Hikmet Çetinkaya

Hayat zindan olunca...

06 Mart 2016 Pazar

Öğle saatlerinde bulutlar dağıldı, mavi bir gökyüzü gülümsedi...
Mavi benim için barıştır, dostluktur, birlikteliktir.
Mavi aşktır, sevdadır, sevgidir...
Sabah evden çıkmadan önce yağan yağmur beni anılar denizine götürdü.
Aklıma Hrant Dink cinayeti, Güneydoğu’da 90’lı yıllarda başlayan çatışmalar, devletin desteğiyle bölgeyi kuşatan Hizbullah, faili meçhuller geldi.
Önce Hrant Dink cinayetinden başlayayım...
Dink cinayetinin ilk duruşmasının ardından “Derin Devlet - Derin Millet” başlıklı bir yazı yazmışım.
Yazının girişi şöyle:
“Hrant Dink cinayetinin ilk duruşmasında sanık avukatı Fuat Turgut’un sözleri, Yasin Hayal’in savcıya gönderdiği mektup Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu yansıtıyor.
12 Eylül 1980 darbesi sonrası Türk- İslam Sentezi’ni ‘Atatürkçülük’ olarak gören ‘cuntacı düşünce’ 17-18 yaşındaki gençlerin beynini yıkadı; dinci-İslamcı kadrolar tarikat yuvalarında yetiştirildi. Tarikat şeyhlerinin denetiminde yetiştirilen geçler, savcı, polis, vali, kaymakam, emniyet müdürü oldu...”
Sanık avukatı ilk duruşmada savunma yaparken aynen şöyle demişti:
“Devletin bekası için çarpışanlar suçlanmamalı.”
Sanık Yasin Hayal savcıya yazdığı mektubu okurken benim, duruşma salonunda bulunanların tüyleri diken diken olmuştu....

***

Bugün yaşananları anlayabilmemiz için, 10 yıl, 20 yıl, 30 yıl, 40 yıl önceyi bilmemiz gerekir...
Yakın tarihimizin sayfaları kanlıdır...
Yasin Hayal, savcıya yazdığı mektubu duruşma salonunda okurken “Ben derin devlet, derin millet kavramlarını pek anlayabilmiş değilim” deyip devam etmişti mektubu okumaya:
“... Ama ortada kesin bir şey var ki, o da emniyet içinde legal mi, illegal mi bilmiyorum, bir grup bizi kumanda etti. Bu aşikârdır. Şimdi soruyorum: Eğer devlet görevlerinde kullanıldıysak bizim hakkımızı korumak devlete düşmez mi?”
Yasin Hayal’in son tümcesi çok önemliydi:
“Bu ülkede Türk bayrağını açanlar artık terörist mi oldu?”
Hrant Dink’i öldüren tetikçi son tümcesiyle her şeyi açıkseçik ortaya koyuyordu.
Sekiz yıl önce yaşanan, insanın içini acıtan bu gerçeği anımsadım dün sabah...
Zaman tünelinden geçiyordum.
Faili meçhul cinayetler ülkesiydik...
Uğur Mumcu’dan Ahmet Taner Kışlalı’ya; Abdi İpekçi’den Çetin Emeç’e; Musa Anter’den Bahriye Üçok’a dek uzanan faili meçhul cinayetler...
Kanlı 1 Mayıs, Kahramanmaraş katliamı, Gazi Mahallesi... Madımak, Başbağlar, Çorum... Susurluk çetesi...
Aklıma Behçet Aysan’ın dizeleri geldi:
“Ne söylersen söyle bu aşk ikimizindi
ikimizindi bir zamanlar aynı gökyüzü
bir samanın tutuşması gibi olan şey
biraz Erzurum’du biraz Rize biraz Mardin
geniş, dingin, sürekli yurt gibi.”

***

Benim şaşırdığım, 14 yıldır iktidarda olan hükümetin, Cemaati 17/25 Aralık’tan sonra “paralel devlet” olarak tanımlaması...
Yahu, Cemaat devletin olanaklarıyla Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurumlarında kadrolaşırken niye ses çıkarmadınız?
Yasin Hayal ne demişti:
“Bizi polis kullandı. Devlet bizim işlediğimiz cinayetlere destek verip, serbest bırakmalı...”
Bu canım ülkenin toprakları hâlâ kanla sulanıyor, Güneydoğu’dan birer ikişer şehit tabutları geliyor...
Terör bitmiyor, kentler kuşatılıyor, mahallelere hendekler kazılıp, barikatlar kuruluyor.
Şimdi o kentler harabeye dönüşmüş... Çocuklar, yaşlılar, kadınlar kör kurşunla öldürülmüş.
Niye bu kin, niye bu öfke, intikam alma...
Barış içinde yaşamak, demokrasiyi geliştirmek o denli zor mu?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları