Babaların ardında bıraktığı travmalar sinemada en çok işlenen konulardan. Sundance Film Festivali’nde İranlı yönetmen Alireza Khatami’ye En İyi Yönetmen Ödülü’nü getiren “Öldürdüğün Şeyler” de çıkış noktasını bir baba ve ondan intikam almak isteyen oğulun öyküsü üzerine kuruyor. Ancak film, katmanlı bir anlatımla aynı zamanda toplumsal “öç” ve “intikam” duygularına da atıfta bulunuyor ve bu yönüyle derinlikli bir anlatıma sahip. Kısa süre önce vizyona giren filmde baba ve oğulu canlandıran Ercan Kesal ve Ekin Koç’la filmi ve karakterlerini konuştuk.
– Alireza Khatami’nin senaryosu ilk elinize geçtiğinde sizi en çok ne etkiledi? Hikâyenin hangi tarafı sizi “Bu projede yer almalıyım” noktasına getirdi?
Ercan Kesal: Cesur bir senaryoydu. Otobiyografik izler taşıyan ama öznelliğini evrensel bir yolla etnografiye dönüştürmeyi becermiş bir işti. Her oyuncunun iştahını kabartır böyle senaryolar.
Ekin Koç: Zaten senaryoyu okurken hikâyenin ne kadar ustaca örüldüğü hemen anlaşılıyor. Açıkçası insanın otoriteyle kurduğu her türlü ilişki benim çok ilgimi çekiyor ve hep kendime dair bir şeyler bulmamı sağlıyor. O yüzden Alireza’nın kalemi o kadar iyiydi ki fazla düşünmeme gerek kalmadı. Ama zannediyorum beni en çok çeken karakterin anne ve babasıyla kurduğu ilişki oldu.
– Khatami’nin yönetmenlik dili oldukça şiirsel ve biraz da rüya gibi. Bu tarzda oynamak bir oyuncu olarak sizi nasıl etkiledi?
E. Kesal: Bu tarz yönetmenlik, oyuncusuna sette ilham verir. Doğaçlamaya açıktır. Benim gibi alaylı, sektörden gelmeyen ve her seferinde yeniden keşfeden oyuncular için ideal bir yönetmen.
E. Koç: Alireza, hepimizden olabilecek en doğal oyunculukları sergilememizi istedi. Onun yönetmen olarak kullandığı dil ile bizim “doğal” performanslarımız arasındaki zıtlıktan da faydalanmak istedi diye düşünüyorum. Çünkü dediğiniz gibi kendisi formla oynarken, kadrajın içindeki her şey gündelik ve sıradan bir yaşantıdan kesit gibi hissediliyor. Dolayısıyla ben sadece “an”a ve karşımdaki insana odaklanmaya çalıştım.
– Filmde geçmişle hesaplaşma, kimlik ve yüzleşme temaları çok güçlü. Kendi oyunculuk yaklaşımınızda bu içsel kırılmaları nasıl taşıdınız? Karakterinizle kurduğunuz ilişki nasıldı?
E. Koç: Aslında filmdeki karakterimin yaşadığı olaya karşı tepkisi çoğumuza pek de yabancı gelmez diye düşünüyorum. Haksız bir eyleme karşı doğan öç alma hissi, çocukluktan beri otoriteyle kurduğumuz ilişkiyi etkiliyor. Bu belki de ilk olarak baba figürüyle başlıyor ve insan kendi fantezi dünyasında yüzleşmek ve hesap sormak üzerine pek çok hayal kuruyor. Dolayısıyla bana yabancı hissettirmeyen, kendi içimde yıllarca boğuştuğum ve belki de oyunculuk yaparak üzerine gittiğim meseleleri daha yapıcı biçimde düşünmemi sağladı.
E. Kesal: Ben hep senaryoda yazılmayanın peşine düşerim. Oynadığım karakterin mizacını kendi sanatsal mizacımla örtüştürmeye çalışırım. O karakter benim içimde bir yerlerde durup bekliyordur. Belki o zamana kadar fark etmediğim biridir. Bu yüzden yönetmenin yaşadığı yolculuğun bir benzerini oyuncu da kamera önünde yaşar. Her yolculuk kendi terapötik özelliklerini de dayatır kuşkusuz.
TÜRKİYE’NİN KARAKTERLERİ
– Filmdeki karakterler sırf birey olarak değil, birer metafor gibi de okunabilir diye düşünüyorum. Sizce canlandırdığınız karakter, Türkiye’nin veya genel anlamda toplumun ve insan ruhunun hangi katmanını temsil ediyor?
E. Kesal: Türkiye’nin bizzat kendisi! Öfke ve ceberrutlukla ancak kendini ifade edebilen, hesap vermeyen ve yaşananların üstünü örtmekten medet uman; varsa bile sevgisini gösteremeyen bir karakter oynadığım baba karakteri.
E. Koç: Ben Ali ve Reza (Erkan Kolçak Köstendil) ikiliğini hep süperego ve id ikiliğine benzetiyorum. İçimizdeki ilkel dürtülerle aklın, bitmek bilmeyen çatışmasının bir tezahürü olarak görüyorum. Tabii bu benim yorumum. Türkiye için ise sanki hep arzu edilen ama herhangi bir kırılmayla ortaya çıkacak bir yükseliş/kalkınış ile kendi içindeki çatışmalarla boğuşan bir ülke olarak hikâyeyle ortaklık kurulabilir.
‘ÖLDÜRMEDİ, GÖMDÜ’
– “Öldürdüğün Şeyler” çok yoğun bir ifade. Sizce karakterinizin içinde “öldürdüğü” şey neydi?
E. Kesal: Sevgi ve empati.
E. Koç: Bence Ali hiçbir şeyi öldürmedi, fakat artık bir şeyin öldürülmesinin önündeki engel olmaktan alıkoyuldu. Aslında öldürmedi diyorum çünkü o, içinde bir şeyleri öldürmekten ziyade gömdü ve yeni bir şeyin uyanmasına sebep oldu.
YÜZLEŞMENİN ANLAMI
– Sizin için “yüzleşme” kavramı ne ifade ediyor?
E. Kesal: Kendiyle karşılaşmaktan çekinmemek, cesaret!
E. Koç: Benim için yüzleşmek, kaçmayı bırakmak olabilir. Kaçmayı bırakınca yüzleşmekten başka pek bir şans kalmıyor.
NEDEN İZLENMELİ?
– Bu filmi izlemeyi düşünen ama tereddüt eden biri için neden izlemeleri gerektiğini söyleseniz, ne derdiniz?
E. Koç: Sundance’te En İyi Yönetmen Ödülü aldık derim. (Gülüyor.)
E. Kesal: İyi filmler bir şey anlatmaya, öğretmeye çalışmaz; sadece duygulara hitap eder ve onu harekete geçirir. Film bittikten sonra da sizinle olmaya devam eder. “Öldürdüğün Şeyler” öyle bir film.
Bir baba, bir oğul ve kapanmayan hesaplar
Sundance’te En İyi Yönetmen Ödülü kazanan “Öldürdüğün Şeyler”, bireysel ve toplumsal travmaların izini sürüyor. Başroller Ekin Koç ve Ercan Kesal ile filmi ve karakterlerinin derinliklerini konuştuk.
4.05.2025 11:39:00
Güncellenme: 4.05.2025 11:39:00

Sundance’te En İyi Yönetmen Ödülü kazanan “Öldürdüğün Şeyler”, bireysel ve toplumsal travmaların izini sürüyor. Başroller Ekin Koç ve Ercan Kesal ile filmi ve karakterlerinin derinliklerini konuştuk.