Guadealupe Konferansı ve İran

05 Ocak 2018 Cuma

İran’da İslam Cumhuriyeti’ndeki huzursuzluğu ‘demokrasi devrimine çevirme’ hevesleri gayet anlaşılır. Lakin bu noktada emperyalizmin rolü ihmale gelmez. ‘Emperyalizm artık değişti, zaten nedir ayol, bir grup anlaşamayan adam’ analizlerini bırakıp en başta tarihe bakmalı. O da bize ABD’nin şu veya bu biçimde müdahil olduğu bir kriz varsa, ‘sakınmak gerektiğini’ gösteriyor. Bizatihi İran’ın kendi tarihi ibretlik derslerle yüklü.

                                                  ***                                        
                                                       

Hayır, salt İran’da petrol kaynaklarını millileştirip, gelenekçi Şii toplumunda ilerlemeci sosyal ve ekonomik reformlara soyunmuş seçilmiş Başbakanı Muhammed Musaddık’ın CIA darbesiyle devrilmesinden bahsetmiyorum. Asıl sol muhalefeti kırıp Şii ulemayı güçlendiren bu hamleden sonra ABD’nin bizzat ‘İslamcı İran’ın yolunu açması var.

Bu açıdan pek çok gizli münasebet yansıdı. ABD'de 2016 ortalarında gizliliği kaldırılan ve BBC Farsça servisi ile Batı medyasının yer verdiği diplomatik belgeler ve anılıp geçilen Guadealupe Konferansı ise resmi tamamlayıcı unsurlarıyla dikkat çekici.

ŞAH’IN KURTARILAMAYACAĞINA İKNA OLUNDU…

4-7 Ocak 1979’da Karayipler’de Fransa’ya bağlı Guadeloupe Adası’nda Başbakan Valery Giscard d’Estaing’in evsahipliğinde ABD Başkanı Jimmy Carder, Batı Almanya Şansölyesi Helmut Schmidt, Britanya Başbakanı James Callaghan’ın buluşması ‘Guadeloupe Konferansı’ diye anılır. Dünya işlerinin konuşulduğu konferansın asli gündemi İran’daki siyasi çalkantıydı. Dört lider İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin artık kurtarılamayacağına hükmetmiş, bunun İran’da iç savaş ile Sovyet nüfuzunun artmasına yol açacağını öngörmüştü.

Konferansta Şah’ın aslında devrilmesine karar verildi ve ‘İslamcı İran’ için düğmeye basıldı. Zira Batı’nın yaşamsal çıkarları mevzu bahisti. Ve zaten Carter yönetimi ve CIA ‘çalışmaktaydı’.

RESMİ ANLATILAR

İran resmi anlatısında ‘devrim’, Humeyni’nin cesurca ABD’ye meydan okuması ve ‘Büyük Şeytan’ın şahı çaresizce iktidarda tutma girişimi olarak sunulur. ABD anlatımında ‘solcu’ Carter yönetiminin şahın arkasında durması ve yaşanan hezimetin aslında istihbarat zaaflarından kaynaklandığına vurgu yapılır. İki taraf da aksi anlatıları şiddetle reddeder.

2016’da gizliliği kaldırılan ABD diplomatik yazışmaları bize, bile isteye yapılanları önemli nüanslarla sunuyor. Nedir bunlar? İran’ın siyasi kaos yaşanan, kamu hizmetlerinin altüst olduğu, işçi grevlerinin petrol akışını sekteye uğrattığı, ordunun solcu muhalefetle kapıştığı günlerde, Ayetullah Ruhullah Humeyni’nin liderliğini yaptığı Şii ulema aslında Carter yönetimi Humeyni ile doğrudan diyaloğa geçmiştir; ABD, İran ordusunun üst düzeyini gemlemiştir; nihaetinde ‘İslamcı İran’ın bizzat yolunu açmıştır. Bu süreçte Humeyni oyununu ustalıkla oynamıştır, ABD’yle şaşılacak biçimde gayet ‘saygılı’ bir tonla iletişim kurmuştur.

HUMEYNİ’NİN İLK MESAJI 1963’TE

Humeyni’nin aslında Washington’a ilk temasının tarihi de eski. Kasım 1963’te Pehlevi’nin ABD baskısıyla toprak reformu programı ve kadınlara oy hakkı içeren ‘Beyaz Devrimi’ne karşı sert çıkış yapıp evhapsine konulduğunda, Humeyni Tahran Üniversitesi’nden Hac Mirza Kamarei aracılığıyla dönemin Kennedy yönetimine yollar. Bu aynı zamanda Sovyet lideri Brejnev’in İran ziyareti öncesine denk gelir. ABD’de İran’ın Moskova ile dost olması kaygısı belirmişken, Humeyni’nin mesajı inceliklidir. Ayetullah, ‘İran’daki ABD varlığının Sovyetler ve Britanya nüfuzuna karşı gerekli olduğunu’ belirtmiştir. Bu elçilik belgesinin tam metni hala gizli statüsünde. Tabii Kennedy’nin bunu görüp görmediği bilinmiyor. İki hafta sonra Texas’ta suikastla öldürüldü.

