Hikmet Çetinkaya

Kör Karanlık...

03 Eylül 2014 Çarşamba

Yaşanmışı anlamaya çalışmak, duyguların değil bilgilerin içinde dolaşmak, siline siline yok olan varoluşumuzu unutmamak...
Bu kavramlar bir anlaşılmazlığın kendisi midir, diye çoğu zaman düşünürüm.
O çektiğin acı ballanmış, kekremsi bir tat almıştır...
Hapislik günlerin ise anılarda...
Coşku, geçmişte kalmış... Sevgiyi, korkuyu, sevinci; en acısı da 40 yıl öncesi yaşadıklarını çoktan unutmuşsundur...
Zaman zaman “Tarih Baba” yeniden anlatmaya başlar sana...
Birden irkilip, gözlerini bir boşluğa dikersin, emekli Orgeneral Faik Türün’ü, Ziverbey Köşkü’nü, işkenceyi, kontrgerillayı anlatmaya çalışırsın...
O güzelim 20’li yaşların çalınmıştır, rütbelerin sökülmüştür...
Duygu dolu bir yaşam seni duyarlı yapmıştır...
Ertelenmiş sevdalar, sevecenlikler...
Düşünürsün:
“Yaşam deneyimlerim bana eski korkularımdan korkusuzluk çıkarmış mıdır?”
Çünkü korkuların ve geçmiş deneyimlerin sana hayatı öğretmiştir.
Sevgiyi, barışı, aşkı, sevdayı, umudu, umutsuzluğu...

***

Bir gün önce Mehmet Basutçu’nun haberini, dün de Can’ın (Dündar) yazısını okuyunca anımsadım “Tarih Baba”yı...
Tarih Baba şunu dedi:
“Tabuları yıkmak sanatçıların, aydınların görevidir!”
Bir sanatçı kendisi için üretmez...
Onun isteği, yarattığı yapıtı insanlarla bölüşmek, bilincin derinliğine bunu yerleştirmek!
Demokrasi ve özgürlük, insan bilincini geliştirip mutluluğun temelini oluşturur.
Paylaşım kavramının da bir anlamı olduğunu unutmayın...
Toplumsal mutluluk, felsefenin temelinde gelişir, çiçeklenir, yağmur sonrası göğe uzanan gökkuşağının yedi rengiyle tümleşir.
Tarihle yüzleşmek gerekir!
Tarihle yüzleşemeyen toplumlarda ne insan sevgisi ne de doğa sevgisi vardır...
Fatih Akın’ın Venedik’te gösterime giren yeni filmi, 1915’i anlatıyor...
Elbet filmi görmeden bir şey yazacak değilim...
Umarım “The Cut” (Kesik) Türkiye’de gösterime girer!
Sinema eleştirmenleri, sinema sahipleri, dağıtımcılar ikiye bölünmüş...
Gösterilsin, gösterilmesin!
Gösterime girmezse dünyaya rezil oluruz!
Hem sansüre, zulme, baskıya, şiddete karşı çıkacaksın, “özgürlük” diye ahkâm keseceksin; hem de “oynamasın” diye direneceksin...
Tanrı aşkına söyleyin; bu mudur aydın olmak, sanatçı olmak...

***

Kars’ta “İnsanlık Anıtı” yıkıldı, sanatın içine tükürüldü, yontular kırıldı, ardından “kol nakli” yapıldı...
Sus!
Yerinde otur!
Yazma!
Filmi gösterme!
Fatih Akın açık konuşuyor zaten:
“Benim tabularım yok!”
Can Dündar da yazısında “Kesik”i anlatıyor:
“... Geceyarısı Ekspresi, ırkçı bir filmdi; perdedeki bütün yabancılar iyi ve masum; bütün Türkler kötü ve zalimdi.
Kesik, öyle değil. Topyekûn bir karalama yok. En önemlisi kindarlık hissi yok.”
Hâlâ bu ülkede “Ziverbey”in filmi yapılamadı!
Fatih Akın “kana kan intikam” demiyor, halkların bir arada yaşamasını, 1915 yılında yaşanan bir katliamın tarihsel dokusunu filme çekiyor...
Sanatçı korkuyla yaşamaz!
Sanatla egemenliğin sarmallaşan bağıntıları vardır. Egemenliğin somut dışavurumu siyasal iktidar biçiminde olur...

***

Kimi devrim atılımlarında siyasallaşma sanatın önüne geçmiştir...
Kimi tutucu iktidarlar sanata pranga vurup sanatçıyı köleleştirmek için çabalar.
İnsanlığın uzun tarihine bakarsak sanatçıyı uşak sayan anlayış binlerce yıl sürmüştür.
Sanatçının bilinci yaşadığı dünyanın gerisindeki kör karanlıkta kaldığı zaman ortalıkta sanat da kalmaz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları