Bergson ve Türkiye

Bergson ve Türkiye

21.09.2025 10:47:00
Güncellenme:
Ayşe Acar
Takip Et:
Bergson ve Türkiye

Bergson’a göre kapalı toplumlarda ahlak içgüdüseldir. Sevgiyle çevrelenmemiştir. Açık ve dinamik toplumlarda ise ahlak öğrenilir. Doğaya ve canlılara olan sevgiden ayrı tutulamaz. Ülkemizde yaşanan ahlaki çöküşte de bu ayrımın etkileri göz ardı edilemez.

Cennetteki yasak meyveye ilişkin anlatı tüm insanlığın ortak belleğinde bulunur. Belki de bu nedenle yasaklara karşı boyun eğmek dünya çapında daha yaygın bir eğilimdir. Filozof Henri Bergson bu sorunun kökeninde alışkanlıklarımız olduğunu söyler. Boyun eğdiklerimiz bize karşı onların bulunduğu konumdan hareket ederler. Bergson, “Belli bir yer işgal ederler” diyor.

Bu yer işgal ediş kendini yaşamın her alanında gösterir: Yakın ilişkiler, siyasi konumlanma, din anlayışı ve içinde yaşadığımız toplumsal evren...

Bergson, “Ahlakın ve Dinin İki Kaynağı” isimli eserinde (*) toplum, ahlak ve din açısından yer işgal edişleri son derece önemli bir değerlendirmeye tabi tutar. Bergson’a göre “kapalı toplum, açık toplum, kapalı ahlak, açık ahlak, statik din ve dinamik din ayrımları”, yaşadığımız dünyada, toplumda ve kendimizde neler olup bittiğini bize gösterme gücüne sahiptir.

KAPALI TOPLUM VE AÇIK TOPLUM

Sadettin Elibol, Bergson’un bu kavramlarını özlü bir biçimde şöyle anlatıyor: “Kapalı toplum statiktir. Bazı bireyleri içine alır bazılarını dışta bırakır. Burada, yakınlar, hemşeriler ve yurttaşlar sevilir. Oysa açık toplum, dinamiktir. İçinde açık ruhlu insanlar, dolayısıyla “insanlık aşkı” vardır. İkisi arasında bir derece farkı değil bir mahiyet farkı bulunur. Örneğin, akraba sevgisinden insanlık sevgisine geçilmez. 

Kapalı toplumlarda ahlak “gayri şahsi” formüllerle ifade edilirken ikincisinde büyük şahsiyetlerin davranışlarıyla ifade edilmektedir. Bergson’un din konusunda yaptığı analizi Elibol şöyle özetliyor:

“Statik din, bütün şekilleriyle ‘zekâ altı’ bir dindir. Kapalı toplumca yaşatılır ve sürdürülür. Dinamik din, zek üstüdür, açık toplumda var olur. Bireyi toplumdan ayırıp insanlığa bağlar, insana bu bağlanış örneğini verir.”

Bergson’a göre kapalı ahlak aslında doğa tarafından istenmiş bir ahlaktır. Kapalı ahlak içinde yaşayan toplumlarda içgüdü ve alışkanlıklar ahlak zannedilmektedir. Açık ahlak ise sonradan kazanılan, çaba isteyen ve her zaman bu çabayı gerekli gören bir ahlaktır. Bergson’un şu tespitinin de altını çizmeliyiz: 

Açık ahlak sahibi insanların sevgisi tüm insanlığı, hayvanları, bitkileri, tüm doğayı kuşatan bir sevgiyken kapalı ahlak sahibi insanlarda durum bunun tam tersidir.

Bergson, dünyada olduğu gibi ülkemizde de din, ahlak ve toplum üzerine söylediklerinden çok ontoloji ve epistemoloji üzerine düşünceleriyle dikkate alınmıştır. Bu alanlara sunduğu katkının çok önemli olduğu kesindir ancak din, ahlak ve toplum üzerine yaptığı değerlendirmelerin “süre” kavramı kadar ve belki de daha fazla önem taşıdığı, varolan somut sorunlara çözüm arayışlarında bu düşüncelerinin dikkate alınması gerektiği kanaatindeyim.

ÖLÜM KALIM MÜCADELESİ

20. yüzyılın başlarında ülkemizdeki entelektüel çevrelerin Bergson’dan etkilenmeye başladığını belirten Sadettin Elibol, “Bergson felsefesi ve Türkiye” başlıklı makalesinde bu etkinin ana nedeninin ölüm kalım mücadelesi veren bir Türkiye ortamında gerçekleştiğini söyler:

“İmparatorluğun yıkılışı, fakirlik, içerîden ve dışarıdan kuşatılmışlık ve buna karşı yeterli savunma aracı olmayan ülkemizde yeni bir kurtuluş, yeni bir nefes için bir felsefeye duyulan gereksinim Bergson’un keşfedilmesine neden olmuştur.”

Bergson’dan etkilenen pek çok tanıdık isim bulunmaktadır: Rıza Tevfik, Ziya Gökalp, Mustafa Şekip Tunç, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tanpınar bu isimlerden bazılarıdır. 

* Henri Bergson, Ahlakın ve Dinin İki Kaynağı, Çeviren: M. Mukadder Yakupoğlu, Doğu Batı Yayınları.

İlgili Konular: #Ahlak