Humeyni de bir sene sonra 15 sene sürecek sürgünlüğüne İran’da ABD askeri personelinin yargıdan muaf tutulmasına zehir zemberek çıkışarak başladı. Ama bu Paris’te monarşiden kurtulmayı hedefleyen bir hareketin lideriyken, ABD’ye yeniden ihtiyaç duyulmasını engellemedi.

HUMEYNİ İLE İRAN ORDUSUNU UZLAŞTIRMA HEDEFİ

Humeyni 15 sene sonra ülkesine dönme planları yaparken, şahın başbakanı Şapur Bahtiyar’ın orduyu kullanarak buna geçit vermeyeceğinden ürkmektedir. 1953’te olduğu gibi şahın bir darbeyle geri getirilmesinden çekinmektedir. Carter yönetimi ise yeni bir iç savaşın ABD çıkarlarını zedelemesinden kaygılanırken, Humeyni’nin yükselişini daha az rahatsız edici bulmaya başlar. Carter daha önce reddettiği Humeyni ile İran ordusunu uzlaştırma anlaşmasına yönelir. Beyaz saray Humeyni’nin geri dönüp Kum’a çekilmesi, iki numarası Ayetullah Muhammed Beheşti’nin ise ipleri ele alacağı seçeneği benimsemiştir. İran ordusunun Beheşti ile buluşması için seferber olunur.

HUMEYNİ’NİN MESAJI

Humeyni koşulları iyi okuyup oyununu kurmuştur zaten. İlk mesajını 5 Ocak 1979’da Fransa’da kendisini ziyaret eden bir Amerikalı’yla Washington’a zaten yollamıştır. Humeyni, “Petrol konusunda bir korku olmamalı. Petrolü ABD’ye satmayacağımız doğru değil” demiştir. Washington’daki istişarelerin ardından da 14 Ocak’ta Dışişleri Bakanı Cyrus Vance Paris ve Tahran’daki elçiliklerine “Humeyni’nin ekibiyle doğrudan Amerikan kanalı tesis edilmesinin arzulanır olduğuna karar verdik” mesajını geçer. Vance Fransız hükümetini de Beheşti ile İran ordu ve istihbaratını buluşturma gerekliliğini iletir.

15 Ocak’ta ABD’nin Fransa elçiliğindeki siyasi temsilci Warren Zimmermann Paris dışındaki Neauphle-le-Chateau’da Humeyni’nin ekibinin başı olan ve Houston’da ikamet etmiş İbrahim Yezdi ile gizlice görüşür. Yezdi’nin ilettiği 15 Ocak mesajında Humeyni, Beyaz Saray’a ‘37 senelik stratejik müttefik olarak paniğe kapılmamasını ve dostları olacağını’ belirtir. İran İslami Cumhuriyeti’nden insanlığın ‘barıçı fayda sağlayacağını’ da. Yezdi de ‘hoşgörülü bir demokrasi kuracaklarını’ dile getirir. 
Bir gün sonra 16 Ocak’ta şah nihayet ülke dışına ‘tatile’ çıkartılmıştır. Arkasında popüler olmayan bir başbakan ve ABD silah ve tavsiyelerine mahkum 400 binlik bir ordu bırakarak…

HUMEYNİ’NİN DERDİ ORDU

Açılan kanalla yürütülen müzakerelerde Humeyni’nin asıl derdi kendisinden hazzetmeyen İran ordusunun üst kademesidir. ABD, ikinci buluşmada Humeyni’ye ani dönüşünün bir felakete yol açabileceği, İran ordusunun anayasayı korumak için harekete geçebileceğini iletir. Bu arada Tahran’da Beheşti ile şahın ordusu ve istihbaratı için gizli görüşmeler Humeyni’nin onayını gerektirmektedir. Zimmerman ile Yezdi’nin 18 Ocak’taki üçüncü buluşmasında bu onay alınır. ABD yönetimi de kafasında ne tür bir anayasa olduğunu kestirmenin hiç de zor olmayacağı Humeyni’nin temsilcisine “Anayasanın değiştirilemez olduğunu söylemiyoruz. Fakat inanıyoruz ki nizami prosedürlerle değişim gerçekleşebilir. Eğer ordunun ‘bütünlüğü’ korunabilirse, İran’ı geleceğinde hangi siyasi biçim alınırsa alınsın desteklenir” mesajını verir. Yani Washington monarşinin ve şahın ordusunun ilgası fikrine açıktır, aşamlı ve kontrollu bir sürece rıza verilmiştir.

Böylelikle Humeyni için şah ve ordusu bitecek, ordunun bütünlüğü güya korunacak ve komünistlerin ülkeyi alması önlenecektir.

Kayıtlarda bir de 18 Ocak 1979 tarihli İbrahim Yezdi’nin şu notu var: “Amerikalı Yahudilere İran’daki Yahudilerin geleceğinden korkmamalarına söyleyebilirsiniz.”

HUMEYNİ’NİN İNCE MESAJLARI

Carter’ın derdi İran halkı değildir elbette. ABD yatırımlarının garantiye alınması, petrol akışının devamı, askeri ve siyasi ilişkiler ve Sovyetlere karşı ortaklıktır. Humeyni, Yezdi aracılığıyla yine mesajını iletir: ‘Sovyet belirleyiciliğinden azade bir İran, ABD’ye dost olmasa bile tarafsız, devrim ihraç etmeyecek ve Batı’ya petrol akışını kesmeyecek.

Humeyni, “Petrolümüzü en iyi fiyatı verene satacağız” der. “Petrol İslam Cumhuriyeti altında Güney Afrika ve İsrail dışında her yere akacak” diye ekler. “Ülkeyi kalkındırmak için diğerlerinin, özellikle Amerikalıların yardımına ihtiyaç duyarız” diye yazar. “Tank değil traktör ihtiyacı duyacaklarını” belirtirken, Sovyetler’i dışlar. “Rus hükümeti ateist ve din karşıtı. Ruslarla derin bir anlayış tesisinde çok zorlanacağımız açık” vurgusu yapar ve ekler: “Siz Hıristiyansınız ve Allah’a inanırsınız, onlar inanmaz. Ruslardan ziyade size yakınlık bizim için daha kolay.” Ayrıca “Başkalarının işlerine karışmama” sözü verir. “Körfez’in polisi olarak davranılmayacak, devrim ihracıyla uğraşılmayacaktır”. “Suudi, Kuveyt yahut Irak halkına yabancıları ülkelerinden atmalarını istemeyeceğiz” diye yazar.

WASHINGTON’A İLK AĞIZDAN MESAJ

24 Ocak’ta gizli İslam Devrimci Konseyi’nin kilit üyeleri, -binlerce siyahi muhalifin sallandırılmasında başrolü oynayan ünlü ulema Ayetullah Musavi Erdebili dahil- ABD elçisi William Sullivan ile görüşürler.

27 Ocak’ta Humeyni Washington’a ulaşan ilk ağızdan mesajında “İran askeri liderleri sizi dinler fakat İran halkı benim talimatlarımı izler” demektedir. Dönüşü için ‘yumuşak yol bulunması, anayasal hükümetin istifaya zorlanması ve ordunun tavizinin sağlanmasını’ istemektedir. Ordunun bu tavsiyelere uymaması halinde İran’daki Amerikan vatandaşlarını hedef alacağı ikazına rağmen ‘barışçı çözüm’ içeren olumlu notunu ihmal etmez.

Washington bu doğrudan temastan memnundur. İki gün sonra verdiği yanıtta ‘Humeyni’ye kendi hükümetini kurması ve krizin İranlı yetkililerle diyalogla çözmesi’ salık vermekle yetinilir. İş bitmiştir. Tahran’daki elçiliğe görüş için yollanan yanıt Fransa’daki Humeyni’nin eline geçmez. Zaten fark etmez. 1 Şubat’ta Ayetullah geri dönüş yolundadır.

EVDEKİ HESAPLAR ÇARŞIYA UYMAYINCA…

ABD’nin evdeki hesapları çarşıya uymaz tabii. 15 Şubat’da dört üst düzey general bir okulun çatısında infaz edilir. Ordunun bütünlüğü dağılmış, kaynar kazan İran’da orta ve alt düzey İslamcılarla hareket etmiştir. İran’daki sol ve muhalif hareket temizlemeye koyulunur. Kasım 1979’daki spontane elçilik baskınında 52 diplomatın 444 günlük rehineliği ile işler rayından çıkar. Humeyni, İslam Devrimi’nin birinci yıldönümünde ‘Amerikan emperyalizmiyle savaşacakları ve devrimin tüm dünyaya ihraç edileceğini’ ilan ederken, “İslam Devrimi budur’ diyecektir.

Sonrası malum.

Hasılı, yazışmalar ‘İslamcı İran’ın taşlı yolunu ABD yönetiminin temizlediğine işaret ediyor. Çünkü ABD İran’da siyasal İslamcıların iktidar olmasını umursamadı. Zira ‘yeter ki Amerikancı olsunlar’ diye düşünülüyorlardı. Umursadıklarının da hala değişmemiş olduğunu bölgede yakın zamanda yaşananlardan biliyoruz. Ama işte bizde de ‘sosyal özgürlük’, ‘kadın devrimi’ denildiğinde akan sular duruyor. Acıklı olan da bu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

ABD’de darbe tehdidi 7 Eylül 2018
Zaharçenko darbesi 5 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları