Yükselen Güç: Devlet Kapitalizmi...

01 Şubat 2012 Çarşamba
\n\n\n

Dünya Ekonomik Forumunun (WEF) bu yıl Büyük Dönüşüm temasıyla düzenlediği meşhur Davos toplantılarında büyük güçler ve patronlar, baş aşağı inişe geçen küresel kapitalizmi kurtarmak için teoriler üretirken, liberal ekonominin sesi The Economist dergisi Devlet Kapitalizminin Yükselişi: Gelişmekte olan Ekonomilerin Yeni Modeli başlıklı dosyasını kapağına taşıdı. Konu iki açıdan önemli. Öncelikle Avrupa ekonomik krizden belini doğrultamazken, ABD yüksek cari açık ve işsizlikle boğuşurken Çin, Rusya ve Brezilyanın başı çektiği gelişmekte olan ülkelerde kamu şirketlerinin dünya ticaretinde ve sermaye piyasalarında ön saflarda olduğu bir dönemin içindeyiz. Aslında WEFin açılış oturumunu 20. yüzyıl kapitalizmi, 21. yüzyıl toplumunda işe yaramıyor mu? başlığı ile düzenlemesi bile yeterince çarpıcı. \n

\n

The Economistteki dosyada ise sadece Çin, Brezilya, Rusyanın değil Singapur, Güney Afrika ve Arap ülkeleri gibi devlet kurumlarının, büyük şirketlerle iç içe geçmiş yapısı inceleniyor. Dergi devlet kapitalizminde piyasaya görünen bir elin müdahale ettiğini yazıyor. Son 30 yılda Çinin her yıl ortalama yüzde 9.5 büyümesi, yine Çinin uluslararası ticaretteki payının her yıl yüzde 18 dolayında artmasının arkasındaki en büyük etmen kamu şirketleri. Dünya petrol rezervlerinin dörtte üçünü kontrol eden en büyük 13 şirketin hemen hepsi devletlerin kontrolündeki kuruluşlar. Yalnız o kadar mı? Rusyanın Gaspromu, Çin Telekom, kimya sektörünün liderlerinden Suudi Basic Industries Corporation, dünyanın üçüncü büyük liman işletmecisi Dubai Ports…\n

\n

Günümüzün devlet kapitalizmi ise geçmişteki örneklerinden hayli farklı. Devlet kontrolündeki bu büyük şirketler sermaye piyasaları ile de entegre haldeler ve liberal kapitalizmin araçlarını istedikleri gibi kullanabiliyorlar. Hisse senetleri halka açık olabiliyor ve çoğu profesyoneller tarafından yönetiliyorlar. Kamu sermayeli şirketlerin hisse değerlerinin toplam sermaye piyasalarındaki payları da hayli yüksek; Çinde yüzde 80, Rusyada yüzde 62, Brezilyada yüzde 38. Aslında gelişmiş ülkeler cephesine baktığımızda da kamu şirketlerinin gücünü görebiliriz. Fransada enerji şirketi EDFnin yüzde 85i devletin kontrolünde, Japon Tobacconun yüzde 50si, Almanların Deutsche Telecomun yüzde 32si yine devlet kontrolünde. \n

\n

The Economiste göre kapitalizmin yeni modeli ilk kez Singapurda ülkeyi 30 yıl boyunca yöneten Asya Değerlerinin savunucusu Lee Kuan Yew döneminde ortaya çıktı. İkinci girişim Çinin dönüşümünde öncü rol üstlenen Deng Xiaopingin Singapur modelinden esinlenmesi oldu. Çin özel ekonomi bölgeleri oluşturarak yabancı yatırımcıları ülkeye çekti; böylece küresel ekonomiye entegre oldu. Bugün Çinin bilgisayar devi Lenova ve telekom sektöründe faaliyet gösteren hatta Türkiyede de yatırım yapan Huawei özel şirket mantığı ile çalışan ancak arkalarına başta Çin Bilimler Akademisinin Ar-Ge destekleri olmak üzere devletin tüm gücünü alan kuruluşlar. Keza Brezilyanın maden şirketi Vale de farklı yönetilmiyor. Sonuçta devlet kontrolündeki bu tarz şirketlerden sadece ulusal devler çıkmıyor giderek dünya piyasalarında da gücü elinde tutan şirketler yaratılmış oluyor. \n

\n

Devlet kapitalizmi ile sadece şirketler yönetilmiyor; son yıllarda dünya ekonomisinin itici gücü olarak görülen ve uluslararası likidite bolluğunun en büyük kaynağı olarak gösterilen egemen servet fonlarının da (sovereign wealth funds-SWF) yönetimi onlarda. Çin, Suudi Arabistan, Abu Dabi, Kuveytin SWFleri dünyanın en büyük bankalarında hisse sahibi. Böylelikle bir yandan Batıdan bu ülkelere sermaye giderken, bir taraftan da bu ülkelerden Batıya bu yolla sermaye akıyor. SWFler dünyada toplam 4.8 trilyon dolar tutarında bir varlığı kontrol ediyor. Bu rakamın en önemli kısmını 1.5 trilyon dolarla Çin oluşturuyor.\n

\n

Liberal kapitalizmin baş savunucularından The Economist dergisi haliyle devlet kapitalizminin zararlarını da masaya yatırmış. Kamu sermayeli şirketlerin doğrudan veya örtülü olarak devletten destek alarak arkalarını sağlama almaları nedeniyle rekabet koşullarındaki eşitliğin bozulmasını, devletin ekonomik ağırlığının artması nedeniyle suiistimal ortamının oluşuyor olabileceğini; altyapı alanlarında başarılı olurken özellikle inovasyon işin içine girdiğinde sorunların ortaya çıktığını ve yapının hantallaştığını savunuyor. \n

\n

Sonuçta kim ne derse desin; küresel ekonominin krizlerle savrula savrula geldiği noktada kamu sermayeli şirketler, en azından şimdilik, emniyet supabı olarak kapitalizmin ayakta kalmasına katkıda bulunuyor. Ve Batı gelişmekte olan ülkelerin yeni kapitalist modelinden hayli rahatsız. \n

\n

Bu noktada şimdilik duralım ve her şeyini babalar gibi özelleştiren Türkiyenin kendine bu dönemin yeni modeli içinde nasıl bir yer açacağı sorusunu ortaya atalım. Artık elimizde ne bir TÜPRAŞ, ne bir PETKİM ne bir Ereğli kaldı. Teletaş çoktan ruhunu teslim etti. Türk Telekom Lübnanın kucağından Katarın koynuna geçiyor Neyse, yazının devamı haftaya...

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları