Atatürk ve 2. Elizabeth, iki ayrı dünya

13 Eylül 2022 Salı

Kraliçe Elizabeth, öldü ama hiç çıplak kalmadı. En son 2005’te Cumhurbaşkanı Gül’ün konuğu olarak geldiği Ankara’yı ağır bir dille bu köşede eleştirmiştim: İstanbul Boğazı’nın girişinde Osmanlı’yı işgal eden İngiliz donanması gibi, kendi gemilerinde, HMS uçak gemisinde resmi resepsiyon verip “bizimkileri” konuk ediyor demiştim: aynen İstanbul’un işgalinde olduğu gibi.

Soğuk Savaşı fiilen görmüş ve “aktif olarak yaşamış” bir kraliçe oldu: hem de Birleşik Krallık’ın “tacının” altında oturan bir kraliçe: Yeni Zelanda’dan Güney Afrika’ya: Avustralya’dan Kanada’ya: Hindistan’dan Pakistan’a ve Güney Afrika Birliği’ne kadar: ABD’nin son yüzyılda stratejik ortağı olan: en son da “Brexit” kararı ile yeniden Kıta Avrupa’sından yavaş yavaş uzaklaşarak yeniden ABD’ye yakınlaşan bir Birleşik Krallığın Kraliçesi 2. Elizabeth.

İngiltere’de eğitim yaptığım yıllardan beri, oldukça iyi tanıdığım Birleşik Krallık kültürünün ve siyasetinin çok çok uzun yıllar tacını taşımış bir sembol insan, Kraliçe Elizabeth’ti o.

Yakından tanıma ve sohbetler yapma fırsatını elde ettiğim İngiliz büyükelçileri ve çok sayıda akademisyen ile fikir alışverişinde bulunma imkânı elde ettiğim bir ülkenin kraliçesi idi. 2. Elizabeth de vefat etti. Bir anlamda 50-60 yıllık akademik hayatım ve ilişkilerim de Elizabeth ile gözlerimin önüne seriliverdiler, çok garip bir biçimde.

Emre Gönensay’dan Ülkü Başsoy’a, Edward Heath’ten Andrew Mango’ya ve Zeki Kuneralp’e geçit resmi yaptılar. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinden Kıbrıs (ve KKTC’ye) her şeyi yeniden yaşadım sanki, Rauf Denktaş ile ilişkilerimiz dahil.

SON KÜRESEL EMPERYALİZMİN SEMBOLÜ ELIZABETH

Dünyada gelmiş geçmiş son küresel emperyalizmin sembolü olmuştu: bugüne kadar, 2022’ye kadar İngiltere’nin şu ya da bu ölçüde ekonomik, kültürel, sosyal ya da askeri etkisi altına uzun yıllar girmiş bir dünyanın “kraliçesi” olmuştu.

İngiliz muhafazakâr (ve emperyal) dünyasının örtülü ama (fiili) konumunda idi. Afrika’ya ya da Asya’ya gittiği zaman sembolik bile olsa, bir “kraliçe gibi” karşılanıyor ve itibar görüyordu!

İngiltere’nin İşçi Partisi’nin lideri Tony Blair, yalan gerekçelerle ABD ile birlikte Irak’ı ve Körfez bölgesini işgal ederken “Kraliçenin bu örtülü gücünden cesaret alabiliyordu”. Ve daha sonra İngiliz parlamentosunda bu yalanını ifşa ediyordu.

Evet ölen kraliçe böylesine bir emperyalizmin simgesiydi. Kurtuluş Savaşı’nda İstanbul’dan kaçan Osmanlı padişahı da bir İngiliz kraliyet zırhlısı ile Londra’ya kaçıyordu.

İngiltere kraliçesi deyince Türkiye-AB ilişkilerini anmadan geçemeyiz! 2003’te Sertab Erener Eurovision’u kazandığında bu köşede bir yazı yazmıştım:* Yazımın başlığı “Sertab’la Avrupa’ya giriş” idi. Şimdi de “Tarkan’la İzmir’e giriş” diye bir yazı yazmam gerekmiyor, muhalefet çoktan girmiş durumda.

* Onlar İçin Yazdıklarım, Tarihçi Kitabevi, 2012.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları