Bir Cehennem Öyküsü: John Wick Bölüm 4

Çağdaş bir kovboyu andıran John Wick, izleyiciye görkemli bir aksiyon filminden fazlasını sunuyor...

Yayınlanma: 02.04.2023 - 13:00
Bir Cehennem Öyküsü: John Wick Bölüm 4
Abone Ol google-news

“Benden önce her şey sonsuzdu; sonsuza dek süreceğim ben de. İçeri girenler, dışarıda bırakın her umudu.”

Bowery King’in, “gardiyan” köpeğiyle yürüdüğü loş bir tünelde yankılanan sesiyle dinlediğimiz Dante dizeleri, peşi sıra gelen kanlı bir yumruk görüntüsü ve intikama susamış ölüm makinemiz John Wick, nam-ı diğer Baba Yaga...

Dante Aligheri’nin Cehennem’inden dizelerle açılan John Wick: Bölüm 4, Slav mitolojisinden hareketle isimlendirilen kahramanı ve dört filmlik seri boyunca yarattığı yasaları, ülkelere özgü yapılanmaları, güç hiyerarşileri ve din eksenli elitleriyle çok katmanlı bir evren yaratan öyküsünü bir cehennem betimlemesiyle başlatıyor ve bir bakıma seyircisine soruyor: “Hazır mısınız?”

Çünkü karşınızda, sırf kendi seleflerini kıskandıracak kadar görkemli bir aksiyon yok, aynı zamanda çağdaş aksiyon sineması için yeni bir doruk noktası var. Üç saate yaklaşan sürede nefes almanıza fırsat tanımayan bir tempo ile kelimenin tam anlamıyla başınızı döndürecek bir dövüş koreografisi sizi bekliyor ve neden hazır olmanız gerektiğini, girizgâhın peşi sıra gelen sekansla anlıyorsunuz. Lawrence of Arabia’nın çekildiği çölde, at üzerinde düşmanlarını öldürürken gördüğümüz John Wick bu andan sonra, hiç hız kesmiyor.

Öyle ki, başına konan ödülle, özellikle finalde çağdaş bir kovboyu andıran John Wick, dünyanın dört bir yanında kiralık katillerle dolu sokakları kana buluyor; arabaların üstüne atılan insanlar, dansı andıran dövüş gösterileri ve bitmek bilmeyen çatışma sahneleri arasında oradan oraya savrularak yaşamda kalmaya çalışıyor.

İlk filmin temeli üzerinde yükselen öykü John Wick’in içine düştüğü her macerayla, anlatısını genişletirken, dördüncü perdede ana karakterinden rol çalacak kadar titizlikle işlenmiş yan karakterlerini de vitrinine koyuyor. Wick’le zıtlık oluşturması için tasarlanan ve şık giysileriyle Yüksek Masa’nın egosunun tezahürü karakteriyle öne çıkan Marquis, izleğin özünü teşkil eden köpek sevgisinin yeni uzantısı paralı asker Tracker, Osaka’nın kalbi Shimazu ve kızı Akira, gece kulübündeki sahnelerle bilincimize kazınan Kila ve John Wick’i gölgede bırakmaya meyleden kör tetikçi Caine...

Her biri, John Wick sinematik evreninin vinyetleri olmaktan öteye geçen, kendi güdüleri ve geçmişleri olan derinlikli karakterler. Ancak bundan da öte, John Wick’in görsel ve duygusal havzasını beslerken, karton bir aksiyon olmaktan da uzaklaştırmaya yarıyorlar. Shay Hatten ve Michael Finch tarafından yazılan senaryo, şiddeti ve vahşeti ustaca estetize eden yönetmen Chad Stahelski’nin ellerinde bir aksiyon şölenine dönüşüyor.

ÖLÜMSÜZLEŞTİ BİLE

Neon renk paletli Osaka Continental’deki dövüşten, Sacre Coeur’e çıkan merdivenlerdeki mücadeleye, The Warriors referanslı şık radyo sekansından, Hotline Miami oyunundan esinli büyüleyici kuş bakışı planına, Arc de Triomphe’daki destansı trafik çatışmasına...

Özellikle Arc de Triomphe’da bilinçli bir seçimle gerçeküstülüğe kayan ve ana karakterinin sırtına ölümsüzlük pelerini giydiren filmin, bu pelerinin saydamlığına atfını ise final üstleniyor. Bir aksiyon bombası kisvesi altında, tıpkı basit çıkış fikri gibi, karısından kalan köpeği öldürüldüğü için koca bir loncayı ateşe veren, az konuşan, çok seven bir karakter bu. Ve tam da bu yüzden kanlı canlı ve gerçek. John Wick, şimdiden ikonik bir karakter olarak ölümsüzleşti bile.

Puanım: 8.5/10


İlgili Haberler

Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler