Suriye, Berlin gibi dörde bölünüyor

09 Mayıs 2017 Salı

İkinci Dünya Savaşı sonrası Berlin ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere arasında nasıl bölünmüştü: Şimdi de sıra Suriye’de.
1969’da Berlin’i bölen sınırdaki Charlie kontrol noktasından Aydın Aybay, Yılmaz Altuğ gibi bazı öğretim üyesi dostlarla Doğu Berlin’e geçip ünlü Bergama Müzesi’ni gezmiştik, günübirlik bir ziyaretti bu.
Bugün Suriye; ABD, Rusya, Suriye devleti ve yeni Suriye Kürdistanı arasında dörde bölünüyor. IŞİD’in elindekiler ise birkaç yıl içinde paylaşılıp dörtlü arasında bölüştürülecek. “Rejim muhalifleri” örgütler ise zaten dörtlünün taşeronu durumundaki tetikçiler.
Türkiye mi? Başımıza kakalanan, içinde kaç bin IŞİD’linin olduğu hiçbir zaman bilinmeyecek olan 3.5 milyon Suriyelinin yükü altında ezilecek. Kendimize iş, aş bulamazken, iç çatışmalar ayyuka çıkmışken bir de 3.5 milyon Suriyelinin fiili ve potansiyel sorunları eklenecek. Terör boyutu da dahil.
İlginç bir durum; Hitler Almanya’sına karşı ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere birleşerek bölgeyi paylaşmışlardı; bugün de benzer grup Suriye ve Irak’ta sınırımızın güneyinde aynı şeyi yapıyorlar.
Enerji pastasında BOP’u ABD ve Avrupa üretti: Bugün onlara Rusya da eklendi. 7 yıl öncesinde güllük gülistanlık olduğumuz; siyasi, iktisadi ve kültürel olarak bütünleştiğimiz; Suriye üzerinden Ortadoğu ve Afrika’ya açıldığımız; az gelişmiş bölge ülkelerine dünyanın örnek gösterdiği çağdaş Türkiye, 7 yıl içinde bölgede yalnız bölge ülkeleri ile değil ABD, Rusya ve Avrupa ile karşı karşıya geldi.
Irak ve Suriye’deki parçalanmalar ve terör rahatlıkla Türkiye’ye uzanabiliyor. Neden mi?
TBMM’de partilerimiz ortak bir ulusal politika oluşturamadılar. Çünkü TBMM çalıştırılmadı.
Hükümetler Irak, Suriye, Mısır ve Libya’da “mezhepçi” bir dış politikayı öne çıkardılar. Ulusal çıkarların yerini mezhepçilik ve iktidar hırsı aldı.
Siyasal İslamın öne çıkması içerde PKK ve IŞİD’in etkinliklerini arttırdı. Bölgedeki kaosun bir uzantısı durumuna kendi kendimizi düşürdük. Şimdi çıkmak için bocalıyoruz.

Irak Kürdistanı mı?
Mesud Barzani ağustosta bağımsızlık ilan edecek. ABD ve Avrupa büyükleri hızla tanıyacaklar. Rusya ise İran ve Türkiye dolayısıyla biraz nazlanacak ama sonrasında o da kabullenecek.
Irak Kürdistanı’nın Suriye uzantısı zaten Amerikan askeri güçleri tarafından fiilen oluşturulmakta.
PYD-YPG ABD’nin bölgedeki askeri gücü haline dönüştü. Artık Suriye’de onlara “dokunmak”, ABD’ye dokunmakla eş anlama geliyor. İlnur Çevik’in medyatik açıklamalarını Amerikalılar herhalde tebessümle karşılıyorlardır.
Türkiye’nin yarını için hayati önem taşıyan bu gelişmeler hızla yürürken, “ülke rejim değişikliğinin olağanüstü sıkıntılarını yaşıyor”. İlginç bir örtüşme söz konusu.
Gelelim CHP’ye: Bu olağanüstü vahim süreç CHP’yi kendine getirmek zorunda. Ulusal siyasi, iktisadi ve sosyal bir “ortamı üretebilecek güce sahip” kadrolaşma ve örgütlenme gerekiyor. Herkesin gerekli özveriyi göstermesi gerek. Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere.
CHP’de “kolektif güç” öne çıkarılmak zorunda. Bireysel hırs ve hırçınlıklar, partiyi daha da zayıflatır. “Hayırcıların” desteğini alabilecek “bir CHP’li” ortaya çıkarılmalı. Bu ortamda bile bunu yapamıyorsanız zaten her şey bitmiş demektir, daha anlamadınız mı? Yoksa siz de mi “aldatılıyorsunuz?” CHP için çözüm toplumsal örgütlenmeyi arkasına almış güçlü bir lider ve her toplumsal kesimde örgütlenmiş yeni bir yapılanmadır.

***

7 Mayıs’ta, ikisinin de mensubu olduğum abide taşlarında buruk sevinçleri yaşamak benim için çok özeldi. Önce Mehmet Akif’ten Hasan Âli Yücel’e Cumhuriyet’in yapı taşı olmuş insanları yetiştiren ilk Türk lisesi, 145 yıllık Vefa’mda; sonra da 1970’lerden beri yazı yazdığım, son çeyrek yüz yılda “Bıçak Sırtı’nda” sürekli bulunduğum Cumhuriyetle yaşıt Cumhuriyet’te buruk kutlamalara katılmak. Sanki Türkiye’nin 100 yıllık tarihinin içinde dolaşmak gibi bir şeydi benim için.
Güzel insanlarla beraber olduk…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları