Çatalhöyük ve doğal çevresi

Çatalhöyük ve doğal çevresi

14.09.2025 11:23:00
Güncellenme:
Çatalhöyük ve doğal çevresi

İnsan-çevre etkileşimi dinamiktir. Birbirlerini sürekli dürtüp tetikleyip dönüştürürler. Binlerce yıl önce de böyleymiş. Çevresel arkeoloji, geçmişte yaşamış insanların doğal çevrelerini yeniden canlandırarak kendi dönemlerindeki çevre koşullarına nasıl uyum sağladıklarını sosyal, ekonomik ve politik hayatlarını nasıl şekillendirdiklerini araştırır.

9 bin yıl önce, Konya Ovası’nın güneydoğusundaki Çatalhöyük’te çevrenin doğal görünümü nasıldı? Arazi yapısı, su kaynakları, toprak verimliliği, orman örtüsü, hammadde yatakları gibi unsurlarıyla doğal ortam, yerleşik yaşamı nasıl destekledi?

Çevrenin, Çatalhöyüklüler üzerindeki etkileri nelerdi? Hangi hayvan ve bitki türleri vardı? Hangilerini tüketmeyi seçtiler? Bu tercih ne tür yiyecek hazırlıkları gerektirdi? Günlük ve mevsimsel rutinleri nelerdi? Cins, yaş veya statüye göre işbölümü yaptılar mı? Değiş-tokuşun coğrafi kapsamı nerelere uzandı? Mimari gelenekleri nasıl gelişti? Ritüelleri ne yönde şekillendi?

Çatalhöyüklülerin çevre üzerindeki etkileri nelerdi? Bitki, hayvan, su, toprak gibi doğal kaynakların kullanım sıklığı ve miktarı ne gibi sonuçlar doğurdu? 

Son tahminlere göre nüfusun en yoğun olduğu dönemde, Doğu Çatalhöyük’te 1000 ila 3 bin kişi yaşıyordu. 9 bin yıl önce bu kadar kalabalık bir topluluk bu kadar uzun süre (MÖ 7100-5950) nasıl dip dibe oturabildi? Böyle bir kalabalığı bir arada tutabilecek nasıl bir doğal çevreleri vardı? 

İlk teorilere göre Çatalhöyük düz bir ovada kurulmuştu. Pleyistosen dönemde bu ova bir göldü. Zamanla göl kurudu. Ve nehirlerin taşıdığı alüvyonlarla doldu. Alüvyal toprak erken tarım toplulukları için çok cazipti. Konya Ovası’nın bu köşesine en büyüğü Çatalhöyük olan bir dizi yerleşim kuruldu. Ancak Çatalhöyük’e alüvyon taşıyan nehir mevsimsel olarak taşıyor, şiddetli su baskınları tarımı olanaksız kılıyordu. Bu durumda tarlalar yerleşimden yaklaşık 12 kilometre uzakta olmalıydı. İnsanlar ekim dikim için epeyce bir yol kat ediyorlardı.

Ancak yeni sondajlar, alüvyonların altında kalan pleyistosen tabakasının aslında irili ufaklı tepecik ve tümseklerle dolu olduğunu gösterdi. Yani Çatalhöyük, hiç de öyle düzlükte kurulmamıştı. 

Geç Pleyistosen’de bu engebeli peyzajın içinden bir de nehir geçer oldu ki olasılıkla Çarşamba Deresi’nin anası. Zamanla bu derenin yatağı çatallaşmaya başladı, nehir kollara ayrıldı ve bir delta oluştu. 

Dallanıp budaklanan bu su yollarının kenarında önce Çatalhöyük’ün doğu yakası gelişti. Ardından karşısındaki batı höyük yükseldi.

Çatallaşmış derecik ve adacıklardan oluşan Çatalhöyük peyzajı biraz sulak, biraz kuru, biraz bataklık, biraz ağaçlıktı. Bu karmaşık çevre dokusu, Çatalhöyüklülere flora, fauna ve doğal kaynaklar açısından çok büyük bir çeşitlilik sunmuş olmalı. Tahılları için verimli topraklar, hayvanları için lezzetli otlaklar, avlayacakları balıklar, pişirebilecekleri killi toprağa kadar ellerinin altında oldukça zengin bir doğal kaynak mozaiği vardı. 

Üstelik bu kaynakların çoğu da her yıl yenilenebilen tarzdaydı. Nehrin suları mevsimsel olarak taştıkça Çatalhöyük’ün çevresi her sene yepyeni alüvyonlarla doluyordu. 

Ez cümle, en azından MÖ 7100’den 5950’ye kadar, Çatalhöyük ve çevresi oldukça sulak bir araziydi, çok kalabalık nüfusları besleyebilecek zengin doğal kaynaklara sahipti ve doğayla ahenkli bir diyalog yürütebilmişti.

Kaynakça 

- “Çatalhöyük’te 25 Yıllık Araştırmadan Neler Öğrendik?”, Prof. Dr. Ian Hodder, University of Chicago, Oriental Institute, 5 Aralık 2019

- “Çatalhöyük’te 25 Yıllık Araştırmadan Neler Öğrendik?”, Prof. Dr. Ian Hodder, Koç Üniversitesi - AKMED Youtube, 26 Ocak 2022

- “Çevresel Arkeoloji Çevrimiçi Programı”, Koç Üniversitesi, Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED), Ağustos 2024

İlgili Konular: #Çatalhöyük