Halam ve Türkan Saylan
İş dünyasındaki kadınlar arasında en popüler isimlerden olan Gamze Cizreli ile sıfırdan başladığı kariyerini inşa etme sürecini ve üreten kadınlara destek olma misyonunu konuştuk.
2007’de Ankara’da başlayan girişimcilik yolculuğunda kadınlara örnek olacak bir hikayesi var Gamze Cizreli’nin. Ankara’da açtığı dört Big Chefs şubesinden sonra yolu İstanbul’a düşmüş. Şu sıralar İstanbul’un en gözde mekanları arasında yer alan mekanın kurucusu Gamze Cizreli’nin yaşam öyküsü ve girişimcilik kariyerinde edindiği misyon da onu bir rol model haline getiriyor. Diyarbakır’da doğan ve markasını adeta sıfırdan yaratan Cizreli, şimdi kendisi gibi kadın girişimcilere ve üreticilere destek oluyor.
Sıfırdan bir restoran zinciri inşa ettiniz. Bu başarının sırrı nedir?
Kendimi bildim bileli yaşamımda daima aşkla ve inançla yol aldım. Kendimi gerçekleştirmenin, hayallerimin peşinden koşmanın gerekliliğine inandım. Cesaret ettim, çaba sarf ettim, çok çalıştım, öğrenmekten hiç vazgeçmedim. Büyük hayaller ve büyük bir aşkla kuruldu BigChefs; tecrübenin yanı sıra disiplinle, duyarlılıkla, heyecanla, paylaşmakla bugünlere geldi.
Kariyer yolculuğunuzda örnek aldığınız isimler oldu mu?
Halam Nermin Karcıoğlu ve Türkan Saylan. Halamın çok gurur duyduğum hikayesi, her zaman sohbetlerime de konu olmuştur. 1940’larda Diyarbakır’daki lise eğitiminin ardından Columbia Üniversitesi’ne gidip orada DNA’yı öğreniyor ve Türkiye’ye dönerek DNA’yı Türkiye’ye kazandırıyor. Onun dışında, rahmetli Türkan Saylan’ın genç kızlarımızın aydınlık bir geleceğe sahip olmaları için verdiği çaba her zaman bizlere ışık ve ilham oluyor.
Çeşitli sektörlerde çalıştıktan sonra gıda sektörüne yöneldiniz, farklı disiplinlerde tecrübe edinmenizin kariyerinize ne tür katkıları oldu?
Profesyonel hayatın her kademesini keşfetmek, yolculuğunuzdaki adımlarınızı riskleri ve avantajları bilerek atmanızı sağlıyor. Yeme-içme öncesi sektörel bazda tek farklı deneyimim savunma sanayii oldu. ODTÜ İşletme’den mezun oldum. İyi şartlar altında başladım savunma sanayiine ama mutlu olamadım. Aklımda hep gastronomi vardı. Bu işin bana gerçekten uygun olup olmadığını anlamak için 6-7 ay bir restoranda akşam vardiyasında çalıştım. Garsonluk da yaptım, hosteslik de. Kendime tam olarak inandığım noktada da her iki işimden ayrıldım ve Ankara’da ilk girişimimi başlattım. Böyle bir donanımım olmasaydı hele ki bir kadın girişimci olarak ilerleyebilmek çok daha zor olabilirdi.
İş hayatında cinsiyet eşitliği her zaman tartışılan bir konu. Sizin kendi tecrübeleriniz doğrultusunda bir “kadın” girişimci olarak zorlandığınız alanlar oldu mu?
Ülkemizde kadın girişimci olmanın bile başlı başına bir meydan okuma olduğunu düşündüğünüzde bir değil, birden fazla önyargıyla savaşmak durumunda kalıyorsunuz. Azminizle bu önyargı duvarını yıkmanız zaman ve büyük çaba gerektiriyor. Yola çıkarken beni en çok zorlayanlar bu nedensiz yargılardı, çok duyduğum ‘başaramazsın’ sözleriydi. Kulağımı tıkadım ve bana inancı tam olanların manevi destekleriyle ilerlemeyi seçtim ve her şeyden önemlisi kendime inanarak sebat ettim.
Ülke kimliğinin hangi yanlarının, hangi pazarda faydalı olacağının tespiti üzerinden bu açılımı yapmak gerekiyor. Ülkesinin güçlü yanları doğru tespit edebilen ve kullanabilen, kendi topraklarının hikayesini unutmadan bir sentez oluşturabilen, bu yolla misafirleriyle organik bağ kurabilmeyi başarabilen her marka küresel yolculuğunu başarıyla sürdürebilecek potansiyele sahip.
Gaziantep mutfağı ve bölgedeki değerler “UNESCO” koruması altına alındı. Yerel lezzetlerimizin dünya çapında daha çok tanınır hale gelmesi için sizce neler yapılmalı?
Gaziantep’ten sonra yerel lezzetlerde dünya mirasına giren yeni mutfaklarımız Afyon, Konya ve Antakya mutfakları. Bu illerimizin yerel yönetimleri, Turizm Bakanlığı, Turyid ve Tures gibi STK’lar ve bizler el ele vererek bir politika geliştirmeliyiz. Bu mutfaklara ait yemekler bizler gibi yurtdışında da büyüyen zincirlerde menülere konulmalı. Lezzetler tanındıkça tıpkı Peru mutfağı ve kinoada olduğu gibi ülkemizin mutfak hammaddelerine de talep olacaktır, bu da gıda ihracatında önemli bir değer oluşturabilir.
Pandemi süreci pek çok sektörü ekonomik olarak derinden etkiledi. BigChefs bu kapanma sürecini nasıl atlattı?
Biz bu süreci sükûnet ve planlamayla geçirdik. Dijital entegrasyonlarımıza ve iş birliklerimize ağırlık verdik. Çalışanlarımızın motivasyonunu korumak en büyük önceliğimizdi. Mali anlamda çok zorlu bir süreçti. Misafirlerimiz de hem manevi anlamda hem de siparişleriyle bize sonsuz destek verdiler. Tedarikçilerimizle kurduğumuz pozitif ilişkililerin etkisiyle birbirimize yardımcı olduk.
Enflasyon ve hammadde fiyatlarının artışı sektörü nasıl etkiliyor?
Şu anda sektörün en büyük sorunu bu. Artan maliyetleri fiyatlara yansıtmak her zaman mümkün olmuyor. Dolayısıyla azalan karlılıklar söz konusu. Öte yandan, artan enflasyon ve geçim sıkıntısı sebebiyle de müşteri sayısında ki azalma sektörü en çok zorlayan iki konu olacak.
Türkiye’de girişimcilik ekosistemini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizde 2010’ların başından itibaren kuluçka merkezlerinin ortaya çıkması, melek yatırımcı ağlarının ve girişim sermayesi fonlarının kurulması, küresel düşünen yatırımcıların artmaya başlamasıyla ekosistem ciddi bir yükselişe girdi. Ayrıca küreselleşme ve dijitalleşmeyle taleplerin ülkemize ulaşması kolaylaştı. Startup Genome'un 2021 raporunda İstanbul’un küresel olarak gelişmekte olan 100 ekosistem arasında 15. sırada yer aldığını görüyoruz. Küresel pazara açılma başarısı göstermiş girişimlerin varlığı da Türk girişim ekosisteminin artık küresel düzleme yakınlaştığının en büyük kanıtı. Önümüzdeki yıllarda milyar dolarlık girişim sayısının önemli düzeyde artacağını düşünüyorum.
“Yeme-içme” alanında çalışmak isteyen gençlere neler tavsiyeleriniz nelerdir?
Her şeyden önce işi çok sevmeliler. Bu gecesi gündüzü olmayan, adanmışlık isteyen bir sektör. O yüzden gerçek bir tutku değilse, çok zor sürdürebilir. Girişim fikri olarak bu işe atılacaklar için de 3 önerim olacak. Öncelikle mevcutun taklidini yapmamalılar. Daha yaratıcı ve gelecek nesile hitap edecek konseptler tasarlamalılar. Sonra teknolojiyi de harmanlayarak insan ilişkilerinin, samimiyetin ve sıcaklığın kaybedilmeden verileceği, hikayesi olan markalar yaratılmalı. Bir de tabii yaşadığı topluma, dünyaya değer katmak, gezegene saygılı olmak çok önemli. Üçüncü olarak da sektörde benim zamanımda olduğu gibi tamamen ileriye dönük borçlanma ile iş yapabilmek artık çok zor.
KADIN ÜRETİMİNE DESTEK
Ben Diyarbakır’da büyüdüm. Kadim Göbeklitepe’ye komşu bir bölge. Burada doğup büyüdüğünüzde, Anadolu kültürünün derinliğinehayran kalıyorsunuz. Ülkemizin farklı coğrafyalarındaki kadınların yaşam biçimlerini gözlemleme şansınız doğuyor. Anadolu’daki kadınların üretkenliklerini görünür hale getirmeye ihtiyaçları var. İş hayatına atıldığım ilk günden bu yana kadını iş hayatına daha iyi nasıl dahil edebiliriz diye çabalarken, köklerimden gelen ilhamla Anadolu kadınlarına ihtimam gösterdim. 2018’de başlattığımız Toprağın Kadınlarından Sofralara projemiz Anadolu kadınına verdiğimiz desteğin en değerli örneğidir diyebilirim.
En Çok Okunan Haberler
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Sette kavga çıkmıştı: Siyah Kalp dizisinde flaş ayrılık
- 6 asker şehit olmuştu