Ukrayna Krizinin Aynasında...

23 Nisan 2014 Çarşamba

Ukrayna krizi ABD’ye, Rusya karşıtlığı üzerinden uluslararası hegemonyasını restore etme şansını getirmiş gibi görünüyordu (Godot Geldi Galiba, 31 Mart, 2014). Pazartesi günü, New York Times’da Peter Baker de, Başkan Obama’nın “Putin Rusyası’nın dış dünyayla ekonomik, politik bağlarını keserek, yakın çevresinde genişleme heveslerini sınırlayarak, fiilen bir parya devlete dönüştürmeyi planladığını” aktardı.
Bu strateji Rusya’ya karşı bir uluslararası mutabakatın kurulmasını gerektiriyor. ABD, Batı medyası da, Ukrayna krizi Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesine yol açtığından bu yana sürekli “uluslararası topluluk”, “Rusya tecrit oldu” gibi propaganda kalıplarını tekrarlıyorlar.
Devler arası sistemin koşulları, dün ABD’nin, gerileyen uluslararası üstünlüğünü, bir imparatorluk projesiyle korumasına olanak vermemişti. Prof. Niall Ferguson’un değimiyle, Neoconlar Irak’ta, neoliberaller de mali krizde boylarının ölçüsünü almışlardı.” Gelişmeler, Obama’nın da imparatorluk projesinin enkazı üzerinden ABD hegemonyasını restore etmesine izin vermedi. Mali krizin etkileri altında, uluslararası dengeler daha da karmaşıklaştı, bugün Rusya’yı tecrit etme politikası üzerinden ABD hegemonyasını restore etme projesinin de pek bir şansı yok.

Nicelik ve Nitelik
Rusya’yı tecrit etme projesinin başarılı olabilmesi için, öncelikle yeterli sayıda ülkeyi içeren bir mutabakat oluşturmak gerekiyor. Bunu başarabilmek için maddi koşullar bir yana, Rusya diplomatlarının çabalarını etkisizleştirebilecek nitelikte bir dış politika kadrosu gerekiyor. İki haftadır izlediğim yorum ve tartışmalar, bana ABD’nin bu iki koşula da sahip olmadığını düşündürdü
Rusya karşıtı bir mutabakat için çok sayıda ülkenin bir araya gelmesi gerekmiyor. Batı Avrupa ülkeleri, Japonya, Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ABD’nin yanında yer alırsa Rusya’nın gerçekten tecrit edilmesi gerçekleşebilir.
Geçen günlerde bu konuyu ele alan yorumcuların hiçbiri böyle bir mutabakatın oluşabileceğine ihtimal vermiyordu. Muhafazakâr İngiliz gazetesi The Daily Telegraph’ın ekonomi editörü, Ambrose Evans-Pritchard Avrupa ekonomileriyle, şirketleriyle Rusya şirketleri ve piyasaları arasındaki ilişkilere değinen yazısında, İspanya ve İtalya’nın yeni bir Avro krizi patlamasından korkarak Rusya’ya karşı tavır alınmasından yana olmadığını aktarıyor. Yaptırımların Rusya’yı AB mali piyasalarından dışlama olasılığı da Londra, Frankfurt gibi mali merkezlerde yaptırımlara karşı isteksizlik yaratıyor.
Enerji ve elektronik sektöründe de benzer bir isteksizlik var. İngiltere’de BP, İtalya’da Eni, Almanya’da Siemens, Fransa’da silah sanayisi sözcüleri “tecrit” politikasından değil, “diyalogdan yana” (Philip Stevens, Financial Times, 17/04.
Avrupa’da bu mutabakatı olanaksız kılan garip gelişmeler de var. İngiltere’deki, UK bağımsızlığı Partisi lideri Nigel Farage, Fransa’daki Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen, Macaristan’da Jobbik Partisi gibi aşırı sağcı AB karşıtı blok Kırım konusunda Rusya’nın haklı olduğunu, Batı’nın iki yüzlü davrandığını anlatıyorlar (FT).
Dünyanın geri kalanına gelince. Timothy Garton Ash’in The Guardian’da işaret ettiği gibi “Putin’in Batı’da sanıldığından daha çok hayranı var”. Bu hayranlığın arkasında dört neden var. Birincisi, gelişmekte olan ülkelerin Batı’nın sömürgeci geleneğine tepkileri. İkincisi, Batı’nın “liberal emperyalizm”-(Küreselleşme, insani gerekçeyle müdahale) politikalarına karşı ulusal egemenliklerini koruma arzusu. Üçüncüsü, ABD hegemonyasının restorasyonunu engellemek. Nihayet özellikle Hindistan ve Çin açısından enerji ve ticaret, teknoloji transferi bağlarını korumak.
Emekli diplomat James Bruno’nun Avrupa’daki ABD diplomatlarıyla Rus diplomatlarını karşılaştıran yazısı da ABD’nin, arzuladığı mutabakatı inşa edecek kadroya sahip olmadığını düşündürüyordu (Politico 16/04). ABD’nin Avrupa elçiliklerinin çoğunda başında adeta imparatorlukların dekedant geleneğine uygun olarak seçim döneminde iktidar partisine fon yaratmayı başarmış, ama hemen hiç diplomasi tecrübesi olmayan, yabancı dil bilmeyen işadamları var. Buna karşılık, tüm Rus diplomatları 15-20 yıl deneyimli meslekten yetişme, birçok dil konuşabilen, gittikleri ülkeyi kültürü bilen bürokratlardan oluşuyor. Bruno’ya göre, ABD’nin amatörlerinin bu diplomatlarla boy ölçüşmesi olanaksız.
Ukrayna krizinin aynası, Batı merkezli devletler sisteminin krizinin aynası olmaya başlıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları