Çürüyen çöp, çürüyen insan

01 Aralık 2017 Cuma

Bilmem anımsıyor musunuz? 1993 yılının nisan ayında İstanbul-Ümraniye’deki Hekimbaşı çöplüğünde büyük bir patlama olmuş, 27 kişi ölmüş, 12 kişi de kaybolmuştu. Bu elim olayla birlikte Türkiye dünyada çöpe şehit veren ilk ülke olma özelliği kazanmıştı.
Çoğumuz patlamanın nedenini öğrenebilmek için sorup soruşturmuş, kitap karıştırmış, sonunda çürüyen çöplerin metan gazı ürettiğini, zamanla sıkışan bu gazın belli koşulların oluşması durumunda patladığını öğrenmiştik.
Bilim insanı değilim fakat kendi muhakememle çürüyen çöplerle çürüyen insanlar arasında amatör düzeyde de olsa bir benzerlik kurmuştum o günlerde. İlerleyen yıllarda bu benzerlik bilincimde yerleşiklik kazandı.
Çöpün çürümesi, dolayısıyla metan gazının oluşumu kimyasal bir süreçken, insanın çürümesi ise sosyal bir süreçti. Bu süreçte belirleyici olanın, vahşiliği azalacak yerde artan kapitalizm olduğunu düşünüyorum. Kapitalizmin ürettiği kendine özgü “ahlak” insanı çürütüyor.

***

Kapitalist üretim biçiminin çağımız toplumunda bireylerin benliğini biçimlendirdiği tüketim hırsı giderek gemlenemez bir duyguya dönüşüyor, insan davranışlarını kötülüğe yönlendiriyordu. Hırslarına yenik düşen insanlar için yüzyıllar içinde oluşmuş, olgunlaşmış ortak insani değerler anlamsızlaşıyordu.
Daha fazla tüketmek, ne pahasına olursa daha fazla tüketebilmek için her yola başvurmak, bu insanlar için meşruydu. Çalıyorlar, çırpıyorlar, rüşvet alıyorlar, rüşvet veriyorlar, her türlü yolsuzluğa başvuruyorlardı. Erich Fromm’un deyişiyle geçerli olan “Olmak değil, malik olmaktı”. Artık, “Malik ol da nasıl olursa ol!” ortak düsturdu.
Ülkemize bir bakalım. Betonlaşmış kıyılar, kuruyan göller, çölleşen ovalar, yaşanamaz hale getirilmiş kentler, rant uğruna yeşilin tüketilişi, tarım arazilerinin imara açılışı, derelerimizin HES’lere kurban edilişi…
Tüm bunlar yaşanan kapitalist vahşetin, çürüyüşün gözle görülür kanıtları değil midir?

***

Son dört gündür Türkiye kamuoyunun gündeminde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM grup toplantısında Cumhurbaşkanı’nın yakınlarının yurtdışına para transferlerine ilişkin yaptığı açıklamalar var. AKP ile CHP, muhalif medya ile yandaş medya arasında bir “savaş” sürüyor.
Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı’nın kardeşi, oğlu, eniştesi, dünürü ve bir işadamının Man Adası’nda bir T.C. vatandaşı tarafından 1 İngiliz Sterlin’i sermaye ile kurmuş olduğu bir şirkete 15 milyon doların üzerinde para transferi yaptığını iddia ediyor. Cumhurbaşkanı ve AKP sözcüler ise bu iddiaların asılsız olduğunu, Kılıçdaroğlu’nun yargıya başvurması gerektiğini ileri sürüyorlar. Kılıçdaroğlu’nun iddiaları doğru mudur? Belgeler elimize ulaşmadığından kesin bir yanıt veremiyoruz.
Bu tartışmaların yargıya intikali durumunda CHP açısından bir sonuca varılması beklenmemelidir. Çünkü kapitalizm çalacağı minarenin kılıfını hazırlar, kendini amaca götürecek yolların taşlarını döşer.
Nitekim ülkemizdeki yürürlükteki yasalar açısından “hangi gerekçeyle ve hangi miktarda olursa olsun” yurtdışına para transferinde yasal bir sakınca bulunmamaktadır. Panama, Lüksemburg, Cayman Adaları, Man Adası, Jersey (Manş Adaları), İrlanda, Malta, Mauritius Cumhuriyeti, Bermuda ve Monaco gibi vergi cennetleri bu tür şirket ve off-shore bankalarıyla doludur.
CHP, AKP ile yürüttüğü tartışmayı yargıda değil ahlaksal zeminde sürdürmelidir çünkü sorun ahlaksaldır. Türkiye gibi dört kişilik bir ailenin açlık sınırının 1.567, yoksulluk sınırının ise 5.105 TL olduğu bir ülkede (Türk-İş 11/2017 verileri) çalışanlar vergi yükleri altında ezilirken, iş insanlarının “kurtuluşu” vergi cennetlerinde aramaları ahlakdışıdır.

***

Ne var ki bu devran böyle süre gidemez! Çürüyen çöp nasıl metan gazına dönüşüp patlıyorsa yoksulların, toplumun her kesiminden erdemli insanların tepkisi de gün gelir isyana dönüşür, sosyal patlamalara yol açar.
Bu arada bir kulağımız da New York’ta Rıza Sarraf’ta olsun derim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları