’nın gereğinin yerine getirilememesi şartlarında İdlib merkezli ortaya çıkacak göç problemine AB’yi ortak etmektir.
2. Geniş anlamda ise izledikleri şu Neo- Abdülhamitçi çizgiyle Suriye masasına oturabilmektir: Rusya’yla alan açmak ama ABD’yle pazarlıkları sürdürmek, ikisine karşı AB’yle denge aramak.

Ankara ile Washington, İran konusunda hemfikir mi?
Fakat bu dörtlü zirvenin sonuçları bakımından en önemli özelliği, Soçi’den sonra İstanbul’da da İran’ın dışarıda bırakılmış olmasıdır.
Zira, İdlib sorununa dair Ankara ile Moskova arasında varılan 17 Eylül tarihli Soçi Mutabakatı pekâlâ Astana Üçlüsü formatında da yapılabilirdi!
İran’ın hem Soçi’de hem İstanbul’da dışlanmasının arkasında, Suriye’de siyasi çözüm sürecine girilirken Ankara ile Moskova’nın ABD’yle bir uzlaşma, bir ortak nokta bulma arayışı olabilir mi?
Çünkü anımsayacaksınız, ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 16 Temmuz’da Helsinki’de yaptığı zirveden sonra, Reuters’a ABD ile Rusya’nın İran’ın Suriye’den çekilmesikonusunda anlaştığı iddiası servis edilmişti.
Öte yandan Türkiye’ye gelen ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, temaslarının ardından 18 Ekim günü havalimanında şunu söylemişti: “Türkler, Suriye’deki ana hedeflerimiz konusunda bizimle hemfikir. Bu hedefler İran’ın Suriye’den tamamen çekilmesi, çatışmaları hafifletmek ve siyasi süreci yeniden canlandırmak.

Tahran’ı dışlamak ABD’ye yarar
Peki, İran’ı Suriye’den dışlamak ne anlama gelir?
1. Öncelikle ABD’nin İran’a ambargo uyguladığı ve çevrelemeye çalıştığı şu süreçte Tahran’ın dışlanması, AKP Hükümeti’ni, ABD’nin istediği zemine kayma riskiyle karşı karşıya getirir. Tahran’ı dışlamak, son tahlilde ABD’ye yarar.
2. Suriye’de “çözüm masası”nın esas aktörleri Moskova ve Tahran’dır. Ankara, Şam karşıtlığını sürdürdüğü için, Astana sürecine rağmen çözüm masasının esas aktörü olamamaktadır, masanın kenarında tutulmaktadır. Tahran’ı dışlayan Ankara, Şam’ın en yakın müttefikini dışlamış olarak, çözüm masasında kenarda kalmayı sürdürmüş olacaktır.
3. Moskova ve Tahran’ın Suriye’de “çözüm masası”nın esas aktörleri olduğu şartlarda ABD’nin masaya oturabilmesinin tek yolu, elindeki Kürt kartını kullanabilmesidir. “Kürt koridorukonusunda Tahran’ın yaklaşımı, Moskova’ya göre Ankara’ya daha yakındır. Dolayısıyla Tahran’ı dışlamak, en temel konuda Ankara’nın esas müttefikini kaybetmesi demektir.

Ankara ne yapmalı?
1. Ankara’nın ABD’ye karşı durabilmesinin yolu Moskova ve Tahran’la Astana formatını koruyabilmesine bağlıdır.
2. Ankara’nın “çözüm masası”nda olmasının yolu, öncelikle ve hemen Şam’la anlaşma yoluna girmesine bağlıdır.
3. Astana Üçlüsü içerisinde Ankara’nın Moskova’yla güç dengesi kurabilmesi, Tahran’la bir ağırlık oluşturabilmesine bağlıdır.
Sonuç: Tahran’ı dışlamak, Ankara’yı Washington çizgisine çeker. Ankara tersine bu süreçte Tahran’la daha sıkı bir işbirliğine girmelidir. “Arap/Fars Körfezi’nden Doğu Akdeniz’e uzanan enerji koridoru” inşası şeklindeki ABD stratejik hedefinin önünde Ankara’nın birincil müttefiki Moskova değil, Tahran’dır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları