Özgür Mumcu

Kan, ter ve gözyaşı

25 Haziran 2016 Cumartesi

Dünyanın girdiği yeni dönem, Birleşik Krallık’ın AB’yi terk etmeye karar vermesiyle önemli bir ivme kazandı. Referandum sonucunun kimler tarafından coşkuyla karşılandığına bakmak, bu yeni dönemi anlamak için yeterli. Fransa’nın, Hollanda’nın, İtalya’nın yabancı düşmanı, aşırı sağ partilerinin liderleri daha referandum sandıkları sıcakken tebrik mesajları yağdırdı. Bununla da kalmadı, AB’den çıkmak için kendi ülkelerinde de referandum düzenlenmesi çağrılarını tekrarladılar.
ABD, başkan adayı Donald Trump da coşkuya katılanlar arasında. Trump, referandumu “büyük bir olay” olarak değerlendirdi ve insanların ülkelerini ele geçiren tanımadıkları yabancılara öfkeli olduğunu söyledi. “Ülkelerini geri aldılar” dedi ve ABD’de gerçekleşmekte olanın da aynı şey olduğunu belirtti.
Popülist aşırı sağ bir zafer kazandı.
İskoçya ve Kuzey İrlanda’nın AB’de kalmaktan yana oy kullanması ise Birleşik Krallık’ın Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma ihtimalinin bulunduğunu da gösteriyor. Özellikle İskoçya’nın yakın zamanda az farkla bağımsızlığı reddettiği ve İskoçya Başbakanı Nicola Sturgeon’ın dün bağımsızlık referandumunun masada olduğunu söylemesi dikkate alınırsa.
Ayrılık kararına Büyük Britanya ve dünya ekonomisinin verdiği ilk olumsuz tepki de işin bedelini belki de ekonomik sıkıntılarının faturasını AB elitlerine kesen Büyük Britanya seçmeninin ödeyeceğine işaret ediyor.
Genç seçmenin AB’de kalmaktan yana oy kullanırken, ihtiyar seçmenin birliği terk etmeyi seçmesiyse kuşaklar arasında dünyanın geleceğine ilişkin ciddi bir çatışma olduğunu gösteriyor.
Bundan sonrası uzunca bir süreç. AB’den ayrılma kararı vermek, ertesi gün hemen ayrılmayı sağlamıyor. Her ne kadar Birleşik Krallık, AB’nin Schengen ve Avro politikalarına dahil olmasa da neticede 43 senelik karmaşık bir kurumsal ilişkiden bahsediyoruz. Ayrılmanın iki seneye yayılacak bir süreç gerektirdiği öngörülüyor. AB ve Büyük Britanya arasında nasıl bir ilişki kurulacağını ise beraber izleyeceğiz. Muhtemelen gevşek bir ortaklık şeklinde gerçekleşecek bu yeni ilişkinin Türkiye-AB ilişkisi için de bir model olma ihtimali var. Bir nevi imtiyazlı ortaklık.
AB’nin eleştirilecek çok yanı var. Ancak unutulmaması gereken bu projenin ardındaki fikir. Bütün aksaklıklarına rağmen, AB, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra savaşları engellemek için bir işbirliği ve dayanışma fikrinin somutlaşmış hali. Birleşik Krallık’ın kararıyla AB ya da küresel kurumların da dahli olduğu neoliberal ekonomik politikalar yara almadı. Yara alan devletler ve halkların birliği, uluslararası dayanışma ve barış ideali.
Yeni otoriter rejimler, özgürlük karşıtı demokrasiler dönemine iyiden iyiye giriliyor. Donald Trump, Boris Johnson, Nigel Farage, Geert Wilders, Marine Le Pen...
Şayet Batı’nın yeni liderleri bu şahıslar olacaksa, bu ancak dünyanın Putin’in ya da Erdoğan’ın çoktan girdiği yolu tercih ettiğini gösterir.
Bu yol da ancak “kan, ter ve gözyaşı” vaat etmekte.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları