Hikmet Çetinkaya

Uçurum...

25 Ekim 2016 Salı

Alçaklığın, ihanetin, ikiyüzlülüğün, riyakârlığın, toplumu ötekileştirmenin, ayrımcılık yapmanın bir bedeli var elbet.
Namussuzluğun bulanık sularında kanlı darbe kalkışmasında bulunanların hukuk ve adalet önünde ödeyeceği bir bedeli olacak...
Katliam yapanlardan, kör terörü besleyenlerden mutlaka hesap sorulacak.
Daha beş yıl önce “turizm cenneti” olarak adlandırılan bu ülkeyi, “yurtta savaş, cihanda savaş” diye bas bas bağıranların nasıl cehenneme çevirdiklerini görüyoruz hep birlikte.
Kana kan intikamları umutlarımızı allak bullak ederken katliamlarda öldürülen onlarca insanımıza bizim borcumuz var.
Ölenler bizim kayıplarımız.
Kimileri çocuğumuz, kardeşimiz.
Acıyı, sevinci bölüşmüşüz, yaşamı çoğaltmak için mücadele etmişiz. Eşitlik, kardeşlik duygusunun bir hayat biçimi olması için uğraş vermişiz.
Hainler, alçaklar çok görmüş bunu...
Onun için lanet olsun kanlı kalkışma yapanlara.
Lanet olsun katliamseverlere.
Çocuklarımızın kanı üzerinden siyaset yapanlara.
İnsan sıcaklığından yoksun olanlara...
Vicdansızlara.
Ne kibrin sonu var ne de alçaklığın...
Demokrasiye sahip çıkmak, temel hak ve özgürlüklere sarılmak boynumuzun borcu...
Düzenlenen toplantıda Demokrasi İçin Birlik Hareketi’nin amaçlarını anlatan Rıza Türmen’in çağrısına yürekten destek veriyorum.
Türmen diyor ki:
“Ayaklar altına alınan demokrasinin tekrar filizlenmesini sağlamalıyız. Biz, sadece demokrasiyi değil insanı savunuyoruz. Barış eksenli siyaseti savunuyoruz. Demokrasi hareketi başlatmak, demokrasiyi savunmak için buradayız. Laiklik demokrasinin harcıdır. Katılımcı ve çoğulcu demokrasiyi savunuyoruz. Türkiye’nin demokratik bir değişime gereksinimi var. Barış, demokrasi ve özgürlüğe dayalı kolektif bir anlayış.”

***

Paramparça olmuş yürekler, ölümler, acılar, gözyaşları...
Bizim kuşak kırdırıldı, yok edildi, silindir gibi üzerinden geçildi...
Bir sonraki ’78 kuşağı aynı kırımı yaşadı.
Korkuyla, sindirmeyle, yarılmışlık ve yanılmışlık, din eksenli siyasetle “dindar-kindar” denilerek...
Üç bir yanı denizlerle çevrili güzel, cennet ülkemi yangın yerine çevirenler katliamlara, kıyımlara, kırılmalara doymadılar hiç.
1990’lı yıllar faili meçhul cinayetlerle geçti. Duvardaki tuğlalardan hiçbirisi çekilmedi duvar yıkılmasın diye.
Kim, kimler öldürdü Çetin Emeç’i, Bahriye Üçok’u, Muammer Aksoy’u, Uğur Mumcu’yu, Kışlalı’yı, Vedat Aydın’ı, Mehmet Sincar’ı, Musa Anter’i, Hrant Dink’i?
Lanet olsun katliamseverlere...
Lanet olsun katillere...
Güzel ülkemin insanı ürküten yalnızlığı içindeyiz...
Bu ürkütücü yalnızlığımızı Suudi-Katar kardeşliğiyle mi gidereceğiz?
Darbeden paralele uzanan
o çizgide Fethullah Gülen terör örgütü bu ülkede nasıl palazlandı, niçin korunup kollandı, devletin kılcal damarlarına dek girmeyi ne zaman başardı?..
Gökten zembille inmedi FETÖ...
PKK ve IŞİD dün çıkmadı karşımıza...
Gaziantep’ten İstanbul’a dek kendi kendine örgütlenmedi, hücre evleri kurmadı.
Bunların hiçbirinden ders almadık...
Demokrasimizi, hukuk devletimizi koruyamadık, çözüm ararken savaşın içine düştük.
Kibir, gurur değil sevgi ve vicdan gerek.
Önyargılarımızdan kurtularak sevdalarımızı avuçlarımızın, yüreklerimizin içinde ısıtmak gerek.

***

Kanla yazılan bir yaşam öyküsü alın yazısı değildir...
Kişi yanlışı, doğruyu, güveni, huzuru, sevgiyi, hüznü, düşünmeyi özgürce yaparsa ölümlerin önüne geçebiliriz.
Vicdanlarını gömenler gün gelir tarih önünde hesap verir.
Kendinizi kandıracak yollar aramayın...
O yollar hep uçuruma çıkar, seni ve ülkeni yangın yerine çevirir.
Unutma sakın!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018
Hoşça kal hüzün... 6 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları