Neredesin 12 Eylül...

11 Mayıs 2017 Perşembe

Bir sivil yönetimin, hem askeri hem de sıkıyönetim yöntemini kullanan bir cunta yönetiminden daha kötü olacağını düşünemezdim.
Ama, “ileri demokrasi” diye nitelendirilen AKP iktidarının OHAL döneminde onu da görmek ve yaşamak durumunda bırakıldık.
12 Eylül 1980 generaller darbesinin hemen sonrasında yaşadıklarımla karşılaştırdığımda “12 Eylül yönetimi daha insaflı ve yasalara saygılıymış” yargısına varmak, içimizi acıtsa da gerçeğe uygun düşüyor.

***

Arkadaşımız Canan Coşkun’un mahkûmiyetini öğrenince, 12 Eylül döneminde Cumhuriyet’in sorumlu Yazıişleri Müdürü olarak yaşadığım sanıklık günlerimi anımsadım.
Sıkıyönetim komutanının tutuklama istemi ile açtırdığı 3 davadan biriydi.
Selimiye davalarından birinin duruşmasında sanıklardan biri mahkemeye Davutpaşa Kışlası’ndaki tutuklulardan birinin sabah sayımında görevlilerce öldürüldüğünü anlatan bir dilekçe vermişti.
Duruşmayı izleyen kıdemli adliye muhabirimiz Sevgili Doğan Katırcıoğlu duruşmayı haberleştirmiş, yazıişlerindeki arkadaşlarım gazeteye yerleştirmişlerdi.
Komutan kızmış olmalı ki haberi, Sıkıyönetim Yasası’nın 16’ncı maddesindeki tanımla “kamunun telaş ve heyecanını doğuracak şekilde” mübalağalı (abartılmış) haber sayarak hem tutuklanmamı hem altı aydan iki yıla kadar cezalandırılmamı, üstüne de 5 bin lira ağır para cezası ödememi isteyen emri Adli Müşavirliğe göndermişti.
Çağrı yazısı üzerine gittiğimde öğrendim ki üsteğmen ya da yüzbaşı olan savcı, emir ulaşınca söz konusu duruşmanın tutanağı ile dilekçeyi istemiş ve dosyaya koymuştu.
Koymamış olsaydı ben isteyecek ama gelinceye kadar neyle karşılaşacağımı bilemeyecektim.
Gazeteci yaklaşımıyla ifademi verdim. Savcı da, haberin gerçek olduğunu, mahkemenin yasak kararı vermemiş olmasını da belirten iddianamesine “Savcılık tutuklama isteğine katılmamaktadır” ibaresini de ekleyerek takipsizlik kararı veremediği için sıkıyönetim mahkemesine gönderdi.
Mahkemede ifade verdim. Duruşma savcısı da beraatımı istedi. Mahkeme “ifade hürriyeti” kavramını da vurgulayarak beraat kararı verdi. Elimi kolumu sallayarak vapura binip gazeteye döndüm.

***

Askeri yönetim işbaşında. Sıkıyönetim var. Cezalandırma emri veren orgeneral, savcı ve yargıçlar üsteğmen ya da yüzbaşı rütbesindeki hukukçular. Ama emirle değil yasalarla görev yapıyorlar.
Üstelik ne sürüldüler, ne açığa alındılar ne de tutuklandılar...

***

Nereden nereye gelmişiz.
Siz söyleyin. 12 Eylül hukukunu eleştirirken 12 Eylül yargısına özlem duymakta haksız mıyım?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları